0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
153
Okunma

Ötesiz insan, kendini metafizik bir boşluğun ortasına bırakılmış gibi hissedendir. Kutsalın gölgesi düşmez yaşamına. Ölüm bir son, acı anlamsız, sevinç geçici bir kimyasal reaksiyondur. Kabuğunun içinde, kendi gerçekliğinin sınırlarıyla kuşatılmıştır. Bu sınırlar ne kadar geniş olursa olsun, bir kabuktur işte: Sert, geçirimsiz, nefes aldırmayan... Bu ötesizlik hali, insanı ontolojik bir yalnızlığa mahkum eder. Herkes kendi kabuğunun içinde, kendi evreninin tek sakinidir. Sonsuzluk iddiası olmayan bir varoluş, derin bir sessizliğe gömülür.
Farklı hayatlar, aynı dünyanın paralel evrenleridir. Birinin güneşi, diğerinin yağmuru, birinin doyumu, diğerinin açlığıdır. Bu farklılık, sadece sosyoekonomik katmanlarla sınırlı değildir. Her insan, kendi travmalarının, sevinçlerinin, korkularının ördüğü benzersiz bir labirentte yaşar. Birinin duvarda gördüğü çatlak, diğerinin tırmanamadığı uçurumdur. Birinin sıradan sabahı, diğerinin asla ulaşamayacağı rüyadır. Bu farklılıklar, insanları birbirine yabancılaştıran görünmez duvarlar örer. Kabuklar çarpışır, sürtünür, bazen kıvılcım çıkarır ama nadiren birleşir.
İşte tam bu noktada, insanı insan yapan mucize doğar: Empati. Empati, ötesizliğin karanlığında parlayan insani bir fenomendir. Metafizik bir dayanağı olmasa da, somut bir etkisi vardır. Bir başkasının labirentine sızan tek ışık huzmesidir. Kendi kabuğunun sınırlarını fark edip, o sınırın ötesinde bir başka kabuğun varlığını ve içindeki ıstırabı, sevinci, karmaşayı hissetme cesaretidir.
Empati, basit bir duygusal yansıma değildir. Felsefi bir eylemdir:
Kendini Askıya Alma: Önyargıları, korkuları, benmerkezciliği geçici olarak askıya alabilmek.
Köprü İnşası: Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, ulaşılması imkansız görünen bir başka deneyimin kıyısına bir köprü uzatabilmek.
Sınırları Eritebilme: Kendi gerçekliğinizin mutlaklığı illüzyonunu kırabilmek, başka bir gerçekliğin de aynı derecede geçerli ve yoğun olabileceğini kavrayabilmek.
Bu, insanın kendi ötesizliğine karşı verdiği en insani başkaldırıdır. "Ben"in dar koridorlarından çıkıp, "sen"in labirentinde kaybolma riskini göze almaktır. Hiçbir kutsal buyruk olmadan, sırf insan olduğu için, bir başka insanın acısını kendi acısı gibi tanıyabilme yetisidir.
Farklı hayatlar arasındaki uçurum, empati sayesinde aşılmaz belki ama anlaşılabilir hale gelir. Empati, bir çözüm sunmaktan çok, bir diyalog imkanı yaratır. Birinin "neden" diye haykırdığı yerde, diğerinin "anlıyorum" diye fısıldayabilmesidir. Bu fısıltı, dünyayı değiştirmez ama o an, o iki insan arasında, ötesizliğin soğuk boşluğuna inat, sıcak bir temas noktası oluşturur. İki kabuk, bir anlığına birbirine değer ve o temas noktasında, insanlığın ortak ıstırabı ve umudu titreşir.
Empatinin gerçekle ayrımı : Hiçbir zaman tam olarak "öteki" olamayız. Başkasının acısını asla onun gibi yaşayamayız. Kendi sinir uçlarımız, kendi hafızamız, kendi kabuğumuz hep araya girer. Bu, insanın nihai yalnızlığının bir kanıtıdır. Ancak empatinin gücü de tam buradadır: Bu imkansızlığa rağmen denemekte ısrar etmek! Kusurlu, eksik, belki biraz çocuksu bir çaba olsa da, bu çaba insan olmanın en görkemli ve en hüzünlü ifadesidir. Kendi labirentimizde sıkışıp kalmış ötesiz varlıklar olarak, diğer labirentlerden gelen seslere kulak verme iradesi gösterebilmek...
Ötesiz insanların dünyası, sonsuz sayıda paralel labirentten oluşur. Her labirent kendi içinde bir evren, kendi içinde bir cehennem veya cennettir. Empati, bu labirentler arasında dolaşan tek ruhsal enerjidir. Bir an için bile olsa, "Ben senin acını tam olarak bilemem, ama bu acının varlığını tanıyorum ve bu varlık karşısında saygıyla eğiliyorum," diyebilmektir.
Bu tanıma ve saygı, insanın ötesiz dünyasında yaratabildiği tek kutsallıktır. Dini değil, insani bir kutsallık. Bir başkasının gerçekliğini, kendi gerçekliğimiz kadar geçerli kabul edebilme erdemidir. Empati, bir çözüm değil, bir başlangıçtır. Labirentlerin duvarlarını yıkmaz ama o duvarların şeffaflaşabileceğini, birbirimizin gölgelerini görebileceğimizi hatırlatır. Bu hatırlatma, ötesiz insanın soğuk evreninde, insan olmaya dair son ve en derin umuttur: Hiçbir zaman tam olarak anlayamasak da, anlamaya çalışmanın kendisinin, bu labirentten çıkmanın tek anlamlı yolu olduğunu anlatır bize.
Ötesiz dediğimiz insanlar toplumun ötekileştirdiği , yalnızlaştırdığı insanın kendisidir.
İnsan olmayı ötelerseniz insanlıktan ötelenirsiniz...
Çağdaş DURMAZ