1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
127
Okunma

Turgut YILDIZAN
Bir endişeler sarmalında hayatın yokuşunu ümitsizce tırmanıyorum. Her gün bir savaş patlıyor ekranlarımızda. Her gün bir nefretle haykırıyor sosyal medya. Sinsi sinsi ihanetle kuşatılırken yasama yürütme ve yargı erklerimiz, şimdi alenen çöreklendiler başımıza hain emeller. Dil hakkı, eğitim hakkı, eylem hakkı diye sayıklayıp dururlarken şimdi de anayasadan Türk kelimesi kaldırılsın halklar olsun istiyorlar. Askerimizi, bebeklerimizi ve masum halkımızı öldürenleri cezaevlerinden salıverin. Yetmedi apo namlı cani liderlerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşturalım. Bir de ‘yerinde yönetim’ martavallarıyla vatanımızı parçalayıp Siyonistlerin kucağına bırakalım istiyorlar. O zaman annelerimizi ağlatmayacaklarmış. Söz veriyorlarmış. Haa unutmadan bir de Ermenilerin soyunu kıran bir toplum olduğumuzu kabul etmeliymişiz. Sahi siz Kürt kardeşlerimizin tertemiz haklarını mı savunuyordunuz yoksa bunu bahane ederek Ermenilerin iddialarını mı kabul ettirmektir asıl niyetiniz… Kabul edersek(Olmayan bir şeyi kabul etmek mi? Allah korusun.) sonra hangi iddiaları çarpacaksınız yüzümüze? Dünyaya adalet ve insanlık yaşatan Müslüman Türk milleti hiçbir zaman soy kırım yapmamıştır bunu tarih alınlarınıza mühürlemiştir, bu böyle biline…
Yöneticilerimiz nelerle uğraşıyor, hepimiz izliyoruz. Ama biz millet olarak çok bunaldık. Bu gaflet ve ihanetler yetmezmiş gibi Gazze’ye uzanan el olmayı beceremeyen yöneticilerimiz diplomasi oyunlarıyla meşgul olurken zalim ve Siyonist İsrail’le ticaretini hala devam ettiriyor, İsrail’in ortağı olan ABD’nin hala telefon ya da BOP=BİP dostluğunu yürütüyor. Derken İsrail bop projesinin aşamalarından biri olan İran’a sataşıverdi. İran o zalimi perişan etsin de mazlum Gazzeli kardeşlerimiz hürriyetlerine ve vatanlarına kavuşsun diye ümitlenmişken ABD uçakları vuruverdi tesislerini İran’ın. Haydi şimdi bari üsleri kapatalım, İsrail ile ticaretimizi bitirelim, diplomatik ilişkilerimizi keserek İsrail ve zalim ortaklarını barışa zorlayalım. Bir baktık ki bütün Ortadoğu ülkeleri gibi bizim dış işleri, bilmem ne işleri, ve bütün önemli zevat sadece kınayıverdiler. Aman Allah’ım! Uluslar arası örgütlerden barış dilenmeye kadar ne kadar acizlik varsa hepsini icra ettiler. Hatta İsrail’in zalim ortağı İran’a bomba atan zalim ABD’den bile telefon ile yardım istemek garabetine düştüler. Sıkı durun şimdi; o uluslar arası şirketlerin üyeleri olan koca koca hatırı sayılır devletler İsrail kendisini savunmalı ve biz de İsrail’e yardım etmeliyiz deyiverdiler. İran’a ilk bombayı atan, İran’ın beyin takımını katleden ilk İsrail idi halbuki. Anlayacağınız tüm kapılar yüzümüze kapanıverdi. Bütün bu felaketler zihnimizde patlarken o zulmetin faturalarını yine bizim toplumumuza ödetti uluslararası sermayenin ülkemizdeki pençeleri. Araç yakıtları zamlandı, pazarda sebze ve meyveler cayır cayır yakıyor yüreğimizi bu sıcak yaz günlerinde.
Sokaklar intikam meydanları oldu, mafya çetelerinin haddini bildirme ve güç gösterme sahaları oldu, güçlülerin zavallılara saldıracakları alanlar haline geldi. Trafikte insanlar birbirine öfkelerini öldüresiye gösteriyorlar. Kadın ve erkek şiddetleri toplumu ürpertecek kadar çoğaldı. Gençlerimiz bu sıkıntıları yaşamaktan endişelenerek evlenmeyi geciktiriyorlar ya da ihmal ediyorlar. Evlenenler boşanıyor, çocuklar ailelerinin sorumsuzluğu sonucu zihnen ruhen ve maddi olarak sefalete itilmiş durumdalar. Faize yatırılan paraların faiz gelirleri artmış, çalışanların veya emeklilerin eşlerin ikisi de çalıştığı halde geçinemeyecekleri bir gelire mahkum edildikleri günleri yaşıyoruz. Hem de sırtlarındaki borç dağlarıyla… Bu borçlar bankalardan alınan borçlar olunca durum daha hazin oluyor. Faiz için bankalara yatırılan paraların faizi borçlulara verilen borçların faizleriyle ödenince fakir ve yoksul halk dayanamaz olmuş bu hayata.
Suç ve ceza önemlidir, suç ve ceza…
Bu kadar olumsuzluklar altında suça karışmamak büyük bir başarı aslında. Bu konuda madalyonun öbür yüzüne bakacak olursak; iktidarın her karşı geleni her sesini yükselteni cezaevlerine koymasıyla cezaevlerinde yer kalmadı artık. Durum böyle olunca ‘tutuksuz yargılama’ ve ‘adli kontrol şartıyla serbest bırakılma’ yöntemleriyle suçluları cezalandırma yoluna gidildi. Böylece sokaklar suçlularla doldu. Büyükşehirler suçlarla ve her türlü kanunsuzluklarla feryat ediyor. Büyük küçük bütün yerleşim yerleri bu felaketleri yaşamaya başlayınca insanca, endişe duymadan yaşayacağımız yer kalmadı memleketimde. Şuna bakar mısınız? Trafik kazasında yayayı öldüren sürücü sokaklarda araç sürmeye devam ediyor. Eşini ve çocuklarını öldürenler sokaklarda hayatlarını sürdürmeye devam ediyor. Sosyal medyadan veya değişik şekillerde insanları dolandıranlar hala sokaklarda dolandıracakları insan avında. Uyuşturucudan suçlananlar, haraç kesen çeteler daha neler neler…
S-O-S(es-o-es ya da İMDAT)
İşte bunları gündeme getiren vicdan sahipleriyle, düşünen beyinlerle ceza evlerini doldurunca suçluları koyacakları ceza evleri kalmamış durumda. Şimdi sokaklar namuslu, dürüst, kanunlara uyan vatandaşlarımız için bir cezaevi haline geldi. Düşünsenize çocuğunun sokakta, parkta veya oyun alanlarında kendi başına oynayabilmesi mümkün değil.
Muhalefete ve eleştirilere karşı yargıyı kullanan iktidar, ne kadar düşünce ve fikir adamı varsa ceza ve tevkif evlerine dolduruyor. Bu durumda fikirlerini söylemekten, iktidarın hatalı icraatlarını belirtmekten çekinen bir toplum haline geldik. İktidarımız yaptığı kanun değişiklikleriyle teröristlere parti kurdurdu. Ardından eli kanlı teröristleri cezaevlerinden çıkararak milletvekili yaptı. Muhalefetin desteğiyle de oy barajını aşmaları sağlandı ve Gazi Meclisimize kanlı pençelerini uzattılar. Meclise girince de hazineden yetim haklarını almaya hak kazandılar. Siyasi parti kurduran, teröristleri cezaevinden çıkartıp milletvekili yapan, hazineden onlara maddi destek sağlayan iktidarımız ile, seçim ittifakı yaparak oy barajını aşmalarını sağlayan ve teröristleri böylece Gazi Meclisimize sokan ana muhalefet partisi de derman olamıyor müzminleşmiş sosyal dertlerimize.
Ve ben böyle bir toplumun bir ferdi olarak hayat yokuşunu çıkacak derman bulamıyorum. Çevreme vereceğim umut azalıyor. Şehit aileleri acısıyla yaşıyor, adalet mağduru aileler çığlık çığlığa yaşıyor, memleketimin insanları can ve mal güvenliği derdine düşmüş. Bu manzara karşısında dermanım çekiliyor damarlarımdan.
Cennet vatanımın güzel ve yiğit insanlarının gayretleri de olmasa bu yok oluşa giden yıkılıştan kurtulamayacağız anlaşılan. Ahlaki siyaset, Rahmani siyaset mücadelesi veren böyle bir topluluğun varlığını düşünmek sevindiriyor beni . Evlatlarımız için torunlarımız için vel hasılı memleketimizin geleceği için bu kadar fedakarlığı, bu kadar gayreti, bu kadar sabır ve tahammülü gösteren Allah, Resulullah, vatan, bayrak, devlet ve millet sevgisiyle dolu bir birikim yeni nesillerimizin yolunu aydınlatacak, Müslüman Türk kültür ve medeniyeti gelecekte bir güneş gibi parlayacaktır diye umutlanıyorum. Bu umutla nefesimi tazeleyip tırmanmaya devam ediyorum hayat yokuşunu son nefesime kadar.
5.0
100% (1)