2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
113
Okunma
Bence bir şaire sorulmaması gereken en yorgun sorudur bu:
"Bu şiiri kimin için yazdın?"
Arkasından gelen o hazır yargılar: "Aşık mı oldun yoksa?",
"Birine mi yazdın, biri mi var?"
Ve hemen ardından usulca iliştirilen küçümseyici bir bakış ya da içi boş bir tebessüm…
Sanki bir şiir sadece bir kişiye yazılırmış gibi,
Sanki duyguların kaynağı hep bir yüze, bir adı geçen insana dayanırmış gibi...
Hayır. Bazen bir şiir sadece bir sessizlik içindir.
Bazen içinden çıkamadığın bir gecedir ilhamı.
Bazen bir çocukluğun, bazen bir annenin gözleri, bazen hiç konuşulmayan bir iç hesaplaşma.
Ve çoğu zaman… sadece kendine yazarsın.
Şair olmak demek, herkesin sustuğu yerde kelimeye ses vermek demektir.
Kalabalığın içinde en sessiz çığlığı duymaktır.
Kimi zaman hiç yaşanmamış bir hikâyeye ağıt yazmaktır,
Kimi zaman da başkasının kalbine dokunan bir cümlede kendini unutmak…
Ama ne zaman bir dize dökülse dudaktan,
İlk soru gelir: "Kime yazdın bunu?"
Ve böylece şiirin özü değil, dedikodusu konuşulur.
Duygunun kendisi değil, sebebi sorgulanır.
Oysa bilmezler ki,
Şairin kalbi kişilere değil, hislere bağlıdır.
Ve bazen öyle çok şey birikir ki içinde,
Bir tek dize yeter o yükü taşımaya.
Kimi zaman aşk olur bu,
Kimi zaman kırgınlık,
Kimi zaman hiçbir şey… sadece bir boşluk.
Ama yine de sorarlar:
"Aşık mı oldun yoksa?"
Bilmiyorlar,
Şiir bir aşktan doğmaz her zaman,
Ama çoğu zaman bir eksiklikten, bir fazlalıktan, bir taşmadan…
İçine sığmayan bir ruhun dışa taşmış halidir.
Bu yüzden, şaire bu soruları sormayın.
Çünkü şiir, kimin için yazıldığından çok,
kimin içine dokunduğuyla anlam kazanır.
5.0
100% (4)