2
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
145
Okunma
...
Mesajlar yerinin altında duran "Çıkış" tuşuna bastım ve telefonu yatağın diğer tarafına fırlattım.
"Sen, aradan yetmiş beş yıl geçse de şair olamayacaksın."
"Sen, aradan yetmiş beş yıl geçse de şair olamayacaksın."
"Sen, aradan yetmiş beş yıl geçse de şair olamayacaksın."
Kafamın içindekileri bir türlü susturamıyordum. Sürekli olarak onların ve benim yalancı olduğumuzu fakat onun dürüst olduğunu söylüyorlardı. Doğruyu söylediğini ve herşeyi bildiğini. Başımı duvar tarafına çevirdim, gözyaşlarım yastığımı ıslatırken içimde kanayan yaranın daha ıslak olduğunu bir kez daha hatırladım...
Kimi zaman taştı taşacak bir volkan, kimi zaman içime hapsedilen buz gibi bir nefes. Kimi zaman içimde biriken gözyaşlarıyla buğulanmış kimi zamansa benden taşan bir selin sahibi sözcükler, şimdi kapana kısılmış olsa da yedi yılı aşkın ömürlerinde artık silinmeyi bile göze alıyorlar. Mücadele yüreğimi soyuyor..
Neden yazıyorum? Duygu selimde boğulup, içimdekileri içine boşaltmak için mi yoksa sadece öylesine var olması için mi? Kime yazıyorum? Kendimi aşıp, gerçeği kendimde bularak mı yoksa kendimi alıp başkaları aşkına mı? Yazabiliyor muyum? Herşey sadece bir entrikadan mı ibaret yoksa gerçekler benimle mi? Yazmalı mıyım? Şifa niyetine de olsa devam etmeli mi ya da boşa giden zamanı hatırlayarak daha fazla zaman kaybetmemek için vazgeçmeli mi?...
Kalbimin derinliklerine akan seli takip edip bu yolu adımlamalı mı yoksa bir esintinin "Sen aradan "yetmiş beş yıl" geçse de şair olmayacaksın." sözünü mü almalı içine?...
Rüya