0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
138
Okunma
Gece, her zamanki gibi sessizdi…
Rüzgâr bile perdelerin ucunu zor kıpırdatıyordu. Ay, pencerenin dışına donmuş bir göz gibi asılıydı. Evde tek bir saat sesi bile yoktu, ama Ali kalbini duymamak için yorganın altına daha da gömülüyordu.
Bir haftadır aynı şey oluyordu.
Tam uykuya daldığında, bir ağırlık göğsüne çöküyor…
Kıpırdayamıyor, nefes alamıyor, sadece odadaki gölgeleri izliyordu.
O gölgeler, her gece biraz daha yaklaşıyordu.
O gece karar vermişti:
“Uyanık kalacağım. Ne geliyorsa, bu defa göreceğim.”
Saat 03.12’de gözleri hâlâ açıktı.
Pencerenin dışından bir tıslama duyuldu.
Sanki bir yılan, camın kenarında geziniyordu.
Göz kapakları ağırlaştı, ama direnmeye çalıştı.
Bir anlık karanlık… sonra yeniden ışık gibi bir bilinç kıvılcımı.
Ve işte oradaydı.
Göğsünde…
Siyah, şekilsiz bir şey.
Nefesi kesilmişti.
Bağırmak istedi, ama sesi çıkmadı.
O varlık, yüzüne eğildi — nefesi buz gibiydi.
Gözleri yoktu, ama Ali’nin ruhuna bakıyordu.
Bir an için, varlık fısıldadı:
“Uyuma… çünkü uyandığında ben seninle olacağım.”
Sabah olduğunda Ali’nin gözleri açık bulundu.
Yüzünde çığlık donmuştu.
Göğsünde, sanki biri oturmuş gibi derin bir mor iz vardı.
O günden sonra kimse o odaya girmedi.
Ama bazı geceler, pencereden içeriden gelen bir nefes sesi duyulur…
Ve biri yavaşça fısıldar:
“Uyuma…”
devamı pek yakında.