Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Tigem0663
Tigem0663
VİP ÜYE

Doktorun adı eşkıyaya çıktı

Yorum

Doktorun adı eşkıyaya çıktı

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

114

Okunma

Doktorun adı eşkıyaya çıktı

Doktor isa Bekiroğlu o gün Ankara Hacettepe hastanesinde ilk görevine başlayacaktı İstanbul tıp fakültesinden mezun olmuştu Hacettepe hastanesi Ankarada baya meşhur bir hastane olup ilk hizmetini 1966 yılında başlamıştı İsanın babası Yakup Bey de bu hastanede görev yapmış ancak ölçüyü kaçıran bir hasta yakını tarafından şehit edilmişti Ankara Sincandan trene binen İsa Bekiroğlu sıhhıyeden indi kendine şöyle bir halka tatlısı birde taze bir Ankara simidi aldı bu ankara simidi kömür ateşinde pişer ve bir meyve suyu yada çay ile ne güzel giderdi cahit zarifoğlunun dediği gibi "Ve oturdu mu bir masaya hakkını verir çay içmenin”  İsa Beyde öyleydi bir masaya oturdu hakkını verdi masanın ilk iş günüydü stajerlikten başlayacaktı yavaş yavaş tırmanacaktı hastane merdivenlerini tırmandığında küçük bir terleme vardı anasının dua ile ördüğü mendili çıkardı babasının resmini masasına koydu beyin cerrahı profesör Muhammed Hocanın emrinde çalışacaktı her stajer ilk başta ayak işlerine angarya işlere verilir usta işçiler ve doktorlar ilk önce yeni gelene hor bakar daha sonra eğer verilen görevde kendisini kanıtlarsa doktorlar arasına girmeye hak kazanırdı

İlk ameliyat günüydü İsa Bekiroğlu hastaneye geleli 1 yıl ilk cerrahi ameliyatına gireli 3 ay olmuştu ancak ameliyat odasının hazırlanması odanın sterilize edilmesi gibi acemi işlerden bir türlü kurtulamamıştı yine bir ameliyat sonrası hastanedeki tek tük dostluk kurduğu arkadaşlarından Cemil hocam tebrik ederim başarılı kafatasını açarken sergilediğin performans ile Muhammed Hocanın baya bir övgüsünü topladın Muhammed Hoca iyi bir beyin cerrahi profeserüydü çocuklar elinizden geldiği kadar tevazu sahibi olun hastalardan alacağınız iyi bir söz güzel bir dua size başarı merdivenlerini tırmandıracaktır özel hastanelerde muayehaneye gelen hastanıza nasıl saygı gösteriyorsanız devlet hastanelerine gelenlerede öyle saygılı olun diyordu Türkiyede ilk beyin ameliyatı  Cemil Topuzlu tarafından 1905 te gerçekleştirilmiş daha sonra beyin sinir ameliyatlarında bir çok gelişme kaydedilmişti o gün güneşin en tepeye çıktığı hastane odalarında küçük bir çocuk ağlıyordu annesine baktı kadının kocası işçiydi gerekli reçeteler evraklar referans olmadığı için ameliyatı reddedilmiş küçük çocuk sordu anne babama ne oldu diye sordu kadın yere düştü oğul babanı öldürdüler diyemedi

En çok da yağmur yağdığında seviyorum bu şehri Herkesin yüzü ıslak, başı öne eğik Sanki herkes suçunu kabullenmiş gibi” demiş Victor Hugo,

O gün yere düşen acziyet içindeki kadını belkide meslek yaşamı boyunca hiç unutamayacaktı Havadan yağmur sağanak halinde boşanırken ilk önce Ankaranın ulus semtinde unutulan abidevi belkide şehrin kurucu mimarlarından olan Hacı Bayram Veliye uğrayıp biraz dua biraz sohbet etmek istedi yüreğine namaz kıldığı zaman inşirah inmeyen insan var ise mutlaka hata bizdedir Ankara kalesine çıktığı zaman bağırmak istedi Ankaranın bu tarihi Kalesi kimin sesine cevap vermemiştiki kurulduğu M.Ö. 5. yüzyıldan beri içinde Selçuklu Osmanlı ve Romalı milyonlarca insana ev sahipliği yapan kale Anadolunun mimarı Hacı Bayramında desteği ile her güzel niyete mutlaka cevap verirken kötü niyette akis olarak sahibine geri dönmüştü vicdan sahibine dünya ağır yüktür diyordu Muhammed Hoca her insanı kurtarmakta çalışırsan başarısız olursun senin görevin ilk mesleğe başladığın günkü heyecanı her saat duymaktır diyordu Hacettepe rektörü Sinan bey tepeden atama ile gelmişti ve onun birilerinin amcası olması kendisinin rektör olarak atanmasına yetmiş hastanede ilk aradığı özellik ve sorduğu ilk soru referansınız kim referansımız kim



Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır

Hadislerle islam

Bir bakkalın bile aldığı sahte diploma sayesinde rektör olabileceği çağda mahzuni şerifin dediği gibi Anamın öksüz yavrusu Mahmudo Ankarada dayın yoktur söyle bana niye doğdun işte Rektör Sinan Beyde Ankara Cebeci de bir kenar mahallede doğsada Adamını bulmuş küçük bir memurken amcam halam dayım yengem diye diye en üst koltuğa oturmuştu ilim öğrencisi İsa cerrah olsada en yüksek profesör dahi olsa kendisini öğrenci olarak kabul ediyordu öğrenci hareketleri başlamıştı ve okuyan insanı susturmak zordu panzerlerin bas bas bağırıp polislerin öğrencileri ezdiği ezanın dinip siren çığlıklarının duyulduğu Ankara Caddelerinde Konferans salonunda öğrenciler Muhammed Hocanın konferansı için toplanmıştı Muhammed Hoca Rahman ve Rahim olan adıyla başlarım Allaha şükür insanlara teşekkür ederim hoş geldiniz dedikten sonra Çocuklar ilim öğrenin kitap okuyun ve koltuklarınızda makamlarınızda doğru oturun ki koltuk eğrilmesin unutmayın ya sistemler insanları düzer yada insan sistemi düzer ancak koltuklara yenilmeyin bal tutan parmağını yalar sözü değil evladım dahi olsa cezasını veririm diyen bir ümmetin evladı olun desede öğrencinin birisi Muhammed Hocaya yumurta atacak ve polisler konferans salonuna baskın yapıp gerçek ve hakiki bir profesörün eline kelepçe takacaklardı  



Kuşa kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş nasıl tatlı gelirse banada ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş öyle tatlı gelir

Mevlana

Muhammed Hocanın yokluğunda hastaneyi bok götürüyordu sahte raporlar suratı asık doktorlar Sinan Bey o gün hastaneyi teftiş ettiğinde çantacısı İsada vardı Muhammedlerin yokluğunda isalar heba oluyordu Sinan Bey çantasını çalıştıkça bakın hocasına saygılı öğrenci çantasından belli olur sizlerde böyle bölüm başkanlarının çantasını taşıyın herkese makamına göre yer verin diyordu nerede bayan bir doktor görse şaşı Sinan onlarla ilgilendirdi öğrenciler hak ettikleri lâkabı takmışlardı Rektör Sinan a çünkü o hastayı görmez bayan öğrenciyi görürdü eğri duran başta gözlük doğru durmazdı zaten Eryamanda gece yarısı bir baba gece yatan kızını izliyordu kızın başına bir yastık dayayarak elinden kurtuldu hayvan gibi üzerine abanan babasından ve eline aldığı hızlan eline geçirdiği kolonyanın üzerine bir kibrit atarak tüm evi ateşe verdi ev cayır cayır yanıyor çatır çatır dökülüyordu günahı suçu saklarcasına
çocuk istismarı binlerce insan vardı böyle anne ve babalarının koruması altında olması gereken insanlar çocuk yaşta anne ve baba şiddetine maruz kalıyor çocuk yaşta sığındıkları evde tecavüze uğruyorlardı ambulanslar yunus Emre mahallesine toplandılar o gün hastanede bir valinin ameliyatı vardı küçük kızla aynı anda gelselerde hastaneye Sinan Beyin şaşı gözleri kesinlikle hastaları değil makam sahiplerini görüyordu ve emri kesindi ilk önce makam sahiplerini devlet başkanlarını tedavi edeceksiniz o gün ameliyat gerçekleşseydi belkide küçük kız kurtulacaktı  ölüm masum insanlara bir kelebek gibi gelir ve o küçük insanlar her zaman köşklere saraylara sahip olurlar

Bir ülkede okuması gereken çocuklar cam siler üniversite mezunları iş bulamaz ise o ülkede hiç kimse gelişme beklemesin üniversiteden mezun olmuş cerrahi stajer çanta taşıyorsa o ülke batmış demektir diyordu doktorlar arasında ancak rektör Sinan Bey geçince arkasından şaşı diyen herkes önünü iliklerdi sistem denen canavar herkese boyun büktürürdü öğlen saatlerinde Ayten Hanım hastalara yemek servisi vermeye başlamıştı hastanede bir kaç kez yemeklerden böcek çıksada gene insanlar mecburiyetten yemeye devam etmişti hastane hastane değil 5 nolu zindandı kuru fasulye servisinde sıra  İsmail Beye gelmişti 70 yaşındaki ihtiyar ruhen çökmüş vaziyetteydi hemşirenin önüne kemik döker gibi yemek servisi yapması zoruna gidiyordu azizim dedi bu dünyada bir künefe yiyenler bir de alt katta kuru fasulye yiyenler vardır eğer kuru fasulyenin şükrünü yerine getiremezsen künefeyi bulamazsın asıl maharet biz bilemedik kuru fasulye yerken künefe yiyenleri düşünmek değil künefe yerken kuru fasulye yiyenlere bakıp onların arasına katılmaktır dünya artık İsmail beye ağır geliyordu bir de hastanede bağırışlar hemşirelerin gösterdiği şiddet sonucu bir mektup yazdı kimsenin karşısında küçülmemelisin çünkü hiç kimse küçük insan sevmez ve asıl olan şuki küçüldükçe insanlara ağır gelirsin ve duasını etti odanın ucuna yürüdü tuhaf burası yüksekmiş diyerek kendisini ip ile aşağı bıraktı ve öldüğünde ayakkabısı düştü ayaklarından ip boynuna dolandığında bir kelime i şehadet vardı dudaklarında


kul, ancak niyetle adım atıp, niyetle geri çekilmelidir. Eğer kalbinde niyet yoksa durmalıdır; zira niyet, insanın emri altına giremez.

Gazali ihya

Dr isa gazeteyi açtığında Ankara haberleri gözü dönmüş bir katilden bahsediyordu ve sincanda bir yetimhane yanmış yangında Allahın adaleti mi ne derseniz deyin küçük çocuklar kurtarılırken görevli memurlar yanmış kül olmuştu kurşun bir hastabakıcının beyin atardamarını tamamen yok etmişti yetimhane o feci yangında kökünden yakılıp yıkılırken getirilen çocuklarda işkence izleri hastabakıcıların sperm kalıntıları ve yangın gecesini kurtuluş bilip ateşe atlamayı dünyada yaşamaya tercih eden 2 kız çocuğu kalmıştı öyle günah yuvaları vardı ki demekki azap saati gelince hiç bir kimse o yanan ateşi su ile söndüremiyordu bir not getirdiler o yangından Niyeti bozuk olan insanın yeri dünya değildir sizler günah dolu elinizi kesmezseniz o eli kesecek elbet bulunur Yetimhane müdürü yaşıyordu fakat küçük çocukları kirleten o elinin yerinde artık sadece kan vardı ve not devam ediyordu ben azabım gazabım ve sorulacak hesap kesilecek cezalar var vay haine küçük çocukları kirletenlerin o masumiyeti bozanların koltuk sahipleri makam sahipleri ve sizler elde edemeyeceksiniz göklerdeki saltanatı sizlerin yeri ateş olacaktır diyor ve hastaneye yanmış bir para resmi ve yanık bir koltuk fotoğrafı gönderiyordu

8

Şunu herkes iyi biliyor ki rüzgârları alemlerin Rabbi Allah gönderiyor

Mevlâna

Cerrahların en büyük kabusu kurtaramadığı hayatlardır diyordu Muhammed Hoca şimdiye kadar her insanda küçük bir vicdan varsa dünya ona ağır bir yük gibi gelir Rektör şaşı Sinan gözlüklerinin camını sildi hastane haberlere konu olmaya başlamıştı işte Ankara nın en güzel hastanesi fısıltılara dedikodulara konu olmaya başlamıştı yetimhane müdürü ihsan bey eğer ameliyattan sağ çıkarsa tecavüz ile yargılanacak belki suçlu görülecek belki iki yıl sonra serbest bırakılacaktı gazeteciler soru sorduklarında koltuğunda rahat oturamaz olmuştu terleyen alnını sildi ameliyatın başında deneyimli cerrahımız İsa Bekiroğlu vardır merak etmeyin hasta kurtarılacak ve emniyete teslim edilecektir bizler katil değil şifacıyız ne de olsa kötü kötünün dostudur ve kötüler birbirini korur ameliyat başlamadan gene o hastanede kocamı siz öldürdünüz diyemeden fakat tek bir bakışla suçlu sizsiniz onu siz öldürdünüz der gibiydi bu kabuslar son bulmalı ve görevimi yapmalıyım diyordu eldivenleri eline aldı neşteri eline aldı ve dünyada ölmesi gereken insanlar var diyerek ve küçük çocukların masumiyetini bozanlar bu dünyada yaşamayı haketmez


O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara süre verilir.

Nahl Suresi

Evet isanın elinde şifa veren bir neşter vardı yalnız mazlumun şifası zalimin ölümüdür sanki çıldırmış bir hali vardı zaten dünyada birazcık vicdanınız var ise çıldırırsınız yıllardır onu aşağılayanlara inat her eziyete katlanan isa rektör Sinan Beyin en son isteği ile anlıyorduki insanların her dediğine he aman efendim derseniz var oluşunuz yarım kalır var oluşunuz yok oluşunuz olur hayatta tecavüzcüler makamını kötülük için kullananlar yok olmalı idi bunun için putları kıracak bir İbrahim lazımdı eldeki neşterle ilk önce küçük çocuklara tecavüz eden yetimhane müdürünün cinsel organı keserek sallanan penis parçasını ağzına tıktı pezevengin ve hastane odasının imdat camını kırdı doktorlar geldiğinde hastadan geriye kesik bir cinsel organ yere dökülen kan pıhtıları kalmıştı bir kaç baş kesmeden anlaşılan mazlum şifa bulmayacaktı Hacettepe hastanesi o gün bir kâbusla uyanıyordu bu zalimin azap günüydü İsa yıllardır kendine kan kusturan rektör Sinan Beyin odasına girdi eğri oturanların makamları parçalansın diyerek makam koltuğunu parçaladı ve Sinan beyi makam koltuğu ile döve döve öldürdü ve masada şu notu bıraktı sıra sizede geliyor eğri oturanlar vaktiniz varken koltuklarda düzgün oturun eğilen koltuklar sonunuz olmasın kısas şu demekti zulüm gören bir insanın elinde neşterle zulme son verişi


Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır.

Nahl Suresi

Koltuk sahibinin ortağı yine bir başka koltuk sahibidir her gönül kuşu aynı cins ile uçar şaşı rektörün ölümü ile Hacettepe kampüste bir bayram havası yaşansada Ankarada büyük koltuk sahipleri isyan etmiş ayağa kalkmışlardı çoktan istiyorlardı bu koltuk altımızda kalsın sarsılmasın katili yakalayın idam edin ve oturduğunuz koltukların hakkını ödeyin diyorlardı birbirlerine O yıl kış ayazıydı hava puslu köpekler ve tasmayı tutanlar dört bir yandan katil avındaydı isa Bekiroğlu en sonunda Ankara Eryamanda dar bir sokakta yakalandı ve götürülüp ulucanlarda dar bir hücreye konulmuştu karar idamdı katil son gününde dilinde Ali Kınıktan bir türkü tutturmuştu kurt eğilmiyor diye kurdu hor gören utansın yıkılası kahpe devran namussuz düzen kendine tasma taktıran kurt utansın el uzattım her mazluma Zulme sessiz kalamadım Ben yerimi bulamadım
Eşkiyaya çıktı adım hey, hey, o gün idamı izleyenler arasında Muhammed Hocada vardı süngüler hazır ola geçti ferman yazıldı ve namlular ateş aldı Muhammed Hoca ise son söz olarak şunu söyledi kızım fatmada olsa elini keserim diyen bir ümmet olarak ve onlara tek bir koyunun hesabını bile benden sorarlar diyen Hz Ömer ahlâkını hatırlatarak kitabı kapattı




Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Doktorun adı eşkıyaya çıktı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Doktorun adı eşkıyaya çıktı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Doktorun adı eşkıyaya çıktı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL