Sükutumdan dolayı kendimden başka kimse kabahatli değildir. en büyük düşmanım ben idim. napoleon
mustafa ertürk
mustafa ertürk

Ah bulgur pilavı

Yorum

Ah bulgur pilavı

0

Yorum

5

Beğeni

0,0

Puan

146

Okunma

Ah bulgur pilavı

Hastayım.
Soğuk terler döküyorum.
Rahatsızlığımın nedenini biliyorum.
Hem de çok iyi biliyorum.
Bulgur!..
Evet bulgur.
Bulgur pilavı.
“Nasıl olur”?
Bulgur pilavıyla soğuk soğuk ter dökmenin ne iğlisi olabilir ki?
Terleyip durmak üşütmeye işarettir. Üşütmenin pilavla ilgisi ne ola?
Var!!
Olmaz olur mu.
Hem de bal gibi var…
Bakın anlatayım;
Dün Ankara’dan gelmiştim. Saat 17.30 civarı büromda oldum,18 civarı evimdeyim.
Ev iç tamirat nedeniyle hala inşaat, hala enkaz halinde. Banyo düzeneği yok, kullanamıyorum..
Yolda gelmişim, terlemişim, yorgunum .Bir banyoya öylesine ihtiyacım var ki..
Dayanamadım kalktım, kafanı çalıştırsan, ’demokrasilerde çare tükenmez oğlum Mustafa’.
Mutfak ocağı üzerinde yemek tencereleriyle su ısıttım, harmutladım.. Dökündüm,
Rahatladım, uzandım ’çek yat’a, saat 19.30 civarı oldu
.Acıktım, yine kalktım mutfağa.. mutfak tamtakır “yer demir gök bakır”…
Ne yapayım, ’ne yapayım’ derken bir iki domates, birkaç yeşil biber ilişti gözüme.
Hemen bir menemen yapayım dedim…
Ocağı yaktım..
Tencereyi koydum.
Biraz zeytinyağı damlattım, o cızbız ededursun birkaç biber doğradım.
Birkaç domates rendeledim. Önce biberleri attım tencereye;
kızarmış zeytinyağı ile soğuk yeşil biberler arasında bir kıyamet koptu ki…
cızırtılar, havaya zıplayan yağ tanecikleri…
Tahta kaşıkla karıştırdım, cızırtılar zıplamalar kesildi, ortalık sakinleşti.
Biraz daha bekledikten sonra domates ezmesini ilave edince;
daha büyük çarpışmalar ortalığı inletti.
Bu kez yağ ve biberler bir olmuş ilave edilen domatese saldırıyorlar.
Cızırtılar, sızırtılar, zıplamalar.. Ocağın orası burası lekeler içinde,
düşen bomba, düşen gülle izleri gibi..
Uzatmayayım..
Bu karışımı da tahta kaşıkla karıştırdım. Küçük bir ölçekle tuz ilave ettim, karıştırdım.
Köpüklendi kaynadıkça köpükte kayboluyordu.
Tuzuna baktım, çoookkk çorak!
Ey vahhhh!
Neyse!!
’Yumurtayla telafi olur,..’ dolaba koştum nafile.
Ne yumurta, ne mumurta..
Ne yapacağım şimdi?
’Gene domates rendelesem de ilave etsem?’
’Olmazz!’
Çünkü diğeri pişmiş, bu çiğ….
Hoş bi şey olmasa gerek.
Hem de yumurtasız menemen mi olurmuş?
O halde ne yapmalı. .Düşünürken bulgur, bulgur pilavı geldi aklıma..
İyi ya ne güzel, yumuşacık bir bulgur pilavı.. Ne güzel, ne hoş olur.’ .diyorsunuzdur değil mi?
Doğrudur?
Ben de öyle düşündüm, büyük bir keyifle hanımı arayıp bulgurumu da ilave ettim.
Bizimki bulgurun ölçüsünü de söylemişti elbet. .Onun dediği kadar( ve verdiği ölçekle) ilave ettim.
Karıştırdım, baktım cıvık.. ’Yahu bizim hanımda ne bilir!’ ’az daha ilave etsem sanki ne olur ’
deyip yarım ölçek daha ilave ettim mi? Biraz daha karıştırıp ağzını kapattım, altını kıstım..
Ooo ! keyfime diyecek yok.
Gittim geçtim tv nin karşısına saat 20 haberleri başlamıştı.
Ve yine ABD deki kamikaze denen uçakla dünya ticaret merkezi ikiz kulelere yapılan saldırılarla ilgili
haber görüntü ve yorumlarla tv kanalları çınlıyordu.
’Aman pilavı unutmayayım, hanım fazla kaynarda mıcıklaşır , biraz diri olmalı’’ demişti ya...
’Altı söndürülürse pilav kendi kendine demlenir, yumuşar’ demişti ya….
Koştum kapağı açtım, suyunu çekmiş için için kaynıyordu.
’İyi tam zamanı.. tam kıvamı’ dedim altını kapattım.
Gelip az daha tv izledim. Acıkmışlığım arttı, midem kazınıyor...
Mutfağa varıp pilavımı önüme aldım. Fazla kap bulaşmasın diye tencereden yiyorum.
Ağzım sulanıyor... Ne de olsa eski dost, ne de olsa onunla büyümüşüz.
O olmadan midemiz doymaz. O olunca midemizin ve bağırsaklarımızın keyfi gelir.
Hepsi doyasıya bulguru öğütür., işine yarayanı alır, işe yaramayanı bir sonraki halkaya iter,
oda aynısını yapar.
Böyle böyle kalın bağırsaklar da fosatı dışlamış olur. O da öyle mutlu olur ,çünkü hep
öyle görmüş, öyle yapmış, öyle alışmışlar...
Şimdi ise eski dostla buluşmanın mutluluğunu ve hazzını yaşıyor olmalılar işte.
Bu nedenledir ki sıcak pilavı diri pilavı uflaya uflaya aşırıyorum.
Aşırdıkça iştahım açılıyor, ağzım sulanıyor; kaşığı daha da doldurarak avurdumun dolusunca
,bir iki yuvarlayıp boğaz aşağı mide denen kuyuya savuruyorum...
Tencereyi yarılıyorum..
Öfff be!!!
Dünya varmış.
Elhamdüllaah.
Üstüne bir de ayran..
Öff be
Ne keyif!
Ortalığı topluyorum.
’Bulaşıkları o bayan yarın gelir halleder,..’ diyor çek yatımda uzanıyorum.
Kanalları geziniyorum. Tv 4 te karar kılıyorum. Türk sanat müziğinden parçalara
bayılırım, elime ’Tanrılar Susamıştı ’ kitabını alıyorum.10 gündür elimde
bir türlü iştahım açılmadı, ısınamadım. Bu nedenle bir türlü ilerlemedim.
Hala 30 veya 40.ncı sayfadayım.
Bakarken bakarken okumaya kendimi zorlarken uykumun gelmekte olduğunu anladım.
Kalktım ışığı kapattım, sehpayı yanı başıma aldım, uzandım. Halk müziği yani türküler
başlamıştı. Dinlerken dinlerken uyumuşum. Bir de uyandım ki tv 4 kapanmış boşuna hışıldayıp
duruyor. Kumandanın düğmelerinin olduğu yere elim alışkanlıkla gitmişti.
Bastım tv bir kıvılcımla kapandı, kapanmasıyla ortalık karardı.
Bir o yana bir bu yana dönüp durdum. Gözüm oda ortamına alıştı.
Dışardaki sokak lambaları odanın içini biraz olsun aydınlatıyordu.
’Acaba sabah mı oluyor? Bunca çok mu yatmışım..tv ye yazık oldu...’
İçim içimi yiyor. Dayanamadım kalktım, ışığı yaktım.
Duvarda ’çıt!.. çıt!..’ edip duran yuvarlak saatin koyu ekranı üzerinde açık renkli olan
akrep 01..yelkovan 12 yi gösteriyordu.
’İyi fazla olmamış,tv 4 saat 00.45 civarında kapanıyor’ dedim ,biraz rahatladım.
İşeme ihtiyacım oldu... ,onu giderdim.
Midem..
Midem yanıyordu..
Hararet..
Tüm bünyem hararet içinde... Sanki içimde soba yakmışlar, sanki barut fıçısı olmuştum.

Dayanamayıp kendimi dışarı attım. Üryan şekilde tahtanın üstüne kendimi atıp
dakikalarca üşüyüp titreyinceye kadar, soğuğu iliğime işleyinceye kadar dışarda
kalma zorunda olunca olan oldu.
Hem bulgurun


Tv yi açtım.
Discovery de belgesel izliyorum, tahtanın üzerine uzandım, uyukluyor tv ye öylece bakıyorum.
Hararetim gittikçe azalıyor, içimdeki soba sönüyor, kömürü barutu azalıyor olmalıydı.
Özellikle belim ve böbreklerimde ağrılar üşüme...
Aklım başıma geldi, kalktım yatağa girdim .Bu kez belimin ve böbreklerimin ağrısının
kesilmesi ve ısınması için yorgana sarılıyorum.
’iki gündür hala çekiyorum.’
Şimdi ne diyeceksiniz?
’Bulgurun n’
’Kendini çıplak soğuğa atmasaydın.. ’diyorsunuzdur.
’Haklısınız.’
’Peki;
Bulgurun midemde şiştiğini hesaba kattınız mı?’
Evet kısacası bulgur iyice pişmeliydi, bulgur piştikten sonra iyice dinlenmeliydi..
Şişmesi giderilmeliydi.. İçerde şişti hacmi genişledi. Beni perişan etti.
Ah bulgur pilavı bulgur pilavı!..


18.09.2001 CİDE

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ah bulgur pilavı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ah bulgur pilavı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ah bulgur pilavı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL