0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
123
Okunma

MUSTAFA SUPHİ.
Aslen Samsunlu bir aileden gelmektedir. 2 Şubat 1895 tarihli Sicill-i Ahvâl Defteri, No.: 57, sayfa 73’e göre babası, 26 Mart 1812 Giresun doğumlu Mevlevîzade Saadetlû Ali Rıza Efendi’dir. Yine Sicill-i Ahvâl Defteri kaydına göre 28 Kasım 1880 tarihinde 20 yaşında Giresun Rüsum-ı Sitte idaresi’nde mülâzemete (staja) başlamış, 30 Temmuz 1881 tarihinde 200 kuruş maaşla mubassırlığa alınmış, 5 Aralık 1883 tarihinde aynı maaşla ayriyeten katib-i saniliğe nakiledilip Reji idaresi bidayet-i teşekkülünden istiğnaya çıkarılarak 14 Nisan 1884 tarihinde 250 kuruş maaşla memuriyet-i sabıkaya ricat ve ahiren 400 kuruşla Tirebolu memurluğuna tahvil ettirilse de adem-i kabulünden naşi açığa çıkmış, 13 Ağustos 1885 tarihinde Giresun Duyun-ı Umumiye Müdiriyeti’ne maa-mubassır (mubassırlıkla birlikte) katib-i saniliğe 200 kuruşa 3. defa tayin olunmuş, 13 Ekim 1886 tarihinde olduğu yerden ayrılmış, 15 Cemaziye’l-Evvel 1306 (Hicrî)/5 Kanun-u Sani 1304 (Rumi)/17 Ocak 1889 (Miladi) tarihinde aynı maaşla yeniden memuriyete girmiş, 4 Mayıs 1890 250 kuruş aylıkla yerine Düyun-ı Umumiye memurluğuna naklolunmuştur. Daha sonradan 1912 yılında Konya valiliği de yapan Ali Rıza Efendi, Cumhuriyet döneminde de bürokrat olarak hizmet vermiş, 1930’da Samsun valiliği yapmış ve 28 Mart 1953’te ölmüştür. Annesi, belediye başkanlığı döneminde Samsun’daki sıtma kaynağı görülen sazlığı kurutan Halil Hilmi Efendi’nin kızı Hikmet’tir. Ailenin 9 çocuğundan en son hayatta kalanı, Fitnat Hanım’dı.
Doğum tarihi
Mustafa Suphi, Resmî Hâl Tercümesi’ne göre 4 Ağustos 1882 doğumludur. Buna karşılık Paris’te doldurduğu öğrenci formunda doğum tarihini, 4 Mayıs 1883 olarak yazmıştır. Zamanın Trabzon Vilayeti’ne bağlı olan Giresun kazasında doğdu.
İlk öğrenimini Kudüs ve Şam’da, idadi (lise) öğrenimini Erzurum’da gördü. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi’nden mezun olduktan sonra Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu kazandı.
Ölümü
1921 yılının 28 Ocağı’nı 29’a bağlayan gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon’dan Sovyetler’e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede Kayıkçılar Kahyası Yahya Kahya tarafından öldürüldüler. Daha sonra bindikleri tekne de batırılmış, ve kimsenin cansız bedeni bulunamamıştır. Saldırıdan sadece Mustafa Suphi’nin karısı Meryem sağ olarak kurtulabilmiştir. O da Yahya tarafından önce seks kölesi yapılmış daha sonra ise bölgenin zenginlerinden Nemlizade Ragıp Bey’e satılmıştır.
Ölümü sonrası
Cinayetin baş sorumlularından Yahya Kahya, bölgede yaptığı yolsuzluklar ve Enver Paşa’yı ülkeye sokma planları yüzünden daha sonradan Sivas’ta ağır ceza mahkemesinde yargılansa da, suçsuz bulunup salıverildi. Bunun üzerine Yahya Kahya’nın özellikle dost meclislerinde "Sanki bütün işlerde, ben tek başıma mı idim? Daha üstüme varırlarsa, her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim." minvalli sözler söylemesi sonrası Yahya Kahya, kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldü. Ölümünü gündeme getiren Trabzon mebusu Ali Şükrü de kısa bir zaman sonra (iddiaya göre) Topal Osman tarafından öldürüldü. Topal Osman da, işlediği iddia edilen cinayet yüzünden İsmail Hakkı tarafından öldürüldü. Böylece, cinayetin icracılarının başı Yahya Kahya, bir seri ölümler zincirinin kurbanı oldu.
20 Şubat 1921 tarihli RKP (B)’nin parti içi raporunda cinayetin ilk ulaşan haberleri üzerinden yapılan bir değerlendirmede, RKP (B)’nin TKP’nin ülkeye geçme çalışmasının eleştirisi olarak anlaşılabilecek kimi analizler yapılmış ve daha çok "sol sapmanın", "maceracılığın", "keyfiyetçiliğin" tehlikelerine dikkat çekilmiştir.
28 Mayıs 1923 tarihinde evlendiği, bir dönem New York Başkonsolosluğu da yapan M. A. Tevfik Yükselen (ö. 21 Eylül 1941)’in eşi ve Mustafa Suphi’nin kız kardeşi Jale İsmet hanım (1900-6 Ocak 1951) da, daha sonradan girdiği bir bunalım sonucu intihar etmiştir.