0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
291
Okunma
Yuvamızın değerli sakinleri, merhaba. Birazdan okuyacaklarınız kendi okulumda düzenlenen münazaradan kalma bir konunun benim kalemimin yorumuyla özetlenen yazıları içermektedir.
Seneryo-1:
Cezalandırmada bireylerin sosyo-ekonomik durumu göz önüne alınmalıdır.
İnsanlar hayatta her türlü hata yapar, bu bazen küçük ve önemsiz bir şey ve cezalandırma yerine af gerektirilebilirken bazense sonucunda çok büyük değişimlere uğrayarak önüne geçilmesi için ceza verme gereği duyulur. Bunun sonucunda ise "cezalandırma" kavramı ortaya çıkar. Bugünkü konumuzda Cezalandırmada bireylerin sosyo-ekonomik durumu göz önüne alınmalı mıdır yoksa alınmamalı mıdır? konusu işlenecek. Burada ise alınmalıdır fikri savunulacak.
Öncelikle herkesin aynı şartlarda geçinemediği göz önünde bulundurulmalıdır. Yani her bireyin farklı bir kazanca veya bütçeye sahip olduğu, her bireyin geldiği kesimin iş olanaklarının veya sosyal olanaklarının farklı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Buna adalet denir. Örneğin farklı bir bölgeden iş için gelen bir birey geldiği yerde ya evini, ailesini maddi olarak geçindiremediği için gelmiş olabilir ya da orada yeteri kadar iş imkanı bulamadığı için. Bulunduğu yerde Sosyal olarak zorlanma ve istismara uğrama olasılığı da göz önünde bulundurulmalı ki bu her birey için bir olasılık.
Bir yerde ehliyet kontrolü görevlisi olduğumuzu düşünelim. Ve kontrol sırasında az önce bahsettiğim sebepten ötürü gelen bir bireye rastladık ve ne yazık ki ehliyeti yanında bulunmamakta. Ona kanun gereği ceza yazmak zorundayız fakat burada daha yeni çalışmaya başlamış veya iş bile bulamamış olduğu için yanında yeteri kadar para yok. Yaşam şartları elverişli olmadığı için ve kendisine olanak sağlayamadığı için onu suçlayamayız. Çünkü elinde olmayan birden fazla şeye maruz kalıyor olabilir. Ve her şeyden önce bu durumda olan bireylere devletin ceza yazmak yerine destek olup, yaşam konforunu yükseltmesi gerekir. Bu vatandaşına karşı görevidir. Elbette istisnalar olabilir, birey kendi gösterdiği sahte acizliği kullanarak suça teşebbüs edebilir ama bu durum devletin sorumluluğunu yerine getirmesi için engel değildir. Devletin, her şeyden önce maddi sıkıntı çeken vatandaşlarına olanak sağlaması gerekir, bu olanağı sağlaması için bireyin bu durumunu fark etmesi gerekir ve art niyeti olanı da onlardan ayırması.
Özetle tabi ki bir suç işlenmişse cezasız kalmamalıdır ama ben şahsi görüşlerime dayanarak şahıs kendisini kanıtıyla beraber açıkladığı ve ayrıntılı bir şekilde gözden geçirildiği taktirde bazı haklar tanınması, pozitif ayrımcılık yapılması tarafındayım. Teşekkürler.
Seneryo-2:
Cezalandırmada bireylerin sosyo-ekonomik durumu göz önüne alınmamalıdır.
İnsanlar hayatta her türlü hata yapar, bu bazen küçük ve önemsiz bir şey ve cezalandırma yerine af gerektirilebilirken bazense sonucunda çok büyük değişimlere uğrayarak önüne geçilmesi için ceza verme gereği duyulur. Bunun sonucunda ise "cezalandırma" kavramı ortaya çıkar. Bugünkü konumuzda Cezalandırmada bireylerin sosyo-ekonomik durumu göz önüne alınmalı mıdır yoksa alınmamalı mıdır? konusu işlenecek. Burada ise alınmamalıdır fikri savunulacak.
Öncelikle herkesin hangi kesimden gelirse gelsin ve nasıl bir bütçe veya kazanca sahip olursa olsun kanun önünde eşit haklara sahip olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Yani kanun neticesinde kimse ne cinsiyet olarak ne maddi ne de manevi olarak birbirinden üstün veya altta görülemez, aksi kabul edilemez. Bireyin kazancı düşük de olsa yüksek de olsa aynı ceza hükmü uygulanmalıdır. Buna eşitlik denir. Örneğin dışarıdan yaşamak için gelen bir birey düşünelim, bu birey ya geldiği yerde yeteri kadar maddi olanak bulamadığı için yada sosyal etken olarak kötü etkilendiği için gelebilir. Evet, geldiği yerde hem maddi hem manevi sıkıntılar çekmiş olabilir, evet sağlık ya da psikolojik sorunlar yaşamış da olabilir ama bu durum ve durumlar onu hukukun/anayasanın önünde karlı ya da zararlı yapmaz. Bunun gibi kötü şartlar altında kaldığı doğrudur ama bu devletin iyi niyetini suistimal edip suça teşebbüs etmeyeceği anlamına gelmez.
Örneğin bir yerde ehliyet görevindeyiz ve iki araba çevirdik. Ne yazık ki ikisinin de ehliyeti yanında yok ve kanun gereği ikisine de ceza kesmeliyiz. "Onun zaten diğerinden daha düşük bir geliri var ona ayrı bir hak tanımalıyım. " bahsi geçerse diğer bireylere hukuken haksızlık olur. Ayrıyeten hak tanınacak bireyde art niyet olma ihtimali de gözden kaçmamalıdır. Doğrudur, her şeyden önce devletin bu tür durumda olan bireylere yardım etmesi görevidir ama her bireye böylesine ayrı haklar tanıdığı müddetçe toplumda adalet de olamaz üstünlük çoğalır.
Sosyal Etken
Eğer bireyin sosyo-ekonomik durumuna bakılarak ceza verilirse demokrasi sağlanamaz. Yani eşit haklar içerisinde bir düzen olamaz. Ayrıyeten ceza oranları düştüğü için suç oranları artar, dolandırıcılık artar. Kısacası toplumun düzeni bozulur. Toplumda çatışma ve uyuşmazlık ortaya çıkar, suç oranları arttığı gibi ölüm vakaları da artar, düzen yine bozulur.
Ben şahsi görüşlerime dayanarak toplum içerisindeki her bireyin sosyo-ekonomik durumuna bakılmaksızın eşit haklara sahip olduğu ve bununla ilgili ayrı bir hak tanınmaması tarafındayım. Teşekkürler.
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?...
Rüya
5.0
100% (2)