3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
184
Okunma
“Efendim…
Bendeniz Kalburabastı Efendi, defterimin yirminci bölümünü açtım. Konumuz yâdigârdır. Yâdigâr dediğimiz şey, bir eşya değil, bir hatıradır. Kimi zaman eski bir tespih, kimi zaman sararmış bir mektup, kimi zaman da bir tebessüm… Ama özünde hepsi gönül sandığında saklanan bir kıymettir.
Bakınız efendim…
Yâdigâr öyle bir şeydir ki, sahibinin ömrü biter, izi kalır. Toprak bedenini alır, ama bir sözünü, bir bakışını, bir emanetini hayata bırakır. Bu yüzden yâdigâr aslında insanın gölgesidir; kendisi geçer, gölgesi kalır.
Kalburabastı Efendi der ki:
“Yâdigâr, zamanın arkasında unutmadığı tek hatıradır.”
Dün bir zat bana dedi ki:
— Efendi, çeyiz sandığımda ninemden kalma bir yazma var. Ne yapayım?
— Evladım, dedim, yazmayı başına örtmesen de gönlüne ört. Çünkü yâdigârın değeri kullanılmasında değil, hatırlatmasındadır.
Efendim…
Yâdigâr bazen bir taş olur; mezar taşında ismini görür, gözyaşı dökersin. Bazen bir koku olur; annenin tandır ekmeğini hatırlarsın. Bazen bir ses olur; babanın öğüdü kulağında çınlar. Görüyor musunuz, yâdigârın şekli yoktur; her gönül ona başka biçim verir.
Ama efendim…
Yâdigârın kıymeti zamanla artar, çünkü insan kaybettikçe kıymet bilir. Yanında iken sıradan gelen şey, gidince kıymetli olur. Tıpkı gölgesini küçümseyen adamın güneşi kaybettiğinde karanlığa düşmesi gibi.
Velhasıl efendim…
Yâdigâr, hatırlamanın mayasıdır. İnsan yadigârına bakarak hem geçmişini görür, hem geleceğine yön verir. Çünkü yâdigâr, geçmişle gelecek arasında kurulmuş bir köprüdür.
Ve işte yâdigârın felsefesi:
“Yâdigâr, eşyadan çok duygudur.”
“Yâdigâr, unutmaya karşı insanın açtığı hafıza sandığıdır.”
“Yâdigâr, kalpteki boşluğu dolduran en sessiz dosttur.”
“Yâdigâr, hatırlayanı ağlatır, unutanı utandırır.”
Efendim…
Şunu da kaydedelim deftere:
İnsan malını bırakır, mülkünü bırakır; ama yâdigârını gönüllere bırakabilirse işte o zaman ölümsüz olur. Çünkü parayı torunlar yer, malı mülkü paylaşır; ama bir sözü, bir öğüdü, bir tebessümü nesiller boyu taşır.
Kalburabastı Efendi der ki:
“İnsanın ardında bıraktığı en büyük yâdigâr, gönüllerde bıraktığı iyiliktir.”
“Efendim…
Bir düşünün: İnsan ömrü bir gün tükenir, nefes dediğimiz misafir evine döner. Peki ardından ne kalır? Mal mı kalır, mülk mü kalır? Kalır efendim ama onları paylaşırlar, bitirirler. Asıl kalan, yâdigârdır.
Bir annenin el emeğiyle ördüğü bir yün çorap, soğukta ayağı değil, hatırayı ısıtır. Bir dedenin bastonu, yürümeye yaramaz belki, ama geçmişin ağırlığını taşır. Bir kitabın arasına sıkıştırılmış kurumuş bir çiçek, sevgilinin sesinden daha çok şey söyler bazen. İşte yâdigâr, eşyadan çok duygudur.
Kalburabastı Efendi der ki:
‘Yâdigâr, hatırlamanın anahtarıdır; gönül kapısını açınca geçmiş içeri girer.’
Efendim…
Yâdigâr bazen de koca bir milletin hafızasıdır. Koca Sinan’ın camileri sadece taş değildir, yâdigârdır. Yunus Emre’nin dizeleri sadece söz değildir, yâdigârdır. Çünkü insanın ardında bıraktığı eser, kendisinden çok daha uzun yaşar.
Ama işin garibi şudur:
Yâdigâr ne kadar eskiyse, değeri o kadar artar. Bugün bir dostun size verdiği kalem sıradan gelir, ama elli yıl sonra çocuklarınız eline aldığında hazine olur. Çünkü yâdigâr, zamanla mayalanır, hatıra ile lezzetlenir.
Bakınız efendim…
Yâdigâr aynı zamanda imtihandır. Kimi ona kıymet verir, sandığında saklar. Kimi hor görür, çöpe atar. İşte insanın vefası da buradan belli olur. Bir yâdigârı tutmak, geçmişe selam durmaktır.
Kalburabastı Efendi der ki:
‘Yâdigâr, eşyaya değil, gönle değer katar.’
Velhasıl efendim…
Yâdigâr, sadece bir eşya değil, aynı zamanda bir dua gibidir. Onu elinize aldığınızda size geçmişten selam gelir. Belki ninenizin fısıltısı, belki babanızın nasihati, belki de hiç tanımadığınız bir atanın gölgesi…
Ve unutmayın:
Bir gün biz de göçüp gideceğiz. Bıraktığımız yâdigâr, belki bir kitap, belki bir söz, belki de sadece bir tebessüm olacak. Ama biliniz ki, gönülden çıkan her şey gönülde yaşamaya devam eder.
Kalburabastı Efendi der ki:
‘İnsanın toprağa verdiği bedeni değil, gönüllere bıraktığı yâdigârı ölümsüzdür.’”
“Efendim…
Bir mesele daha var ki, üzerinde durmazsak yâdigârın ruhunu eksik bırakırız: İnsanın ardında bıraktığı her şey kıymetli midir? Hayır! Yâdigâr sadece eşya değil, aynı zamanda izdir. Ve her iz, güzellik taşımayabilir.
Düşünün efendim…
Kimi insan ardında dua bırakır, kimi insan beddua. Kimi insan adalet yâdigârıdır, kimi insan zulüm. Kimi insan ilim bırakır, kimi insan cehaleti çoğaltır. İşte bu yüzden yâdigâr meselesi aynı zamanda ahlak meselesidir.
Kalburabastı Efendi der ki:
‘Yâdigâr, insanın kendi aynasıdır. Ne bıraktıysan, sen O’sun.’
Efendim…
Kötü bir söz bile yâdigâr olur. Bir çocuğun kalbine kırgınlık bıraktıysan, sen öldükten sonra bile o kırgınlık yaşamaya devam eder. Bir gönüle umut bıraktıysan, sen toprağa girdikten sonra bile o umut yeşermeye devam eder.
O hâlde, yâdigâr dediğimiz şey, aslında bir emanettir. Bize ait değildir sadece; bizden sonra geleceklerin de yüküdür. Onun için, ardımızda ne bıraktığımıza dikkat etmeliyiz. Bir tebessüm mü? Bir iyilik mi? Yoksa bir gözyaşı mı?
Efendim…
Her yâdigâr, bir dua yahut bir ah taşır. Öyleyse, dua bırakanlardan olalım, ah bırakanlardan değil. Çünkü ah, taş gibi ağırdır; dua ise kuş gibi hafif. Taş insanı toprağa çeker, kuş ise göğe.
Velhasıl…
Yâdigâr, bir gün çocuklarımızın ellerinde bizim suretimiz olacaktır. O yüzden Kalburabastı Efendi şöyle yazar:
‘İyilik yâdigâr bırak ki, senin mezar taşını rüzgâr yıkmadan gönüllerde adın yaşasın.’”
Ser Feyzlizof Delibal Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR
5.0
100% (2)