- 741 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Titrek Bir Nida’dır Yaşamak
Karanlık bir gölde arıyorum yansımanı, saçlarımda yağmur kırıkları
Savruk bir ömürle dolaştım yar ormanlarını, yüreğimde sis bulutları
Silindi içimdeki enginlikler, sen tamamlıyorsun yıllardır yokluklarımı
Soğuk duvarlara resmini çiziyorum aşkın, gizlemiyorum coşkularımı
Kesitlerle sunumlu bir hayatın tam orta yerinde perdeler ararız, gönlümüzdeki haylaz oyunları oynamak için. Hayat çağırır bizi kollarına, ağlarız gözyaşlarımızı dosta düşmana göstermeden, kifayetsiz şiirler dökülürken dilimizden ve biz bir sorgunun cevaplarını günlüklerimize yazarken. İçimizin deli boranlarıyla, ruhumuzun fışkın dallarıyla umarsız hasretlere kapatırız gönül kapımızı. Aşk oynar yaşamın soğuk duvarlarında, sevdanın kabulleniş resitalini izler, bu izlenişlerin içlenişiyle günleri şifa niyetine içeriz.
İçimizin en tiz sesleriyle kimi başkalarının acısı, kimi düş ülkemizden gelip geçenlerin sancısı oluruz, yosunlu küreklerce yüzerken anılar gönül denizlerimizde. İşte böylesi anlarda doyurulmamış sözcüklerin arsız korkularıyla yüksek sesle düşünüşün miadı çöker gözlerimize, yüreğimiz bir çığlığın dizginine yapışarak ömrümüzün en büyük boşluğundan gelip geçer dörtnala. Soylu ovalar ararız kendimize, ruhumuzdaki yerleşik zamanları özleyerek uçup giden bir devrin ağıtlarını dinleriz.
Gönlümüzün penceresinden hayatı izledikçe kırgın yapraklar düşer takvimlerden, yüzümüzdeki o sevgi çizgilerine güneşin dalgası usulca değer. Kıymıklarla çalkalanan yüreğimizin en derinlerinde bizi beklerken yaşam, aşk soluk bir gülün nidasıyla kimliğini gizler. Zar atarız inatla kaybetmeye, umarsız devinimlerin güvertesinde şafak bildik bir yangının soyunuşunu coşkularla resimler ve an’ların hırçın denizlerinde tepemizde yaşlı bir güneş şefkatiyle gülümser.
Günün göğsüne serpilen sıvalar gibi dökülür söz terli sevinçlerden. Amaç, kendini keşfeden bir dağ esintisine benzer, kopar gelir gönlümüzdeki hicran yaşlarını kurutmak için çok uzaklardan. Kendine çekilmiş perdelerin uzak yansımalarında müebbet korkular asarız hayat dallarına, ömürsüz yaşanmışlıkların dualarına avuçlarımızı açtıkça. Bir pencere seçeriz kendimize, dışarıda yaşam duyuruları. Sesini dinleriz hayatın, yaşam, mahmur bir gecenin artığı. Sıkılır yumruğumuz ve daralır göğsümüz, unuturuz çok zaman, işte böylesi anlarda hüzün kendi içimizin anlamsız yangınıdır
S/ağrı/sında umut saklı bir hengâmenin tam ortasında çelişkili masallarla büyürüz yine de biz, adımızı şiirlere işleyerek. Her harf künyemizi oluşturur ve her dize bir masalın yapraklarından çıkarak gerçeğin penceresine yansır. Göz alıcı renkler atlasında biten bir ömrü yargılayarak, günler dizdik gönül desenlerimize. Gün kendini tanımayan bir yolcu gibi esnerdi, geceler hep uyanık tükenen bir gün yanığıydı. Göğümüzün çıplak desenlerine serdik yine de gönül boşluğumuzu, gölgelerin valsı başlamadan. Çığlık geçişleriyle aydınlandı gece ve söz olduk içli bir serzenişle yaşamın bam teline. Her dokunuşumuz kayıp kimliğimiz, her sözümüz içimizdeki o asil sessizliğimizce kayıp gitti meçhullere.
Serin bir mevsim umuduyla birikirken s/özler içimizin kırık baharlarında d/argın bir yol bekler ikimizi, y/an/sımasına tutkun olduğumuz çaresiz limanlarda. Dökülür sözcükler ve yuvarlanır renkler kırgın bir suyun b/ağrın/da. Durmadan sarmalandığımız bir düşün kristal yansımalarıyla filizlenir gönlümüzün budakları ve yol olur bir zaman sonra yıldızlara. Kırık aşklar büyür içimizde, her tutunuş sözümüz olur, tutundukça kendimize yol buluruz sabrımızla, aya ve yıldızlara.
Okşadıkça dermansız yaralarımızı bıçkın bir naraya dönüşür dilimizdeki sitem. En soylu yüzleşmelerin güneşli ülkelerinde sevda dilde onulmaz bir yaradır, kendi bahçelerini tarumar etikçe elem. İnatçı cemrelerin koynunda dinlendikçe hüzün, yoksul baharlar olup dökülürüz aşka. Her zerresi bizi anlatan sözlerin kayıp ormanlarında tutkulu bir hazan olur, yağarız aşkın kavruk yapraklarına.
Dargın bir sırt dönüşün gülümseyişine vurgunsa dudak, kendi içini dişleyerek buluşur bir gündönümünde muhakkak. Sırlarla kalaylanan bu ömür teknesinde ruhumuzun gelgitlerinin fırtınalara direndiği günler de yakındır. Bizler o kürede çevrilen değil, o küreyi çeviren yürek olacağız elbet. Sinesine saklanmış ve günler sonra aynaları hatırlamış bir düşünüşün solgun, ama coşkulu yüzünden kayarken harfler, biz yalnızlığın valsına uzatırız mürekkepli avuçlarımızı. Her harf s/özün doğrusunu t/arar ve her düşünüş belki de kendi yazgısıyla an/ları kutsar.
Hikâyesi: Yoklukları gizleyen bütün odaların sıvalarında onlarca resim gizlidir, gülümseyişlerin çerçevesiz yalnızlıklarına inat. Her dökülüş kendini kabartan bir yüzleşmedir, hayatın kıldan köprülerinden geçemeden alır kollarına bizi sırat. Kendi boşluğunda boğulurken cümleler hep yenilenen, yenilendikçe kendine diklenen bir kaçış rotasının hıncıyla asılırız küreklere, parmaklarımızdaki katran siyahına aldırmadan.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.