0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
160
Okunma

MUSTAFA SUPHİ”NİN KATLİ VE YAHYA KAHYA OLAYI.
10 Eylül 1920’de Bakü’de Sovyetler Birliği, Anadolu ve İstanbul’dan gelen 74 delegeyle gerçekleşen TKP’nin kuruluş kongresinde faaliyet merkezinin Anadolu’ya taşınması kararı alınmıştır. 4 ay sonra Mustafa Kemal ile yazışan Mustafa Suphi bir grup yoldaşı ile birlikte fikirlerini yaymak amacıyla Anadolu’ya gelmeye karar vermiş ve 28 Aralık’ta Kars’a varmıştır. Muhtemelen Kâzım Karabekir’in girişimiyle burada gruptan Mehmet Emin ve Süleyman Sami propaganda yaptıkları gerekçesiyle tutuklanınca Mustafa Suphi, Mustafa Kemal ile konuşmak üzere Ankara’ya doğru yola çıkmış ama kafile eski Trabzon valisi Deli Hamit Bey’in girişimleri sonucu Erzurum’a sokulmayınca 11 Ocak 1921 günü Kâzım Karabekir Paşa’yı ziyaret etmiş ve Ankara’ya gitme niyetlerini bildirmişlerdir. Karabekir, Ankara ile yaptığı telgraf görüşmelerinde heyetin Ankara’da istenmediği bilgisini alınca Trabzon üzerinden sınır dışı edilmelerini uygun bulmuştur Bu sırada 6-11 Ocak 1921 Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesiyle sonuçlanan I. İnönü Savaşı’nın kazanılmış olması, İstiklâl Mahkemesi’nin 9 Mayıs 1921 tarihli kararı ile gıyaben idamına karar verilen Çerkez Ethem ile işbirliği içindeki İslamiyet ile Bolşevikliğin sembollerini kullanan Yeşilordu Cemiyeti’nin tasfiye edilmesi gibi etkenler Ankara’nın gücünü arttırırken Anadolu’da taraftarı olmayan Mustafa Suphi’nin pozisyonunu zora sokmuştur.
Sinop kalesi ile Burhan Felek-Refik Halit Karay, Mustafa Suphi ve Sabahattin Ali gibi nicesini ağırlayan meşhur Sinop cezaevi
Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı Barutçuzade Faik Ahmet Bey’in çıkardığı İstikbâl adlı gazetede yapılan provokatif yayınlar ile galeyana getirilen halk Barutçuzade Faik Ahmet Bey, Nemlizade Ragıp Bey ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın Trabzon temsilcisi Yahya Kâhya[10] tarafından Değirmendere’de bekletilmiş, yağmur yüzünden ayrılmak isteyenler jandarma tarafından engellenerek linç ortamı yaratılmış, Suphi ve yoldaşlarının tek güvencesi olabilecek Trabzon Sovyet Konsolosu Bagirof ise vali vekili İsmail Sabri Bey tarafından sokağa çıkmaması konusunda uyarılmıştır. 28/29 Ocak gecesi saat 24:30’da Değirmendere’ye varan Mustafa Suphi kafilesi 1:30 gibi kafileden Ziganoylu Yakup ve Mustafa Suphi’nin hanımları karada kalırken diğerleri sözde can güvenliklerini sağlamak isteyen jandarmalar tarafından Yahya Kâhya’nın temin ettiği Miraç Işıl’ın motoruna bindirilmiştir. Yahya’nın adamlarından Faik Reis ve adamlarını taşıyan ikinci bir tekne Sürmene açıklarında Mustafa Suphi ile 14 yoldaşını taşıyan tekneye yetişmiş ve teknenin tüm yolcularını öldürülmüştür Yahya Kâhya Mustafa Suphi’nin hanımını evinde alıkoyarak kapatması yaptıktan bir süre sonra talihsiz kadın önce Nemlizade Ragıp Bey’e ardından Rizeli çetecilere hediye edilmiş ve bir süre sonra bir âlem sırasında ölmüş ya da öldürülmüştür
Mustafa Suphi’nin neden öldürüldüğü konusu tartışma konusu olmuş, Kâzım Karabekir, İttihatçıları suçlarken, Şevket Süreyya Aydemir ve Mete Tunçay ölüm emrinin Kâzım Karabekir’den çıkmış olabileceğini, Mahmut Goloğlu, Hikmet Bayur, George Harris, Ahmet Kemal Varınca ve Sabahattin Özel Bolşeviklerce desteklenen Mustafa Suphi ile Enver Paşa arasındaki rekabetten kaynaklanan bir İttihatçı komplosu olabileceğini, Kemal Tahir ise Marksizmin pratiği konusunda Lenin ile arasında ihtilaf çıkan Sultan Galiyev’in ortadan kaldırılmasının ardından en yakın adamı Mustafa Suphi ve ekibinin katledilmesinde Sovyet parmağı olabileceğini ileri sürmüştür. Mustafa Suphi cinayeti, ister istemez Ankara hükümetinin Avrupa devletlerine Milli hükümetin Bolşevik bir çizgiyi benimsenmeyeceği konusunda güçlü bir mesaj verirken Yahya Kâhya ve Trabzon Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin Enver Paşa, Enver Paşa’nın da Ruslarla olan sıkı ilişkileri olayın kurgusunu açıklar görülmektedir.[14] Buna karşın adı bir şekilde cinayete karışanların İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmaması olayın Ankara’nın bilgisi altında gerçekleştiğine dair şüpheler de doğurmuştur.
Milli Mücadele’nin başına geçmek isteyen Enver Paşa, Anadolu’ya geçmek amacıyla ilk adımı atmak için Trabzon’u seçmiş buradaki eşraf, sonradan Topal Osman tarafından öldürülecek Ali Şükrü ve cinayetten sonra yıldızı parlayan Yahya Kâhya ile samimiyeti ilerletmiş, doğal olarak Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üzerinde nüfuz kurmuştur. Şubat ayında Enver Paşa’nın amcası Halil (Kût) Paşa dinlenmek amacıyla Rusya’dan Trabzon’a gelmiş, burada Trabzon eşrafından büyük destek görmüş, parası bitince Soğuksu’da bulunan Kostaki köşkünde misafir edilmiş, hükümetin baskın ihtimaline karşın kapısı silahlı gençler tarafından korunmuşsa da Mustafa Kemal ve T.B.M.M. Hükümeti Halk Şuralar Fırkası adına faaliyet gösterdiğinden şüphelendiği paşanın sınır dışı edilmesini istemiş Naci ve Nuri beyler ile Yahya Kâhya’nın güzellikle uyarısıyla ikna edilerek Tuapse’ye gönderilmiştir. Kâzım Karabekir, 4 Ekim 1921’de III. Tümen komutanı Seyfi Bey’e Yahya Kâhya’yı hatta onu yerini alabilecek kişileri de derhal tevkif etmesini emretmişse de[17] Santalı Afkalidis adlı çete reisiyle işbirliği yaptığı için tutuklanan İmam Rahmi yüzünden eşraf ve İttihatçıların tepkisini çeken Seyfi Bey harekete geçmekte gecikip, Kâhya’yı elinden kaçırmıştır. Cebesoy ve Sami Sabit Bey anılarında Batum’a gelip burada bir İttihat ve Terakki kongresi tertipleyen Enver Paşa’nın er kılığında Trabzon’a gelerek Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyet’inin emrinde olan Yahya Kâhya’nın 1300 adamının başına geçerek Ankara’ya yürüyeceğini, tümen komutanı Halit Bey ile birleştikten sonra Mustafa Kemal’i devirerek Milli Mücadelenin başına geçmek istediğini bildirmiştir. Ali Şükrü, Enver’e yazdığı bir mektupta “Er geç milli mücadelenin başına Enver’in geçmesi gerektiğini fakat henüz zamanının gelmediğini, sabırlı olmasını tavsiye etmiştir[20]. Türk ordusunun Kütahya ve Eskişehir’i boşalttığını öğrenen Enver Paşa ise Anadolu’ya geçmek için doğru zamanın geldiğini düşünerek harekete geçip, Batum’da bir kongre toplamışsa da Sakarya zaferi haberini alınca ümidini kaybederek Buhara’ya gitmiştir.
Trabzon’un Ankara rotasından çıkmaya başlaması üzerine Mustafa Kemal bir dizi tedbir almış, 26 Ağustos 1921’de Ebubekir Hazım (Tepeyran) Bey Trabzon valiliğine, Miralay Sami Sabit (Karaman) ise 7 Kasım 1921’de tümen komutanlığına atanmıştır. Sami Bey’in Trabzon’a vardığı 15 Kasım gecesi Enverciler ellerinde meşalelerle karargâhın önünden geçerek “Yaşasın Enver Paşa” sloganlarıyla kendisine gözdağı vermek istemişlerdir. Sami Bey ilk iş olarak Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyet’i kasasından Ali şükrü Bey ve Hafız Mehmet beylere yapılan usulsüz ödeme yüzünden Cemiyet ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyet’inin 17 bin 800 lirasını zimmetine geçirdiği iddiasıyla Yahya Kâhya’ya soruşturma açtırmıştır. Trabzon’da Envercilerin hükümet darbesi yapmak için oluşturduğu Bozuk Parti adlı teşkilatla içli dışlı olduğu anlaşılan Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, yayın organı olan İstikbal gazetesinde Mustafa Kemal’in adamları olarak gördüğü vali ve tümen komutanı aleyhine propaganda faaliyeti yürütmüş hatta Yahya Kâhya meselesini meclise taşımayı denemiştir. Sami Bey gizlenen Kâhya’yı bulamayınca kardeşi Zekeriya Bey ile 8 adamını tutuklamış, yakalananlar önce Sarıkamış ardından Sivas’ta hapsedilmiş ve işkence görmüşlerdir[22]. Gelişmeler üzerine Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kazın Karabekir’e telgraf çekerek Kâhya’nın kendiliğinden karargâha geleceğini bildirmiş, Ali Şükrü Bey ise valiyle görüşerek tutuklandıktan sonra askerlerden kötü muamele görmeden adalete teslim edilmesini güvenceye almaya çalışmıştır. Soruşturma sırasında Ali Sait Paşa, Ali Şükrü Bey’e baskı yaparak Cemiyet heyetinin istifasını sağlamış ve Kâhya’nın teslim olmasını sağlamıştır. 12 Ocak 1922’de Sivas Bidayet Mahkemesi’nde yargılanmak üzere tutuklanan Kâhya, Samsun üzerinden Sivas’a gönderilmişse de kısa bir süre sonra serbest bırakılıp[23], Trabzon’a geri gönderilmiştir.
Kâhya, Topal Osman’ın yardımı ile İsmail Hakkı Tekçe tarafından 3 Temmuz 1922’de otomobille Soğuksu’da ki evine giderken kurşunlanarak öldürülmüştür. 4 Ağustos 1922’de Trabzon’a gelip çalışmaya başlayan Tahkik Heyeti yaptığı soruşturma neticesinde faillerin kim olduğu konusunda karar verememiş, 12 Eylül 1922 tarihli raporda cinayet aydınlatılamamış ama faillerin aba zipka giymelerinden Topal Osman’ın adamları olduğu, Giresunlu olan Mustafa Suphi’nin babasının arkadaşı olan Osman Ağa’nın Yahya Kâhya’dan intikam aldığı söylentisi tüm kente yayılmıştır Olayın esrarı ancak 55 yıl sonra 4 Aralık 1977 tarihli Günaydın gazetesinde yayınlanan General İsmail Hakkı Tekçe’nin anılarında Yahya Kâhya’yı Topal Osman’ın 2 adamını yanına alarak kendisinin vurduğunu itiraf etmesiyle aydınlanmıştır.
Yahya Kâhya’dan sonra 27 Mart 1923’de Trabzon mebusu Ali Şükrü’nün Mustafa Kemal’in koruması Osman Ağa’nın adamlarınca katledilmesi[25] Trabzon ile Ankara arasındaki ilişkileri yeniden germişse de Trabzon’un yerel temsilcilerini Mustafa Kemal’in önderliğine boyun eğmeye ikna eden sert bir hamle olarak başarılı olmuştur. Ali Şükrü’nün cenazesinde kabaran yerel haysiyet duygusu da kontrol altına alınıp, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yönetim kuruluna el çektirilerek Ziya Paşa başkanlığında yeniden örgütlendirilerek Ankara ile uyum içinde çalışması sağlanmıştır. Milliyetçiliğin ilk kalelerinden birisi olmasına karşın Trabzonlu aristokrat ve yöneticilerin kendine has çizgisi kentteki o zamana dek Rumlara rahat nefes aldırmışsa da Ali Şükrü’nün katlinden sonra Trabzonlu Rumlar için kâbus günleri başlamıştır ki Trabzon Rum cemaatinin son günlerini anlatan Trabzonlu mühendis Dimitris Fillizis’in notları yangın yeri olan Anadolu coğrafyasının aksine Trabzon’un neden farklı bir iklime sahip olduğunu ve havanın birdenbire değişmesini anlaşılır kılan ipuçlarıyla doludur
1923 yazında T.B.M.M ikinci meclisi için seçimler gerçekleştirilmiş ve Süleyman Sırrı Efendi, Abdullah Bey, Rahmi Bey, Muhtar Bey, Hasan Bey, Şefik bey ile Nebizâde Hamdi Bey’den oluşan 7 Trabzon mebusu belirlenmiştir.