0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
36
Okunma

İnsanın hayatındaki bazı kesitler başka olaylar gün yüzüne çıkartır.Benim YİBO hayatım aklımın bir köşesinde hep saklı idi.Lakin OKUL TIRAŞI filmini izledikten sonra olaylar iyice bir çerçeveye sığındı.Bu çerçeve daha eskimeden ben de dilim vardığı sürece çerçeveyi şekilendirip kaleme dökeceğim.
Bir önceki yazılarımda bahsettiğim gibi OKUL TIRAŞI filmini izleyenler hatırlar izlemeyenler için de biraz filmden bahsedeyim:
Filminde,Bir öğrenci yemek tablodun altına hakkı olan yarım ekmeğin dışında başka bir yarım ekmek koyuyor ve bunu öğretmeni görüyor ve çocuğa:
-Tablodun altında ki ne ? diye soruyor.
Çocukta:
- Ekmek öğretmenim, diyor.Sonra öğretmeni onu azalacasına:
- Utanmıyor musun başkanın hakkına giriyorsun?Bu kadar öğrenci keriz mi? diye soruyor.
Çocuk yerin dibine girmiş gibi mahçup bir sesle:
-Doyamıyorum öğretmenim,diyor.
İdil Yatılı Bölge Okulunda kim bu durumu yaşamadık ki?
Annemizin gönlü zengin ve sınırsız sofrasından kuralları çok katı ve kısıt olan YİBO sofrasında bulduğumuzda hepimiz çaresizce böyle yöntemlere başvurduk.Bizim biraz daha doyurmamız o günkü aşçı veya nöbetçi öğretmenin insafına kalmıştı.Onlar bazen göz yumup bir parça ekmek daha almamıza yardımcı oluyordular.Onun dışındaki zamanlarda hep aç,hep sersem gibi bir sonraki öğün yemeği bekliyorduk.Ailesinin durumu biraz iyi olanlar aldıkları harçlıkla Xelo’nun dükkanına koşup bir bisküvi ya da çikolata alıyordu.Ama diğer öğrenciler bir sonraki öğün yemek saatini bekliyordu.Bundan dolayı daha zil çalar çalmaz bahçeyi kaplayan yemek sırasına koşuyorduk.750 kişilik bir okulda yemek sırasını aç biaç beklemek nasıl bir işkence olduğunu siz düşünün.Açlığın biraz erken gidermek için çoğu zaman sıra kavgası meydana geliyordu.Ve sonra öğretmenlerin acımasızca dayak atması, bir de askeri sistemin getirdiği doğal gibi görünen üst sınıf öğrencilerin yeni gelen öğrencileri ezmesi var ya anlatılmaz,ancak yaşayan anlar...
İşte biz de bu duruma maruz kalmamak için köyden getirdiğimiz tandır ekmeği ve sirik (Otlu Peynir) getirmiştik.Yatakhanedeki dolaplarımıza koyuyorduk.Bir gün müdür yatakhane de aramaya yaptı.Benim dolabımda bir kavanoz sirik vardı.Onu kurtarmak için 8.sınıflardan nöbetçi bir öğrenciye teslim ettim.Bir daha da verdiğim sirike kavuşmadım.Çoğu kişinin sirik ,ekmek, bastik,kuru düt, baden vb eşyalarına el koyulmuştu.Ben ise siriki kurtardım sandım ama üst devremiz olan 8.sınıftaki adını hatırlamadığın öğrenci ne ettim etmedim sirikimi vermedi.İnatçı biriydim o öğrenciyi öğretmene şikâyet etmekle tehdit ettim ve sonuç çıkmayınca benden yaşça büyük olmasına rağmen kavga ettim.Ama nafile,sirik geri gelmedi.Ben ise iki hafta tablodun altına sakladığım ekmek parçası ile açlığımı gidermeye çalıştım.O zaman servetlerim olsaydı ve onu kayıp etseydim bu kadar üzülmedim.
YİBO hayatı çok eziyetli olsa da güzel anları da vardı
YİBO da okuyanlar bilir,sabah erken nöbetçi öğretmen öğrencileri uyandırmaya gelir,genelde demirden oluşan ranzalara vurarak uyandırıyordu,ama sevdiği öğrencilerin battaniyesini de üstünden atma güzelliği yapıyordu ara sıra.
Gündeş hoca diye bir öğretmen vardı, bizim köyden Muhiyettin diye bir arkadaşımız var idi Gündeş hoca ile araları çok iyiydi.Biz Muhiyettine "Muho"diyorduk.Muho espiri bir mizaca sahip idi ondan olsa gerek hoca onu çok seviyordu.Bir gün Gündeş hoca sabah erkenden öğrencileri uyandırırken Muho’yu uyandırmak için battaniyesini çekiyor Muho ise uykulu gözüküyle hocaya çok sert bir tokat patlatıyor.Attığı tokatın hocaya gittiğini anlayan Muho buzulerek hemen yataktan atlanıyor ve hocadan özür diliyor.Tabi Muho hocayı öğrenci sandığı için tokatı patlatığını anlatıyor.
Bu olay o zaman kahkalara sebep oldu,okul bitinceye kadar da bizim aramızda espiri konusu oldu.
Sonradan Gündeş hoca denen kişi ile köylülerimizin arasında vahim bir olay geçti o da bir sonraki yazıda.
Böyle eziyetli üç yıl hayatımızda tecrübeye mal oldu YİBO’da...
Abdulsamet İLGİN