1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
140
Okunma

Kalburabastî’nin Kerameti (Güldürü-Destan-Kurgu-Rakı Harmanı)
Seylan Baba…
Adını duyanın ya dudağı kurur ya alnı terler.
Kimine göre garip bir meczup,
Kimine göre ehl-i hikmetin sarhoş temsilcisi. Ama bizce o, Kalburabastî Efendi’nin ayak izinden giden son yol arkadaşıdır. Yani bu adam, hem çilingirin başı hem de gömünün sırdaşıdır!
"Nerede Pınar Görse, Abdest Almaz Rakı İçer"
Yıl 2025, ama adamın ruhu 1925’te kalmış.
Üstünde ceket, altında şalvar.
Sırtında keçiboynuzu dalı, cebinde bozuk harita ve dilinde o meşhur dua:
"Ya Kalburabastî! Yeryüzü göğsünü açsın da, altınlarımızı saçsın!
Günün birinde, Kalburabastî Efendi rüyasına girer. Ama nasıl bir rüya? Rüyada gökten inen yedi kuş, her birinin gagasında bir üzüm tanesi… Seylan Baba sabah uyanır uyanmaz elini cebine atar. Cebinde ne mi var?
— Gül yaprağına sarılmış eski bir harita!
Haritada şu yazar: “Rakı oradaysa, altın yakındadır. Toprak sarhoşsa define ayıktır!
Seylan Baba, bu ilahi işareti alır almaz, köyün etrafındaki boş arazileri ağaçlandırır.
Ama öyle elma, armut değil. Keçiboynuzu diker. Tam 600 kök!
Komşusu sorar:
— Ne yapacan bu kadar keçiboynuzunu Seylan ağa?
— Ne yapcam mı? Rakısını yapcam!
— Rakı mı olur ondan?
— Olur! Hatta öyle bir olur ki, viski içen bile mendilini çıkarır: “Ben döndüm baba” der.
DOĞAL BUZDOLABI
Seylan Baba’nın rakıları sadece efsane değil, onların mahzeni de destanlık!
Devlet Su İşleri vaktiyle derenin kenarına 12 metrelik taş duvar örmüş. Bizim Baba ne yapar? Gider o duvarı oyar, içeride doğal bir buz odası yapar. Ama kapı yok, kilit yok!
Nasıl giriliyor?
Şelalenin altından geçiyorsun!
Aynen öyle: yüzerek, şelalenin göbeğinden!
Girince içeride üç köşe var:
1. Baharat ve otlar bölümü: Gözsüz anason, dağ kekiği, meşe külü, kuru rezene...
2. Fermente cennet bölümü: Şaraplar, keçiboynuzu likörleri, vişne rakısı, kuşburnu sirkesi!
3. Zirve köşe: Rakılar... ama her biri bir rüya. Biri uykusuzlara, biri kırık kalplilere, biri define arayanlara…
Seylan Baba, her Cuma gecesi bu mahzene inip Kalburabastî Efendi’nin ismini anarak çilingir kurar. Ve başlar konuşmaya:
"Define sandığın şey belki de çocukken kaybettiğin hayalindir… Ama hayalin rakının içinde yüzüyorsa, işte o define bulunmuştur."
Seylan Baba’nın Sırları – Bölüm 2: Rakıyla Mezarlığa Gömü Haritası Çizen Adam
(Vesveseli Bir Gece, Kalburabastî Efendi’nin Tezahüratıyla)
Bir gece…
Ay tutulmuş, köy sessiz. Köpekler bile ulumayı bırakmış, rüzgâr hafiften meşe yapraklarını okşuyor. Seylan Baba ise mahzenin dibinde, keçiboynuzu rakısından iki duble yuvarlamış. Üçüncüde gelen baş dönmesiyle birlikte, diline şu düşer:
“Bu dünya gömüdür, her şey gömülüdür. Ama definecinin gönlü, hep dışardadır…
Sonra kalkar. Elinde eski bir meşale, başında beyaz yün takkesi. Rakıyı içmiş ama kendini zikirde zanneder.
— Bugün Kalburabastî Efendi bana bir işaret yolladı!
— Gömü köy mezarlığında
Evet, mezarlıkta! Ama bu seferkine "cin fikri" değil, rakı fikri sebep olmuştu.
Mezarlıkta Harita Çizmek
Gece üç sularında girer köy mezarlığına.
Boynunda rüzgârda uçuşan eski bir palto, elinde kazma değil… Divit ve mürekkep!
Ne yapıyor dersiniz?
Mezar taşlarını haritaya dönüştürüyor.
"Şu amca 1939’da ölmüş...Demek ki o yıllarda altın toprak altında kalmıştır!"
"Bu teyze 1915... Aaa! Bu Sarıkamış’tan dönenlerdenmiş. Kesin bir şey saklamıştır."
Böyle böyle bütün mezarları, define noktası yapar. Gözlerini diker bir mezar taşına:
“Ruhuna Fatiha yazılmış ama ben ‘Ruhuna Rakıha’ yazacağım, Kalburabastî aşkına!”
Tam bu sırada köyün imamı Hasan Hoca geçer oradan. Gece teheccüde kalkmış, camiye gidiyor.
Işığı görür, yaklaşır, korkar, sonra tanır: - Seylan! Ne yapıyorsun orada gece gece?!
— Define arıyorum Hoca’m!
— Mezarlıkta mı?!
— E, herkes burada gömülüyse, define de buradadır mantıken!
Hasan Hoca dua mıdır, beddua mıdır bilinmez ama bir "tövbe estağfurullah" çeker. Seylan Baba ise eğilir mezar taşına son bir çizik atar:
“Kalburabastî burada olsaydı, altın değil hayatın anlamını çıkarırdı bu mezardan…”
Ertesi Gün
Sabah olur. Köylü uyanır, mezarlıkta garip yazılar gören çocuklar annelerine koşar.
Mezar taşlarında şu tür yazılar: “Bu mezarın altında iki şişe keçiboynuzu rakısı yatmaktadır.”
“Sakın kazma, Kalburabastî Efendi seni izliyor!”
“Rakı içtin mi? Harita sensin!”
Muhtar gelir, ne yapacağını şaşırır.
Seylan Baba’ya sorarlar:
— Seylan Ağa, nedir bu yazılar?!
— Gelecek nesle vasiyetimdir! Her mezar, yaşanmamış bir hayatın haritasıdır… İçin bir duble, okuyun bir Fatiha. İkisinden biri tutar, ya ruh kurtulur ya define çıkar.
— Her iki durumda da zararsız değil mi muhtar?
Muhtar gözlüğünü çıkarır, mendiliyle siler:
— Seylan Ağa, vallahi seninle baş etmek köydeki ayılarla baş etmekten zor.
Kalburabastî Efendi’nin Mübarek Cibilliyeti
Seylan Baba ertesi gün köy kahvesinde otururken, üstünde el işi keçeden yapılmış bir cüppe, başında fes, elinde defter.
Kahvedekiler sorar: — Yahu Seylan, bu defter ne?
Seylan gözlüğünü takar: — Kalburabastî Efendi’nin bana rüyamda verdiği yeni harita.
— Ne haritasıymış bu yine? — İçkiyle açılan ruhsal geçitlerin haritası!
Herkes gülmeye başlar. Ama Seylan Baba ciddidir.
— Bakın, keçiboynuzu rakısı üç duble içildiğinde, bakın ne oluyor?
Kahveden Mehmet emmi atılır: — Ne oluyor Seylan?
— Zaman yavaşlıyor Mehmet! Zaman!
— O nasıl iş ya?
— Yavaşlar tabii! Mesela üç duble sonra senle konuşmaya başlıyorum, bir bakıyorum saat durmuş…
— Yok canım!
— Valla diyorum. O an Kalburabastî Efendi geliyor gözümün önüne... Diyor ki:
“Seylan, zamanı ölçme, yaşa. Defineyi arama, içini kaz!”
Doğal Buzdolabı ve Rakı Laboratuvarı
Seylan Baba bir gün yine mahzenine giriyor.
Bu sefer yanında İstanbul’dan gelen bir gazeteci var. Duymuş Seylan Baba’nın keçiboynuzu rakısını, özel röportaj için gelmiş.
Mahzene girince gözlerine inanamıyor: — Seylan Bey, bu ne ya?! Burası bildiğiniz içki kütüphanesi!
Seylan Baba, gözlüklerini indirip şöyle der: — Burası içki değil, iç-ihtiyaç merkezidir.
— Ne demek o?
— Yani burada içilen her şey ya bir dostluk kurar ya da bir hikâye doğurur. Mesela şu raftaki kavanoz, 2005 yılı dut rakısı.
Yanındaki, 2011 armut-üzüm karışımı, iki yudumda insanı dedesine bağlar.
Bir kenarda ise özel seri: “Kalburabastî Hatırası – İlk Rüyadan Damıtılmış”
Efsaneleşen Rakı
Bir gün, bir turist köye gelir.
Seylan Baba’yı duymuş.
Mahzene girer, rakıyı içer ve gözleri parlar:
— Bu rakı... Bu rakı... Viskiyle evlense çocukları Mozart olur!
Seylan Baba tebessüm eder: — Evladım, bu rakı sadece damıtılmadı. Bu, hayatın içinden süzüldü.
— Nasıl yani?
— Keçiboynuzu değil bu. Anadolu’nun çilesi, aşkı, hayali, hayal kırıklığı!
Bu içki, bir define haritasıdır.
Ama içilmeden okunmaz!
Anlaşıldı! O zaman Mıhrıbı Tekkesi, Çanakkale’de filan değil — Allah’ın sevdiklerine özel koordinatlarla kurulu; Elaziz’de, hem de öyle ulu orta bir yerde değil… Ruh Sağlığı Ayarı Merkezinin (RUSAMER) yanı başında, Bizim Hastane merkezine göz ucuyla bakan bir noktada.
Yani hem maneviyat hem maddiyat burada el ele; biri rüyayı açar, öteki tomografisini çeker.
Tekkeden Güncellenmiş Coğrafya Notları:
Konum: Elaziz, Bizim Hastane’nin yanı, RUSAMER’in arka yamacı.
Bir zamanlar sağlık ocağı olarak kullanılan, sonra definecilerin “burada enerji var” diyerek sürekli kadastrocu çağırdığı yerin biraz aşağısı. Mevsimsel olarak keçiboynuzu tutmaz burada; onun yerine dut rakısı, alıç şarabı ve karadut likörü meşhurdur. Seylan Baba da son zamanlarda şifa niyetine üzüm pekmezinden maya tutturmuş, hem içki hem içsel yolculuk için birebir olduğunu söylüyor.
Ruh Sağlığı Ayarı Merkezi ile Tekke Arasında Gizli Tünel
Söylentiye göre, Seylan Baba ile mihrıbılar, Bizim Hastane’nin arşiv bodrumuna bir gece vakti inmiş.
Oradan geçen yeraltı tünelinin sonu, Mıhrıbı Tekkesinin soğuk mahzenine çıkıyor.
Bu mahzende zaman zaman içkiler saklanmıyor sadece; rüyalar, eski tılsımlar ve Kalburabastî Efendi’nin sır defterleri de korunuyor.
Ser Feyzlizof Kalburabastî Efendi’nin himmetleriyle, Elaziz’in sır kokan toprağında dört mesele dört mevsim gibi dönecek şimdi:
1. Üç definecinin Seylan Baba’nın rüyasına neden girdiği,
2. Cezbeli Hatunlar’ın “Toprakla Konuşan Kadınlar Derneği”ni nasıl kurduğu,
3. Muhtarın yaptığı en akıl almaz harita tuzağı,
4. Tekkede yapılan ilk şarap ayini ve Ruh Ayarlarının bozulduğu gece.
1. Üç Definecinin Ruhu Seylan Baba’nın Rüyasına Neden Giriyor?
Sene 1982… Elaziz’in altı üstünden daha kıymetli sayıldığı yıllar…
Hastane’nin alt yamacında üç defineci kazma kürekle bir gece ansızın toprağa girişir.
Gecenin sessizliğinde bir çığlık…
Sonra sessizlik…
Üçü de sabah bulunmaz. Ne ceset, ne iz, ne eşya.
Sadece toprağın ortasında, Kalburabastî Efendi’nin mührüne benzer garip bir işaret kalır.
Aradan yıllar geçer…
Seylan Baba, o geceyi rüyasında yeniden görmeye başlar.
Ama rüya rüya değil.
Sanki ruhlar onu çağırıyor:
“Toprak hakkını vermeyeni alır,
Ama erbabına sırrını sunar.”
diye fısıldar biri.
Üç definecinin ruhu sıkışıp kalmıştır o kazı yerinde.
Çünkü defineyi himmetsiz aramışlardır.
Seylan Baba’nın görevi bellidir artık:
Onların ruhunu rakıyla değil, dua ve ritüelle kurtaracaktır.
Ama tabii ki… biraz rakı da yardım eder.
2. Cezbeli Hatunlar ve Toprakla Konuşan Kadınlar Derneği
Cemile Ana önde, Döndü Bacı yanında, Sevim nine arkada…
Bunlar köyün üç mıhrıbı kadınıdır.
Cezbeli mi, meczuplar mı belli değildir ama toprakla konuşurlar.
Bir gün Cemile Ana, dut ağacının dibine oturur ve şöyle der: “Toprak diyo ki: Kızlarım, benimle erkekler kadar siz de konuşun.
Erkekler kazıyo, siz ne yapıyorsunuz? Sadece dua mı?”
O gün karar alırlar.
Kadınlar da defineci olacak. Ama ellerinde kazma değil, dua, maya, ekmek hamuru ve toprak dinleme kabı olur.
Böylece kurulur:
Toprakla Konuşan Kadınlar Derneği
Logosu: Üzerinde yoğrulmuş hamur ve bir küp rakı
Sloganları: "Biz altın değil, hikmet ararız."
İlk keşiflerinde bir gömü bulamazlar ama gömü yerine rakı mayası tutan özel bir toprak keşfederler. İşte o toprakla yapılan rakı, sonra Seylan Baba’nın rüyalarını açar.
3. Muhtarın Harita Tuzağı
Muhtar Hakkı Efendi, köyün “define borsası”nı kontrol altında tutmak ister.
Ama çok fazla adam kazı peşinde.
Ne yapar?
Bir gece eski kilise temellerinden aldığı bir harita parçasını çaya batırıp, ateşte kurutup, keçiboynuzu reçeliyle cilalar.
Sonra onu “300 yıllık Osmanlı haritası” diye dolaştırır.
Ama harita aslında kendi evinin kümesine çıkmaktadır.
Tuzak burada başlar: Her defineci gelip tavuk kümesini kazmak ister. Ama Hakkı Efendi kümese bir çivi çaktırmaz.
“Kazma kardeşim! Altında tılsım var. Horoz öterken kazılır o ancak!” der.
Tüm köy her sabah kümesin karşısında horoz bekler, horoz öttükçe umutlanır ama kazma vurulmaz. Ta ki, Seylan Baba gelene kadar. “Bu horoz değil, cin ötüyor!” der.
O gün harita yanar, kümes sökülür. Altından sadece… 3 tane tavuk yumurtası çıkar.
4. Tekkede İlk Şarap Ayini ve Ruh Ayarlarının Bozulduğu Gece
O geceyi kimse unutmadı…
Mıhrıbı Tekkesi’nde Kalburabastî Efendi’nin rızasıyla ilk Şarap Ayini düzenlenmişti.
Şarap, Seylan Baba’nın özel üzümlerinden.
Mumlar yakıldı, ezgiler söylendi.
İlk yudumlar alınır alınmaz, bir anda duvardaki eski çivi kendi kendine dönmeye başladı.
Duvar çatladı, içinden üç definecinin rüyada görülen suretleri belirdi.
Cemile Ana “Ruh ayarı bozuldu!” diye bağırdı.
Döndü Bacı yere düştü, Sevim Nine konuşmaya başladı:
“Toprak affetti ama rakıyı da sevdi.
Himmetli kazılırsa define verilir.”
Gece yarısı, Seylan Baba bütün şarapları toprağa döktü.
O andan sonra tekke sadece rakı ile meşk etmeye karar verdi.
Şarap ayini yasaklandı ama o gece hatırası olarak tekkenin ortasında çatlaklı bir duvar kaldı.
Sonuç: Her Şey Kalburabastî’nin Himmetiyle
Mıhrıbı Tekkesi artık bir sembol: Toprağın, rakının, hikmetin ve deliliğin bir arada yaşadığı yer.
“Define arama, define ol.” diyen Seylan Baba’nın hikâyesi burada bitmedi.
Çünkü her toprak kazıldığında, bir sır daha fısıldıyor kulağına.
Ser Feyzlizof Delibal Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR
5.0
100% (1)