GECENİN KOYNUNDA YAZMAK...
Orhan Pamuk, “geceleri yazmak hoşuma gidiyor” demişti, Can Dündar’la yaptığı bir röportajında...
“Gecenin geç vakitlerinde, yada sabaha yakın zamanlarında, hayatı, hayatın içindeki doğallığı, bütün kirlilikten yoksun yönleriyle karşınızda bulabilirsiniz böyle zamanlarda...” diye devam etmişti sonra... Ben de, geceleri yazmayı tercih edenlerdenim, onun gibi...
Duygusallığım ağır basar böyle zamanlarda...
Kendimi, hayatın bütün olumsuzlukları karşısında, özgür; doğayla, doğanın içindeki bütün canlılarla çok yakın bir ilişki içinde hissederim böyle zamanlarda...
Her şey uykudayken, el ayak çekilmişken, siz ayaktasınız.
Karaladığınız kağıdın hışırtısını bile farklı duyarsınız böyle zamanlarda...
Pencereden bakarken, sis tutmuş camları, sokak lambalarının camlara vuran ateş rengindeki yansımasını, aralıklı zamanlarda yoldan geçen arabaları, karı koca kavgalarını, bebek seslerini...
Hayatın gösterişten uzak, yalın o kadar resmi var ki, böyle zamanlarda...
Çoğu geceler, uyku tutmadığında, kendimi zorlamaz, bir sigara yakar, pencereden, dışarıdaki hayatı seyrederim ben...
Kedi köpek kavgalarını, geceden kalma sarhoşların, yoldan geçerken, zeybek havası, caddelerdeki s çizişlerini, paça yapan sabahçı lokantalarının tencere seslerini dinler, başka bir alemin içine dalarım sanki...
Yazmak daha da kolaylaşır böyle zamanlarda...
Hele, sabaha karşı zamanlarda...
Gün tam aydınlanacakken...
Kuşlar bile sesiz, ağır bir uykuya dalmışken...
Bisikletli; lokantacı, simitçi, pazarcı çıraklarının teker seslerinden anlarım sabah olduğunu...
Daha gün yeni aydınlanıyorken, uzak diyarlardan yola çıkan, sabırla ulaşacağı yere varan, bu yolda büyük emekler harcayan, minibüsten gazete indiren, raflara dizen, o, basın emekçilerini her sabah içimden gizlice alkışlar, içten bir sevgiyle selamlarım böyle zamanlarda...
Yaz olsun, kış olsun, hiç fark etmez, gecenin yarı karanlığında, ilkel bir araçla, hayattan artan çöp taneleriyle hayatını kazanmaya gayret eden, sanki yaşadığı hayatın isi yüzüne geçmiş küçük çocukların ayak seslerine uyanırım böyle zamanlarda...
işte, bu, hayatın ta kendisidir.
Kirlilikten, gösterişten uzak, yalın olan bir hayatın ...
Kendinize bir iyilik yapmak, gösterişten, kirlilikten uzak yalın bir hayatın koynunda bulmak istiyorsanız siz de benim gibi;
Kendinizi gecenin koynuna atın.
Ben öyle yapıyorum çünkü...
YORUMLAR
gece örter mi çirkinlikleri , ya da dindirir mi yüreğin sızısını yorganı çeksem de üstüme,kapasam uykuya yenik gözlerimi.yine gün doğacak ,onca kalabalığın yalnızlığında ,kendim olmaktan uzak ve bir yğın dert arasında özleyeceğim geceyi....Ne güzel gözlemler,ne güzel bir yazıydı kutlarım.