- 807 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
MANTIK BEYLER MANTIK
MANTIK BEYLER MANTIK
Arabistan’da yeni bir din yayılıyordu. Kuran-ı kerim diye bir kitap da kuralları ile büyük taraftar toplamıştı. İslamiyet gün geçtikçe her alanda kendine hâkim kılıyordu.
Bütün yeniliğine ve gücüne rağmen İslamiyet’e muhalefet çok güçlüydü. Sadece halk değil aydın insanlarda kararsız kalıp tartışmalarla doğruyu bulup kendine en güzeli almak istiyordu. Yeni din, tanrılarını reddedip, görünmeyen tek Allah’ı getiriyordu. Buna üzülüyor kabullenmek istemiyordular ama o kadar güzel, o kadar adil, etik bir dindi ki silip atamıyordu Araplar. Mantıkla doğruyu bulmaya çalışıyordular. Görünen tanrı varken görünmeyen Allah’ı kabullenmek mantığa sığmıyordu. Putları da elleri ile yaptıklarını bile bile İslamiyet nefislerine zor geldiği için kabullenmekte zorlanıyordular. Kuran-ı inceleyip açıklarını bulup ilmen çökertmek istiyordular. Müslümanlara eziyet ve işkence ediyor, ‘tanrınız varsa şuan neden sizi kurtarmıyor?’ diye soruyordu.
Günlerden birinde bir meclis toplandı ve kurandaki açıkları akıllarına göre not aldı bunları tartışmaya başladılar. Maksatları birbirlerini onaylamak ve yeni dini yıkmaktı.
‘Biz inanıyoruz ki dünya düzdür. İki ucunda ki yüksek dağlar gökyüzünü taşımaktadır’ diyor ve devam ediyor konuşmacılardan birisi: Oysa ‘Allah odur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti’ diyor kuranları. Mantık beyler, mantıklı olun. Hiç desteksiz bir şey havada durur mu? Hep birlikte asla diyordular. Kur-an da biz evreni yoktan var ettik diyor. Biz tanrımız taştan, tahtadan, çamurdan özenerek yapıyoruz. Yoktan hiçbir şey var olur mu? Tohumsuz ağaç biter mi? Mantık beyler mantık…
Modern ilmin, LE BİG BANG diye tanımladığı büyük patlama ile evrenin yoktan doğuşunu kabul ettiğini mantıklarıyla hep bir ağızdan ‘asla’ diye reddediyorlardı. Tohumu kimin yarattığını bile düşünmek akıllarına gelmiyordu.
Bir başka Arap sözü alıyordu ve ‘ Kuranlarında 47. ayette, (Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz biz onu genişleteceğiz) diyor. ‘Kim görmüş onların göğü inşasını gök hep aynı gök, kim görmüş devamlı genişlediğini’ diye sorularını sorduktan sonra arkadaşına nazire için mantık beyler mantık diye şarlatanlıkta yapıyordu. Mantıkla bakılınca meclisteki tüm Araplar asla olmaz öyle şey diye bağrışıyorlardı. Oysa ayette geçen gök kuran da uzay ve evren anlamında kullanılmaktaydı çoğu zaman ve bu ayette de bu manada kullanıldığını bilmeyebilirdiler. Modern bilim gözlem ve araştırmalara dayanarak evrenin sürekli genişlediğini ortaya koymaktadır. Ama o devirde bu meclisteki Arapların ilmi değil mantığı vardı sadece. Aynı Arap sözüne devam edecekti: ‘ embiya suresi 33. ayet’te ‘Geceyi gündüzü, güneşi ve ayı yaratan ‘O’ dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.’
Yasin suresi 38. ayette de ‘ Güneş de kendisi için tespit edilmiş olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.’ ‘ Olurmu beyler? Gökte görünmez yollar olur mu? Sabit duran ve hep yerinde gördüğümüz güneş hareket edip bir yere sürüklenir mi? gördüğümüze mi inanalım buna? Mantık beyler mantık…’ diye salonu coşturur. Solarafaks yıldızı yörüngesinin boyunca güneşimizin 72000 km/h hareket ettiğini yani güneşin günde 17280000 km/g kat ettiğini söylese kur-an hemen inanacaklar mıydı mantık beyler mantık mı diyecektiler. Güneşle birlikte onun çekimindeki tüm gezegenler ve dünya da aynı yolu kat eder dense inanacak mıydılar? Bu gerçekler bilmeyen, cahiliye devri insanına anlayabileceği hangi dille söylenebilirdi?
“ Zariyat Süresi, 7. Ayet “ Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış göğe andolsun;” Siz yol ya da yörünge gördünüz mü? Biriniz gördüyse ben de Müslüman olacağım. Mantık beyler, mantık lütfen. Büyük salondakiler yine ret ve gülüşmelerle galeyana geliyorlardı. “ Kur’an ispatlayamayacağı bu zırvaları nereden biliyor?” daye soruyordu. Kur’an Allah’ın kelamı olmasa elbette bilemezdi o çağda bütün bunları.
“ Embiya Süresi 32. Ayette “ gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.” Ey kardeşlerim, kim bir koruma gördü gökte? Bu ne saçmalık?
Birinin çıkıp, atmosferden ve onun yeryüzünü koruduğundan bahsetmesi beklenemezdi 1400 yıl önce.
Bir başka Arap söze devam eder: “ Tarık Süresi 11. Ayette “ Dönüşlü olan göğe andolsun” Diyor. Hangi giden atamız geri döndü ha!
Oysa atmosfer katmanlarının uzaydan gelen zararlı ışınları geri çevirip bazılarını da makul ve yararlı seviyede bıraktığını bilemezlerdi. Dünyada ki gazları, madde ya da ışınları da uzaya salmayıp geri döndürdüğünü bilmedikleri için eğleniyordu mantıklarınca. 13-15 km. De Teoposfer’in su buharını yağmura çevirdiğini, 25 km. yükseklikteki Ozonosfer uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını geri çevirdiğini, İyonosfer tabakasının radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzüne geri yaydığını, elbette bilemez ve kabul da edemezdiler. Allah onlara anlayabilecekleri en uygun dille anlatıyordu. Onlar ise “ Mantık beyler mantık” diye alaya alıyorlardı Allah’ın Ayetlerini. Çünkü mantıklarına çok güveniyordular. Beş duyu ile sınırlı anlama güçlerini mihenk taşı sanıyordular.
“ Bakara Süresi 29. Ayette “ Sizin için yerde olanların tümünü yaratan “O” dur. Sonra göğe yönelip (İstiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O her şeyi bilendir.” Diyor Kur’an. Saydınız mı? Ya sekizse? Ya bir tane ise? Mantık beyler mantık!
Yine alkış, yine coşku. Hızını almışken devam ediyordu Arap; “ Fussilet Süresi 11. Ayette “ Sonra duman halinde olan göğe yöneldi; Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti.” Ve devam ediyordu Arap “ Duyan var mı hiçbir şey?”
Oysa atmosfer yedi kattan oluşuyordu. Kız çocuklarını diri diri gömerek putlara kurban edenler gözle gördüklerine bile “ Büyü, sihir” diyorlardı.
“ Embiya Süresi, 31. Ayet “ Ter yüzünde olanları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık.” Diyor Kur’an. İnandınız mı dağlar olmasa yerin altımızda kayacağına?
Mantık beyler mantık!
“ Nemil Süresi 88. Ayette “ Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; Onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatı yapmıştır.” Diyor ve haykırıyordu; “ İçinizde, çölde sürüklenen dağa rastlayanınız oldu mu? Dağımı kaybettim. Rüzgâr sürükledi götürdü de.”
Oysa yer kabuğu mantonun üzerinde yüzüyordu ve dağlarda böylece hareket ediyordu. Kıtalar bile yılda bir ila beş santim hareket ediyordu, yani sürükleniyordu. Aynı Arap:
Hadid Süresi, 25. Ayette “Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için çeşitli yararlar bulunan demiri indirdik;” Göğe merdiven mi kurmuşlar?
Gülüyorlardı. Fakat Modern bilim, gök taşları vasıtası ile demirin süper nova yıldızlardan geldiğini kabul ediyordu.
Mantık isteyen bir başka Arap konuşmacı; “ Rahman Süresi 19-20. Ayetler. “ Birbiri ile kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel ( berzah ) vardır; birbirinin sınırını geçemezler.”
Sıvılar birbirine kavuşmaz mı? Siz gördünüz mü karışmayan denizi? Nerede mantık?
Okyanus bilimciler ( yüzey gerilimi ) dedikleri bir neden yüzünden komşu denizlerin suyunun karışmadığını bulmuşlardır yirminci yüz yılda.
“ Rahme dökülen meniden erkek ve dişi iki çifti O yarattı.”
Kadın doğuruyorsa cinsiyeti o beller veya ortak olmaz mı? Kadın’ın rolü olmadığını söylüyor Kur’an. Ne biliyor?
Salondaki kalabalık tekrar hak veriyordu konuşmacıya. Yine mantık arıyorlardı.
Ama yirminci yüz yıl genetikçileri cinsiyeti sadece meninin belirlemediğini keşfettiler bilimsel çalışmalarla. Mantık yanılabilirmiş. Lakin Arapların anlayacak hali yoktu.
“ Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir alak’tan yarattı.
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;” Ayetini okuyan Arap soruyordu; Alak da neymiş? Hani topraktan yaratılmıştık? Hani annenin katkısı yoktu? Ne bilelim doğru söylediğini?
Çağının bilgisi ile çağına göre düşünüyordu Arap. Oysa Kur’an bütün çağlarda anlaşılacak şekilde yazılmış olmalıydı. Allah’tan başka hiç kimse, herkese ve her çağa hitap edecek söz söylememişti, söyleyemezdi. Kara cahiller her çağda var olacaktı. Salman Puştu gibi İngiliz casusu alçaklar Kuran’ımıza iftiralar atıp ( şeytan Ayetleri ) diye nitelememiş miydi? Araplar O çağda rahme tutunan zigot ( alak )’ın anneden beslenip, bölünerek, gelişerek insanı oluşturacağını düz mantıkları ile bilebilir miydi?
“ Kıyamet Süresi, 4. Ayet “ Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip, yeniden düzene koymaya güç yettirenleriz.” Diyor Kur’an. Parmak uçlarımızda bir fevkaladelik mi var?
Gurubun taşkınlığı artıyordu. Akıllarına uymayan bir sürü şey vardı Kur’an da. Ama Kur’an modern bilim’in yeni yeni ortaya çıkardığı bir gerçeği işaret ediyordu. Modern bilim; Şu an dünya üzerende yaşayan bütün insanların parmak izleri farklıdır diyordu. Geçmiştekiler de farklıydı, gelecektekiler de farklı olacak diyordu ilim. Bu bir düzenleme değil de neydi?
Arap, devam ediyordu; “ Sonra o su damlasını bir alak olarak yarattık; ardından o alak’ı bir çiynem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiynem et parçasını kemik olarak yarattık ve böylece kemiklere de et giydirdik. Sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir.” İçine mi girmişler kadının? Görmediğimize neden inanalım? Mantık beyler mantık!
Embriyoloji bir sürü yanlıştan sonra Kuran’ın çizgisinde netleşmişti.
O Araplar, mikrop, parazit, ışın, dalga boyları gibi nice gerçeklere de inanmazlardı o günlerde. Çünkü elektriği görmemiş ve karanlığı yaşıyorlardı. Uzaya çıkılacak dese dile galipte putları; merdiveni düşünürdü mantıkları.
“ Gün 365 defa
Ay 12 defa
Günler 30 defa
Dünya 115 defa
Ahret 115 defa
İman 25 defa
Küfür 25 defa
Zekat 32 defa
Bereket 32 defa
İyiler 6 defa
Kötüler 3 defa
İnsan 65 defa tekrar ediliyor
Toprak 17 defa
Nutfe 12 defa
Embriyo 6 defa
Çiynemlik
Et 3 defa
Kemik 15 defa
ET 12 defa
_____+__________
65 defa Yaratılışın toplam tekrarı, İnsan tekrarına denk geliyormuş. Bunlar tesadüf ve bir şey ifade etmez kardeşlerim. Müslümanlar mantık oyunu yapıyorlar, yutmayın. Siz de mantığınızı kullanın ve inanmayın.
Dışarıdan gelen bir atlı, panik içinde kalabalığa daldı ve “ Felaket yoldaşlar! Felaket!” diye haykırdı. Herkes nefesini tutmuş onu dinliyordu: “ Müslümanlar, Kâbe’de ki Tanrılarımızı kırıyor. Yetişin!”
Herkes yerinden fırladı. Büyük uğultu koptu. Kılıcına davranan kapıya koşuyordu Kebeye ulaşıp, kırılmakta olan putlarını kurtarmak için. En sona saygı değer ev sahibi kalmıştı. O da atına doğru yönelirken on dokuz yaşındaki oğluna “sen gelmiyor musun Tanrılarımızı kurtarmaya?” diye sordu.
“ Mantık baba mantık. Kendini koruyup gözetemeyen bir tanrı, Mahlûkatı ve kâinatı nasıl korur ve düzenler? Bana ihtiyacı varsa O benim Tanrım olamaz.”
Oğlu, bütün mantığını iki üç cümle ile yıkmıştı. Orada kala kalan Arap Kâbe’ye put kurtarmaya gitmemişti. İşte bu yüzden kırılan Tanrıların gazabı çökmüş, İslamiyet bütün dünya’ya bir virüs gibi yayılmaya başlamıştı.
Aman ha, bizler de o Arap gibi boş bulunmayalım. Putlarımıza sıkı sarılalım. Her işte mantık arayalım!
YORUMLAR
dağları dağ yapan taşlar olmasa,dünya nasıl durabilirdi ki ayakta...
yedi kat semayı ve ondan ötesini gizleyen bir Allah var insan oğlunu kendine muhatap alan...
ona değer verip onunla konuşan...hayvandan ayırıp,İnsanlaştıran...
Allah ile başlar, insan ile son bulur Yüce Kur"an....Fatiha ve Nas suresi ile seslenir bizlere Mevlamız...
kuluym der....İman edenler der...Ey Kafirler der....Ey Münafıklar der...Dünya der, Ahiret der...Yıldız der, Ay der.. Güneş der...der....der....der....
cennet der Cehennem der....Acıdır ki,cehennemi tutuşturup , yakıtını taşıyanda,yine o eşsiz değere tabi tuttuğu İnsanoğludur, der....
hiç bir hayvan veya yaratılmış olan varlık,o ateş acısını duymayacak asla...
işte o gün, keşke toprak olsaydım diye yalvaracak enaniyet tutsağı her insan....
hiç bir şey eksik kalmamalı...Bir gözü veren Allah ,diyer gözüde vermiş olmasa, eksik görecektik baktığımız her şeye...eksik gördüğümüz şey, yarım,yani tamamlanmamış demektir...
aslında Asrı saadet döneminde her insan Allahı kabul edip, Muhhamedin onun kulu olduğunu tasdikl ediyordu ama,iktidar ve güç sevdası helak etti o topluluğu ne yazık ki...
Rabbimizden hayır üzre ve onun rızası doğrultusunda bir yaşam niyaz ediyoruz...
Hicr-i yılınızı kutlar,Mevlamızdan esenlikler dilerim...
kutladım duamla.....
engin bey ,ellerinize sağlık çok değerli ayetlerimizle ,örneklerle zenginleştirilmiş bir yazı;Kureyşin inanmayan bazı kalbırüstü kişileri peygamberimiz(S.A.V) e eğer ayı ikiye bölersen iman ederiz demişlerdi.O mübarek mucize gösterip ,ŞEHADET PARMAĞIYLA işaret ederek ayı bir süre ikiye böldü.Yine inanmayıp çok büyük sihirbazsın dediler.İnanmayana neler anlatsan inanmaz.Yazınız çok güzel saygılar.
Sevgili Engin
Bu işler bence nasip işi. Adamı Peygamberin yanında Miraca çıkarsan "kalp gözü" kapalıysa ı-ıh olmaz.
Sende çevrende rastlamışsındır mutlaka böyle insanlara, Baba beş vakit camiden çıkmaz, ön safta, hemde hocanın tam arkasında, Kuranı kimbilir kaç kere hatmetmiş, sayısını bilmez, heyhat oğluna bakarsın "rakı şişesinde balık", yanında da yemediği nane yok. Veya tam tersi olur, baba sanki "kırk haramilerin" otuzdokuzuncusu, her yol var köfte horda, evlada bakarsın sanki "Alibaba"
Dedimya Allah hidayet nasip edecek bir kere.
Tamamı çok güzeldi. Yüreğinize emeğinize sağlık.
Denizlerde, yıllarca araştırma yapan ve tv. de çektiği belgeselleriyle tanıdığımız rahmetli Kaptan Gustous
Akdeniz ile Ege'nin sularının birbirine karışmadığını ve bitki örtülerinin farklı oduğunu ilk defa hayretle keşfetmiş ve bunu duyurmuştu. Bu haberi okuyan müslüman bir Fransız bilim adamı, şöyle cevap veriyor.'' Siz bunu yeni öğrendiniz ama bu konu, 1400 sene önce indirilen Kur'anı Kerim'de zaten bildiriliyor'' diyor. Ve Gustou'nun müslüman olmasına vesile oluyor.
Kur'anda anlaşılamayan pek çok şey bilim ilerledikçe anlaşılmıştır. Zamanla daha da anlaşılmaya da devam edecektir.
Saygılar, selamlar