0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
156
Okunma
Kartal Tüyü
Kalbimi Vatanıma Gömün
Kitabından esinlenilerek
animasyon kurgu
Ceremio savaşçılarındandı
Birçok kabilenin beyaz adamın baskı ve zulmüne dayanamayıp
anlaşmaya razı olmalarına karşın Büyük Kartalın kabilesi
şartlarından dolayı anlaşmaya sıcak bakmamıştı...
Ne var ki onların bulundukları yöreden yol geçecek,
maden ocakları açılacak, çiftlikler kurulacak vs.
Merkezden karar verilmiş; dönüşü yoktu beyazın.
Bunca değişim, kabilenin yaşam alanları işgali demekti…
Bundan dolayı yıllarca süren çekişme ve çatışmalardan netice alamayacağını gören beyaz adam, büyük vaadlerde bulununca
kabile meclisi çoğunluk kararıyla peki pemişti, demişti amma beyaz adam sözünde durmamış, kabileyi bir kalenin içine toplamış bekletiyordu… Kabile meclis çoğunluğunun kararına karşı çıkan Ceremio, birkaç yiğit, gözü kara savaşçısıyla kabileden ayrılmış,dağa çıkmış, beyazın birliklerine, diğer işgalcilere karşı mücadelelerini sürdürüyorlardı. Baskınlar yaparak vur kaç taktigi ile beyazın silahlı, donanımlı güçlerini yıpratıyorlardı… Bu da yıllarca sürünmüştü… Beyaz güç, öylesine bıkmış yıpranmıştı ki;
Ceremio v adamlarını ölü ya da dirilerini getirenlere;
bedel vaadinde bulunmuştu…
Ceremio ve savaşçıları verdikleri kararla, ayrılıp ayrı ayrı yerlerde baskınlarda bulunmalarının daha etkili olacağını düşünüyorlardı…
Şefleri yiğit Ceremio
‘Haydı Kartal Tüyü, haydı yiğitlerim göreyim sizi..!’ demiş, başarılar dilemişti.
Yiğik Ceremio, sık sık kaledeki kabileye uğrar onları yalnız bırakmaz, bir taraftan da beyaz adamın birlik kumandanlarıyla, aracılar vasıtasıyla , görüşmeleri sürdürüyordu..
Ama tuzağa düşürülmüş yakalanmıştı..
Kartal Tüyü, yanındaki üç beş savaşçıyla yiğitçe mücadelesini sürdürmüş, baskınlar yapıyor, çiftlik kurucularına, yol yapım, açım şirketlere… korkulu günler yaşatıyordu…
‘En iyi kızıl derili, ölü bir kızılderilidir’ dedirtenlerden olmuştu.
Yine böylesi bir baskından sonra, yiğitlerine,;
‘Yakalanırlarsak, hiç olmazsa hepimiz olmasın’diye ayrıldılar…
Kendisi, Misisipi’nin küçük kollarından birini besleyen, kılcal damarlarından olan bir vadiye sığınmıştı.
Sıkı takipte olduğunu biliyordu.
Mevsim bahardı, mayısın sonları olmalıydı.
Yorgundu, uykusuzdu…
Vadide kayalık, çalılık bir erde, kaya ile yabani gül çıkması a
arasında kocaman sal taşın üstüne uzanmış, soluk soluğaydı.
Soluyup, temiz havayı çektikçe, çiçek açmakta olan kekik kokusu içine siniyor… derin, derin çektikçe, içi açılıyor, ferahlıyor… Dayanamayıp kekikten birkaç yaprak koparıp ağzına aldı, çiğnedikçe, kekiğin kekremsi,tadıyla dili damağı burkuluyor…
Sırt üstü döndü; sabahın serin havası, mavi gök ne kadar güzeldi… Kuş sesleri, kimi ince,kimi..kuş, ku.. ses… ateş…şef….
‘Ateş yakalım, ateş… merak etme…şefim.. tamam, o iş tamam… Beyaz adam sözünde durmadı… dedem de güvenilmez diyordu…Dedem, seni çok beğeniyordu… cesur akıllı derdi…
Tamam peki emrin… hemen…’
Üşümüş, uykuda, kıvranmıştı..
Toparlandı; vadiye, baktı, baktı… Dedesi büyük Kartalla, çocukluğunda her bara gelir bir iki ay kalırlardı.
Az aşağıda taşlardan çıkan suya, dedesi,kutsaldır,
yaralara , bağırsaklara iyi geliyor der, hep ondan içirdi.…
Üzerinde bulunduğu kaya kitlesi arasında , kayalara çarpa çarpa, kıvrıla kıvrıla akan köpüklü suyun altındaki gölette çimerdi ..
Suyun uğultusu, kuş seslerine karışıyor; sabah sabah bir konser variyorlar, dedi içinden … ne güzel günlerdi… doğayla iç içe…
Beyaz adam gelmeden …
O böyle halden hale, hayalden hayaleyken; karşı amaçtan insanlar belirdi… gittikçe çoğaldılar… araçlar gereçler…derken megafondan bir ses;
‘Teslim ol! Kartal Tüy müsün ,nesin,etrafın çevrildi...teslim ol, tes…’
‘Ne,!..’ dedi , içinden, teslim olmak mı…’
önündeki güle siperlenerek harekatlarını izlemeye başladı
Hoyrat ses tekrarladı. megafonlu ses ,vadinin yüreğine saplanan bıçak gibi kurşun gibi vadiyi inletti…
Oraları sallayan hoyrat sesle kuşlar çığlıklaştı… kartallar uçuştu…
Yanındaki taşlardan kertenkeleler oradan oraya maktalardı…
‘Teslim ol!... yoksa!...!’
‘Yoksa ne!... yakalayacaksanız, buyurun yakalayın!’ bir yandan böyle söylenirken ,bir yandan da, gülün dibine iyice sinmeye gayret etti…
Gül de, dalıyla,yaprağıyla,yeni yeni açılmakta olan çiçekleriyle onu iyice saklamak ister gibi uzamış, uzuyor, uzuyor gibisine geldi
‘…Yoksa yakarız buraları..’
‘Yakar mı, yakardı, beyaz adam… buralarda acıyacak nesi vardı ki,
Derdiniz ben isem izimi iyi takip etmişsiniz, burudayım işte,
buyurun yakalayın...
Çamı,ardıcı, gürgeni,meşesi türlü çalısı yeşilliği ve kurdu
kuşu yılanı börtü böceği, yeri yuvası ile bunca canlının;
bu güzelim doğanın suçu günahı ne!..
Yok yok, yaktırmam, yaktırmayacam…’
Karışı yamaçtaki yığılmadan da ürktü
‘Bu kadar önemliymişim, demek ki…
Kumandan korktuğundan mı, bize biçilen bedel için mi,
Havasını atmak için mi… bunca yığılmayla..
Ama ona bu zevki tattırmıyacam…
Kendisini kahraman ilan ettirme keyfini yaşatmayacam;
Teslim olmayacam.. ‘ dedi, devamla;
iyi ya, ne yapabilirim, ne yapmalıyım…
Komut tekrarlandı
‘ Sana sadece üç dakika… düşün…burada olduğunu biliyoruz…
hangi taşın altında, hangi yılanın deliğinde isen çık,,
teslim ol sadece üç dakika, sadece üç!..’
Bidonların,varillerin oraya bura kaydırdığını görünce ,kendisi için değil,
vadi için korktu, ürperdi…Gülün koruyucu dal ve yaprakları arasından sıyrılıp elini kaldırdı…
‘Yakmayın , dedi, yakmayın, suçsuz, günahsız, bunca canlısıyla…
bir değil bin canım…!’ diye,diye,yani karşı tarafa mesajını bildire,bildire üzerinde bulunduğu sal taşın uçuruma doğru uzanan ucuna yaklaştı, yaklaştı… tek adım değil, tek ayak dahi atamazdı…
Yüksekliği kim bilir kaç metreydi ve dibi, çocukluğunda çimdiği göletti..
Güneş yükselmiş ‘erken kuşluk vakti’ dedikleriydi.
Kuş çığlıkları, suyun uğultusu, toprak, kekik, çam kokuları içini sardı… köpüklü sudan yükselen deneciklerden yüzü serinledi…
Bir kartal , bir kekliği gözüne kestirmiş, süzüldü, süzüldü…
‘Ah dedi, yüksek sesle, ah! gözüm görmesin!..’
Çığlığıyla boşluğa bıraktı kendini.
- A r ş i v -
5.0
100% (1)