0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
455
Okunma
Şiir Emektir – Nâzım Hikmet Üzerine
Kazım Demir
Nâzım Hikmet, yalnızca dizelerden örülmüş bir şair değil, yaşadığı çağın vicdanı, kalemle sokakları buluşturan bir devrimciydi. Onun şiiri, kalabalıkların suskunluğuna karşı yazılmış bir haykırış, suskun bırakılmışların dilidir.
İlk şiirlerini heceyle yazdı, ama heceye sığmadı. Onun derdi kalıplar değil, halktı. Kabuğuna çekilenlerin, şiiri sadece seçkinlerin oyuncağına dönüştürenlerin karşısında, o kalemiyle barikata yürüdü. Çünkü ona göre şiir, buğday kadar gerekliydi hayata. Şiir, insana dair ne varsa onunla yoğrulmalıydı. Aşkı da yazdı, ölümü de; fabrikada terleyen işçiyi, toprağını savunan köylüyü, zincirle bağlanan özgürlüğü de…
Onu yalnızca bir “şair” olarak anmak eksik kalır. O, tiyatro yazdı, senaryolar kaleme aldı, romanlar denedi, resim yaptı. Ama tüm bu üretimlerin kalbinde şiir vardı. Çünkü onun gözünde sanat, insanı insan kılan bir hakikatti. Bu hakikat, yalnızca güzelliği değil, adaleti, eşitliği ve özgürlüğü de kapsamalıydı.
“Memleketimden İnsan Manzaraları”, sadece bir edebi metin değildir; o bir halk ansiklopedisidir. Cezaevinde yazılan o dizeler, demir parmaklıklar ardında bile umudu büyütür. Çünkü Nâzım, şiiri bir pencere gibi kurar — ne kadar kapatırsan kapat, rüzgârı dışarıda bırakmaz.
Sovyetler’de yaşarken öğrendiklerini, Anadolu’nun sesiyle birleştirdi. Mayakovski’den aldığı şiir cesaretini, halk türküleriyle yoğurdu. O yüzden onun şiirinde ne tam Batı, ne yalnızca Doğu vardır. Onun şiiri bir geçiştir — sınıflar arasında, coğrafyalar arasında, umutlar arasında…
Bugün biz Kazım Demir olarak kalemi elimize aldığımızda, Nâzım’ın bıraktığı yerden yazarız. Onun sesi, bizim dizelerimizin arka fonudur. O nasıl Hiroshima’nın küllerinden konuştuysa, biz de Halepçe’den, Roboskî’den, iş cinayetlerinden, açlık grevlerinden konuşuruz. O nasıl “saçları saman sarısı, kirpikleri mavi” bir aşkı yazdıysa, biz de yoksul mahallelerde yarım kalan sevdaları yazarız.
Çünkü şiir, yalnızca güzeli dile getirme sanatı değildir. Şiir, bazen açlıktır, bazen işkence hücresinde unutulan bir çığlık. Şiir, bazen bir annenin kefensiz gömdüğü oğludur. Ama her zaman bir umuttur da… İşte Nâzım, tam da bu umudu diri tutan bir yürektir.
Ve biz, bu coğrafyada şiirin vicdanını taşımaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki:
“Şiir, sigarayı altına çevirmekten daha zor ama insanı değiştirmeye en yakın araçtır.”
5.0
100% (1)