1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
213
Okunma

Saros’un turkuaz sularında boğulan bir neslin hikâyesi. Enez kıyılarında çakıllara vuran her dalga, otuz yıl önceki bir çığlığı tekrarlar. Çünkü bazı ayrılıklar, körfezin dibindeki batık gemiler gibi, paslanmış çapalara bağlıdır...
Saros Körfezi’nin hırçın güzelliğinde, Enez sahilinde başlayıp körfezin dibine çöken bir aşk. İki sevgili birbirinin hem gecesi hem denizi olmuş, ama Saros’un turkuaz sularındaki akıntıya yenik düşmüştür. Çünkü bazı aşklar, körfezin ağzındaki o görünmez çizgiyi geçemez...
Enez’de bir kafede başlayıp otuz yıl süren bir gecenin hikâyesi. İki sevgili birbirinin hem karanlığı hem denizi olmuş, ama kıyıyla dalga arasındaki çalkalanmışlardır. Çünkü bazen aşk, iki yalnızlığın birbirini boğmasıdır...
Enez’in kıyı taşlarına çarpan iki ruhun; birbirlerinin derinliklerinde boğulmamak için sığ sularda kalmayı seçişinin hikâyesi. Deniz hep oradaydı, kıyı hep oradaydı. Aşk ise ikisinin arasında kaybolmuş bir gelgit iziydi..
Enez sahillerinde hâlâ sürüklenen iki ruhun; kavuşmaktan çok, birbirinin yokluğunda eriyişinin kaydıydı aşk. Çardak kafe yıkılmış, deniz orada beklemiş, hasret ise bir dalga gibi kıyı ve deniz arasında kalmıştır.
Deniz aynı deniz, kum aynı kum, hasret aynı hasrettir. Çardak kafe çökmüş, iki yürek de birbirinin yokluğunda kömürleşmiş , ve o kömür her seferinde alev almıştır. Otuz yılın yükü; şiirleşmiş kelimelerden bir mezarlık örmüştür Enez sahiline.
Bazı insanlar aranmaz. Onlar sadece kendini kaybedenlere yol işareti olurlar. Bazı arayışlar hiç başlamamış bir yolculuktur. İnsan sokakları, şehirleri tarar ama asıl kayıp, bir başkasının gözlerinde kendini unutan yürektedir. Gerçek acı şudur: Peşinde koştuğun hayal, seni gerçek hayatın dışında bıraktığında anlarsın ki; aradığın şey aslında kendi kayboluşunun ta kendisidir.
Çünkü aşk insana kendini unutturur , çünkü insan karşısında kendisini gördüğüne vurulur.
Bazı arayışlar hiç var olmamış bir hayalin peşinde koşmaktır. İnsan sokak sokak arar, kilometreler kat eder ama aslında aradığı şey geçmişin kırık bir yansımasıdır sadece. Dokunamadığın o hayal, seni gerçek hayatın içinde yalnız bıraktığında fark edersin ki; kaybolan benliğindir.
Bazı insanlar birini değil, bir anın taşıdığı imkânsız güzelliği arar. Çünkü insanlar gider ama anlar ruhta mühürlenir. O anı yeniden yaşamak için kilometreler kat edersin, oysa aradığın şey asla mekânda değil, zamanda hapsolmuştur. Tıpkı rüzgârın bir saçta yarattığı dansın, bir daha aynı kıvılcımı yakalayamayacağı gibi.
Bazı arayışlar aslında kaybedileni değil, kaybedenin kendisini bulma çabasıdır. Çünkü geçmişe tutunmak, dökülen suyu avuçlamaya benzer: Ne kadar sıkı sıkıya tutarsan tut, parmaklarının arasından sızar gider. Geriye kalan, avuç içindeki o serinlik hissidir ki zaten asıl aradığın da odur.
Bazı insanlar kaybettikleri şeyin peşinde değil, kaybediş anının kendisini sonsuz bir döngüye hapseder. Çünkü o an, zamanın bıçakla kesilip bir emanet gibi avuçlara bırakıldığı andır. Ve emaneti alan, bir daha bırakamaz.
Bazı insanlar kaybettikleri şeyi değil, arayışın kendisini sever. Çünkü aradıkları o ‘şey’, onlara sadece bir istikamet verir. Asıl mesele, yürürken kendi ayak izlerinin derinliğini görebilmektir. Ve bazen o izler, sizi hedefe değil, kendi içinize götüren bir yoldur.
Birbirine hasret , birbirine kavuşamayan iki insan bir birini tüketirken itiraf gibi iki soru bırakır gökyüzünün sessiz duruşuna ;
Kadın ;
’’ Neredesin geçemediğim denizim , yoksa ben sana olan susuzluğum ile mi kuruttum seni ? ’’
Erkek ;
’’ Neredesin sabahsız gecem yoksa ben aydınlığım ile mi korkuttum seni ? ’’
Neler yapmadım ki yokluğunda , Keşan -İstanbul arası otobüs muavinliği , Esenler otogarının altında otobüs içinde yatmalar , her gölgeyi sana benzetmeler , Gaziosmanpaşa sokaklarında pazar pazara gezmeler , semt semt , karış karış senden bir iz ararken hep aynı geceye sığınıp ağlamalar...
Ve nelerden vazgeçtim bir bilsen , senin sahip olup ta benim sensiz asla sahip olmak istemediğim vazgeçişler...
Sen sahip olduklarından ben ise senden vazgeçemedim...
Bir bilsen...
5.0
100% (1)