9
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
1100
Okunma


Bir sessizlik bestesi.
Bazı yazarlar cümle kurmaz; belleğin kıyısına bir sessizlik gibi düşer.
Yahya İncik, ölü kuşların suskunluğundan bir dil kurarken, bize unuttuğumuz acıları hatırlatır: uçmayan her kuş, söylenmemiş bir cümleye benzer.
"Uçmayı unutan kuş, göğe değil içe düşer. "
Onun metinleriyle karşılaşan, önce bir sessizliğin içine çekilir.
İmgeleri yazılmamış ağıtların gövdesidir.
Yahya İncik yazmaz; içimize doğru işler,
Harfleri bir sesten çok durup dinlememiz gereken bir sükûnet gibidir.
Her kelimesi, gömülse de nefes almaya devam eden acılar gibi…
O; “gözyaşını anlatmak yerine, neden sustuğunu soran” bir yazar.
Ve “Ölü Kuşlar Oratoryosu” tam da bu soruyla açılır:
Düşen kuş mu sustu, yoksa biz mi uçmayı unuttuk?
Yahya İncik’in satırlarında göğe uzanan bir kanat beklemeyin.
Orada çoğu zaman yorulmuş, belki hiç uçamamış bir kuş vardır.
“Ölü Kuşlar Oratoryosu”, bu sessizliğin kendi içindeki ağırlığıdır.
Hıçkırığı, içe düşen bir ağıt.
Bu kitapta acı bağırmaz.
Acı, odanın ortasında duran bir sandalye gibi sadece oradadır.
İncik, o sandalyeye bakarken cümlelerini kalemle değil, kalbin kırıldığı yerden yazar.
Sözcükleri sayfaya düşmeden önce kendi içinde yanmış gibidir.
"Bazı acılar yürürken değil, susarken taşınır"
Çünkü şiirler konuşmaz; yalnızca olduğu yerde durur.
“Ölü Kuşlar Oratoryosu” sessizlikle yazılmış bir kitap.
Her dize bir diğerine yaslanır; tıpkı ağır bir yürüyüş gibi.
Burada şiir, yükselen bir ses değil, yutulan bir çığlıktır.
Her sayfada sessizliğin başka bir tonu çıkar karşımıza:
Bir göçün izi, bir kapının kapanışı, bir bakışın yarım kalışı…
İncik, kelimelerin söylediğinden çok söyleyemediğine bakar.
“Kadın” bu kitapta kırılgan bir zaman gibi durur:
Hem anne, hem toprak, hem de içinde çocuk taşır gibi…
Duası ellerinde değil, bakışlarındadır.
Bu kitap, kelimelerin öldüğü yerde yeniden doğmuştur;
tıpkı ölü bir kuşun kanadında hâlâ bir gökyüzünün kalması gibi.
“Ölü Kuşlar Oratoryosu” yalnızca bir kitap değil;
suskunluğun hafifçe titreyen sesi.
Bu kitapta bir mezar yoktur;
ama her şiir bir ağırlık taşır.
Kelimeler ağırdır, imgeler derindir, sessizlik geniştir.
Yahya’nın şiiri estetik kadar vicdan da taşır.
Okuru sarsmak için değil, gerçeğin içinden geçirmek için vardır.
Her ölü kuşun kanadında bir çocuğun susturulmuş kahkahası,
bir kadının bastırılmış çığlığı,
bir adamın geçmişiyle yüzleşmesi saklıdır.
Bu kitap sadece şiir sevenlere değil;
kalbiyle düşünen herkese seslenir.
Yahya İncik’in kalemiyle şiir,
ağır ama havada duran bir taş gibi:
yakıcı ama sessiz, güçlü ama sade.
Ve işte bu yüzden:
“Ölü Kuşlar Oratoryosu” okunmaz,
içte bir yere yerleşir.
Naçizane ve selam ile
5.0
100% (11)