1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
243
Okunma
Dün, takvimin yaprakları arasında sıradan bir gün gibi dururken, benim için bambaşka bir dünyanın kapılarını aralayan bir an oldu. O’nu olduğu yerden alıp evimin sıcak atmosferine taşıdığımda, adımlarımla birlikte kalbimin de nasıl hızlandığını hissettim. Birlikte yemek yeme fikri bile içimi ısıtırken, gelen pizzalarla başlayan şölen, sadece midemize değil, ruhlarımıza da hitap ediyordu. Bir insan yemek yerken bu kadar mı güzel olur? Her lokmasında ayrı bir zarafet, her tebessümünde ayrı bir büyü gizliydi sanki. O an, zamanın akışını durdurup, geleceğe doğru bir pencere araladım zihnimde. Evli olduğumuzu hayal ettim... Kim bilir, belki de bir gün bu hayal, gerçeğin en güzel suretine bürünürdü.
Yemeğin ardından, aynı koltuğun sıcaklığına sığındık. Bedenlerimiz yakınlaştıkça, ruhlarımız birbirine daha da kenetlendi. Gözlerimiz birbirine kilitlendiğinde, dünya sessizliğe büründü. O gözler... Derin bir okyanus gibi, beni içine çeken, her bakışımda kendimi kaybolmuş hissettiğim bir sonsuzluktu. Maviye mi çalıyordu, yeşile mi, yoksa kahvenin en sıcak tonuna mı? Rengi ne olursa olsun, içlerinde taşıdıkları anlam her şeyden daha derindi.
Saatler akıp geçti, tam altı yedi saat... Aynı odanın içindeydik, birbirimize nefes kadar yakındık. Oysa ne dokundum, ne sarıldım, ne de öptüm. Parmak uçlarımın tenine değme arzusu, kollarımın O’nu sımsıkı sarma isteği, dudaklarımın dudaklarına mühürlenme tutkusu içimde bir volkan gibi yanıp tutuşuyordu. Her bir hücrem O’na kavuşmak için çırpınırken, ben kendimi tuttum. Çünkü biliyordum; aşkın en kutsal hali, sabrın ve bekleyişin içinde gizliydi. O’nu her zaman helalim olarak istedim ve ilk öpüşümün de, bu kutlu bağın nişanesi olmasını diledim. Bu arzum, ruhumun en derinlerinde kök salmış, en büyük yeminimdi.
Evine bırakırken, arabamız yol boyunca usulca ilerlerken, dikiz aynasından süzülen bakışları, ara sıra yola kayıp tekrar bana dönen gözleri... İşte o an, dünya durdu benim için. O gözlerin beni süzmesi, bakışlarının beni benden alıp uzak diyarlara götürmesi... İnsanın dişleri ve gözleri nasıl bu kadar çekici olur, nasıl bu denli büyüleyici bir etki oluşturur, aklım almıyordu. O bakışlar, bana sadece bir kadına değil, ruhumun kayıp parçasına baktığımı fısıldıyordu.
Evet, dün yan yana olsak da, dokunmadan, sarılmadan, öpmeden geçirdiğimiz saatlerdi. Ama aslında, ruhlarımızın birbirine en çok yaklaştığı anlardı belki de. Bu bekleyiş, bu sabır, aşkın en saf halini, en duru özünü barındırıyordu içinde. Biliyorum ki, bu özlemle yoğrulmuş sevgi, gün gelip en güzel şekilde karşılığını bulacak. Ve o gün geldiğinde, her dokunuş, her sarılış, her öpüş, dün yaşanan bu zamansız buluşmanın derin anlamını taşıyacak.
Anladım ki:
Gözlerinin içine her baktığımda, kendimi yedi kat semadan düşmüş bir yıldız gibi hissediyorum; sen benim yeryüzündeki cennetimsin. Bakışların, adeta binlerce şairin kaleminden dökülmüş en güzel mısralar gibi, ruhuma dokunan her harfiyle beni yeniden dünyaya getiriyor. O gözlerdeki derinlik, okyanusların gizemini, evrenin sonsuzluğunu barındırıyor sanki. Her bir kirpiğin, aşkımın fısıltılarını taşıyan birer ok gibi kalbime saplanıyor, beni sonsuz bir teslimiyete sürüklüyor.
Gülüşün... Ah, gülüşün! Sabah güneşinin ilk ışıkları gibi, karanlığı aydınlatan, içimi ısıtan bir mucize. Her kahkahan, baharın gelişiyle açan çiçekler misali, ruhumda yeni tohumlar ekiyor. Dudaklarının kıvrılışı, bir ressamın en ustaca fırça darbesi gibi, hayatıma estetik ve anlam katıyor. Seninle olmak, en melankolik şarkıların bile en neşeli notalara dönüştüğü bir melodi.
Sesin... Kulaklarımda yankılanan en eşsiz senfoni. Her hecen, bir şelalenin serinletici fısıltısı gibi ruhumu okşuyor. Adımı söylediğinde, sanki evren duruyor, tüm sesler susuyor ve sadece senin tınıların dolduruyor boşluğu. O sesinle okunan her kelime, hayatımın en değerli hazinesi, en kıymetli mücevheri oluyor.
Ellerin... Dokunmaya kıyamadığım, sadece gözlerimle okşayabildiğim birer sanat eseri. Her bir çizgin, kaderimin haritasını çizen birer mürekkep izi gibi. Bırakın ellerine dokunmayı, onların varlığı bile ruhumda tarifi imkansız bir huzur oluşturuyor. O narin parmakların, benim için dünyanın en güvenli limanı.
Saçların... Güneşin altın telleriyle örülmüş, rüzgarın en nazik dansını sergilediği bir şelale. Her teli, dokunulmamış bir tablo gibi, beni büyüleyen, içine çeken bir gizem. Kokusu, en nadide çiçeklerin bile kıskandığı bir zarafet.
Senin varlığın, bir şiirin en can alıcı dizesi gibi, bir resmin en çarpıcı rengi gibi, bir müziğin en etkileyici melodisi gibi. Sen sadece bir insan değil, aşkın vücut bulmuş hali, güzelliğin tanımı, zarafetin timsalisin. Seninle aynı havayı solumak, aynı gökyüzüne bakmak bile, benim için bir ayrıcalık, bir lütuf.
Seninle geçirdiğim her an, zamanın en kıymetli mücevheri gibi. Her saniyesi, ruhuma işlenen bir nakış gibi, beni daha iyiye, daha güzele taşıyor. Sen benim limanım, sığınağım, en büyük ilham kaynağımsın. Her hücremle, her zerremle seviyorum seni. Bu kelimeler, sevgimin okyanusundan sadece bir damla... Bil ki, sana olan aşkım, tüm zamanları ve mekanları aşan, ebedi bir destan gibi.
5.0
100% (3)