0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
83
Okunma

Yaşıyormuşsun. Ruhunun her hatırasında biraz daha doğarken güneş, gönlünde beni batırıyormuşsun.
Orhan Gencebay geliyormuş sonra, ’Akşam güneşi’ni söylerken. Bin parça hâlimin dermanı tercümanından, gecelerin sabaha hasretini sıfır acı lanse edip yalan söylediği günlerden birinde, gözlerimi gözyaşından yakarken; seni tuzlu gözyaşlarımla sevişimden dolayı adımı ’Van Gölünün Yorgun Yazarı’ koymuşlar. Göller, bu yörelerde üflenen ayıbın sedir ağacına kubbe-i sen azmi...
Yazıldıkça çoğalıyormuşsun. Batsın bu dünya evet... Orhan Baba, Ferdi Babanın gidişine üzülmüş, simidin susamı bir evin kapısından girerken öteki evin kapısının eşiğinde bile bulunmazken halkların kardeşliği türküsü, bu aşkın dar sokaklarına siyasi çıkarma olmuş. Önemin, arzı muteber ve benim sicimli gözlerimden yaş furyası sadece.
Unutmuşsun. Şarkıyı dinlerken, özünde; reklam arası bir premium bilgisi olmuşum ben sende.
İngiliz aksanına, İngiliz anahtarı saymış muhbirler. Bu aşkın dili, ayrılıkcadır.
Bilinsin, istersin: Engeller, muşamba bağlanan ilk heyecanlarımızın, emekleme dönemini kaçırmamıza neden olan bir garip ayıbın, garip şairlere falanca filancasıdır.
Şimdiki Zaman, müptezel geniş zamanın dişini çekti. Ökse ile ökçe, yağmur ile dolu ve sen ile ben, ayrı yakalarda aşka yaka silken fuzulileriz.
Çok, her yolun uzaklığını devren kiraladı. Biz birbirimize çok bile olsak azız artık. Azıklar, yazıklara tolerans hademesi. Temizledi, kirlenmişti buralar.
Kimlerin kirli rüyasında gerçek bize yazıldıysa, kimin ardına saklandıysa gerçek aşk yüzümüz; aşkın ayrılık dilinin ucuyla söylenen kesik ve tadı kaçan şiirlerde bile birbirimize sessizlik sunan iki uzaklık, iki yakınlık ve iki ’gidişiz’ tükenirken birbirimize koşacağımız yollarda.
Peki, ömrüne kurban verilen sözlerimin ahengini bir yokuşta feda eden hicivler, aşkı zerkin oldu.
Kapatırken bu sayfayı, imzamı belden aşağı bir gıybette yutmasınlar. Özelsin asrı yokluk devi: sen yokken devrilir hayallerim, devinir buralar.
Dilara AKSOY