- 1852 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Suyun Akışı Gibi, Öylesine… (mektup)
Karanlıkta sevgiliye yazmak nasıl bir şey, bilir misin can? Seni yazıyor seni çiziyorum dipsiz kuytularda. Kılavuzumsa, tanıma doğan hayali seherin.
Işıksızım… Geceler karabasan; boğuyor... Gülüne diken oldu yastığım; batıyor, acıtıyor canımı... Soluksuzum; daralıyor can kafesim… Kimsesiz, sensizim can, sensiz…
Ay gülmüyor, yıldızlar sönük, gece ayaz; ruhum donuyor… Ben sersefil, ben körkütük sarhoşum; senin sarhoşun!
Ruhum isyanlarda, ruhum esrik... Haram gecelerin üryanlarında sana akıyor tümcelerim. Ey uzaklardaki yasağım, ey yasaklardaki hasretim, gül bağım! Hayalimde sen, gerçeğimde sen, resmimde sen, ismimde sen… Sen adamım, sen delikanlım, sen karagözlüm, hüzün yüzlüm sen, ah sen!
Kokunu, dilini, dişini, sözünü, nazını; seni özlüyorum can, özlüyorum bir tanem…
Yastığıma sinen kokunla beni sana sundum, hâyâlimde; hasret koru dinsin diye! Saçımın telleri seherle öpüştü, bülbülün figanı güle karıştı...
Ne zaman kirpiğim tahtından inip sen’li diyarlara yolculuk etse; diken batar ayağıma, tökezlerim karanlıklarda seni ararken...
Seni karanlıklarda sevmeye mahkûm edilen ben; zincire vurulmuş bedenim, onuru kırılmış yüreğimle, söz geçiremiyorum kendime!
Uyuyamadığım gecemden dizeler sana akıyor, sen geceme; salkım saçak...
Gitmeyi ne kadar istedimse de, gidemedim senden uzaklara; yüreğim daha çok yandı, tutsak kaldı sende; kaçamadım senden, sevdamdan; ruhum, bedenim kenetli can özüme.
Mest’inle doluyum… Usulca dokundu parmak uçlarım gül dudağın hârına da; yandı kavruldu… Dil meledi kuzusuna, sen doldun döşe, bağıra... Kır çiçekleri gibi ekildin gönül bağıma!
Tut elimi, al avuçlarına hapset… Bu meftuna, bu vurguna, bu tutkuna sarıl! Sarıl ki; kırılsın faylarım, yer yerinden oynasın depremlerinle… Kanat yüreğimi, aksın gül damlaları aşkın ummanına... Eri… Erit… Eriyelim, dolalım bir kaba yeniden can diye; çıkalım benlikten, biz olalım!
Dokunurum akgerdanın vadisine; zambaklarla flört eder, dökülürüm çağlayanlar debisine. Güller açar dudağımın kenarına. Petek petek bal süzerim esrik dilin sunağına. Yanarım, tüterim mest’inle... Yatırır kolum üstüne, bakarım şefkatle gözlerine!
Seni ne çok seviyorum be yiğidim, ne çok...
Dayan yüreğim, pes etme… Vazgeçme sevmekten; karşılıksız olsa da, karanlıkta kalsan da pes etme, dayan!
De ki: Yazgı, talih…
Ağlama, küsme dayan, tutun yaşama! Dost diye taşları bas bağrına; “can” de onlara, yeter ki ağlama n’olur! Onsuz devam et onu sevmeye, ona yanmaya, onu sarmaya, onun olmaya...
“ Budur sevmek, aşka yanmak, köze dönüp söne söne kül olup savrulmak budur “ de!
Bu nasıl şey ki; kendimle, nefsimle, hâyâllerim, umutlarımla hır-zır içinde savaşmaktayım! Kazanmak istiyorum bu savaşı senin adına, senin için; hâyâllerimi, nefsimi, kendimi bir kenara iterek, yenilerek yenmek istiyorum… Yüreğimi sende, seni sana bırakarak, sana yenilerek kazanmak istiyorum bu savaşı! Sen orada mutlu, umutlu, erinç içinde kal, dimdik duruşunla… Çocuksu parıltılarıyla dupduru gülsün gözlerin yeter ki! Ben burada, -avuçlarım arasında hâyâllediğim- o çocuksu masum yüzünü yüreğime “ can “ diye sararım...
Sen yasaklım, sen özde saklım… Son yudumluk dolu, aktı seherimden seherine; söndür, kül et közlerimi; fayda yok! Yükledim sevda kervanımı, çölden çöle vurdum beni...
Söz! Artık “seni seviyorum “ demeyecek, sana dokunmayacak, gözlerinin içine bakmayacağım; susuzluğunla yanmayı göze alacağım, içmeyeceğim can suyunu pınarlarından; kurutacağım sevi dallarımı, dalsız-budaksız kalacağım!
Bahar benim neyime... Ben kim, baharı yaşamak kim? Bak! Döndüm işte hazanıma yeniden… Dedim ya, söz! Haddimi bileceğim…
Oh be! Hürsün artık koş hayata, kendi yoluna, anladıklarına koş! Bak! Sözümde durdum, kelepçe vurdum yüreğime!
Artık bir sevda mahkûmuyum; ben içerde, sen dışarıda...
Refika Doğan-Antalya 2007
YORUMLAR
"Karanlıkta sevgiliye yazmak nasıl bir şey, bilir misin can? Seni yazıyor, seni çiziyorum dipsiz kuytularda... Kılavuzum; tan’ıma doğan hayali seherin..."
cümlesiyle başlayan mektup; zoraki bir ayrılığın yaşandığını anlatıyor gibi. öyle ki; bütünü içerisinde sevgiliye en küçük bir sitem, öfke, suçlama vs. söylenmeyişi, gerçekte birbirini seven fakat ayrılan iki sevgilinin varlığını düşündürüyor. "karanlıkta sevgiliye yazmak" gerçek anlamının ötesinde, sevgilinin yokluğuyla kararan dünyaya işaret...
"...
Bahar benim neyime! Ben kim, baharı yaşamak kim, öyle ya! Artık İrem bağlarında, ilkyazlarım gibi baharlar yaşamayacağım… Bak! Hazanlarıma döndüm yeniden!
Koş hayata, kendi yoluna, anladıklarına koş! Bak! Sözümde durdum; elime, dilime, yüreğime kelepçe vurdum…
Artık bir mahkûmum ben, sevda mahkûmu! Ben içerde, sen dışarıda...
Söz işte can, söz…"
(gerçekte şiir diline de çok yakın) bu mektup, aynı zamanda yürekli bir tavrı da gösteriyor. son paragraf kısmen sitem içerse de;
"...Artık bir mahkûmum ben, sevda mahkûmu! Ben içerde, sen dışarıda...
Söz işte can, söz…"
cümlelerinden anlıyoruz ki, bu sevda tek yanlı olarak taşınıyor, yaşatılıyor, yaşanıyor. "Ben içerde, sen dışarıda" söylemi bir tutsaklığın, ya da bağımlılığın anlatımı. koşulsuzca, beklentisizce ve bir başına yaşanacak, taşınacak sevinin anlatımı.
çok güzel, sürükleyici ve duygu yoğunluklu bu mektup için; yüreğine ve sevdana sağlık. dilerim hazanların bahara, yaza döner de, birlikteliğin coşkusunu da yazdırır sana sevdaların...
dostlukla