0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
67
Okunma
CAPTER 5 SAMUEL DENNİR
Samuel geceden beri uyuyamamıştı. Gözlerini her kapattığında bir kadın sesi kulağında yankılanıyordu.
Yabancı bir dildeydi ama anlamı içini ürpertiyordu.
Kalbinin tam ortasına dokunur gibiydi. O sırada;
Daniel de bir kabusla uyandı,
“Carsodenon kanı... çağrıyı aldı.”
Gözlerini araladığında pencere aralığından sızan sabah ışığı bile ona yabancı geldi.
Aynaya baktı, kendini tanımakta güçlük çekti.
Yalnızca bir genç adam değil gibiydi artık. İçinde bir şey kıpırdıyor, geçmişin gölgesi gibi ruhuna dokunuyordu. Daniel, başını pencereden gelen ılık bahar ışığına çevirdi. İngiltere’de öğrendiklerini sindirmesi kolay değildi ama zaman daralıyordu. Ayna hâlâ sessizdi, ama içinde bastırılamayan bir his vardı: Samuel’e bir şey olmuştu. O da çağrılmıştı, hissediyordu.
Biletini erkenden aldı. Dönüş vaktiydi. Gerçeklik Aynası’nı deri kesesine koyarken aynanın hafifçe ısındığını fark etti. Gülümsedi. "Beni anlıyorsun," dedi içinden.
________________________________________
Roma, Termini Havalimanı – Aynı günün ilerleyen saatleri
Daniel’in ayakları yere değdiğinde hafiflemiş gibi hissetti.
Evet, artık neyin içinde olduğunu biliyordu.
Ama yalnız değildi.
Sırtında deri keseye yerleştirdiği ayna, her adımda ona nabız gibi eşlik ediyordu.
İçindeki güç uyanmaya başlamıştı.
Hemen telefona sarıldı.
Samuel’e mesaj attı:
“Ben dönüyorum, konuşmamız gereken ciddi meseleler var.”
________________________________________
Uçuşu kötü geçen daniel italyada ilk defa böyle hissediyordu. Tedirgini yabancı, ve boşlukta. Öğrenci evlerine gitmek için durağa doğru yürümeye başladı.
Samuel’in odası dağınıktı geceden beri huzursuzdu, yüzü ter içinde, gözleri puslu.
“Düş müydü? Yoksa... bana mı söylendi?” diye mırıldandı.
Daniel sabah evin kapısını açtığında onu karşılayan sessizlik, içeride bir şeylerin değiştiğini haber veriyordu.
Samuel sessizdi. Sanki kendi iç dünyasında boğulmuş gibiydi.
Daniel oturdu, aynayı masaya bıraktı.
“Sadece ben değilmişim. Sende de mi başladı ?”
Samuel başını salladı.
“Bilmiyorum Daniel. Gece uykumda bir kule gördüm. Taş duvarlı, terk edilmiş bir yapı.
Ve ortasında biri vardı. Bana dönüp sadece bir şey söyledi:
‘Sana miras kalan sadece kan değil… zaman da.’”
Daniel hafifçe gülümsedi. Merak etme herşeyi anlatacağım. Onu sakinleştirmeye çalışarak birden kitabın ortasından konuşmuş oldu.
“Sana Carsodenon soyunun çağrısı ulaşmış. Tıpkı bana olduğu gibi.”
________________________________________
Daniel aynayı açtı. Bu kez bir görüntü belirdi:
Suyun içinden yükselen taş bir yapı. Ve arkasında karanlık bir silüet.
“Bizi bekliyorlar.” dedi Daniel, sessizce.
“Ve biz de artık bekleyemeyiz.”
Herşey birden gelişmişti, Samuel dondu kaldı ve hala rüyada hissediyordu kendini ne yaşanıyordu böyle. Daniel onun yüz ifadesinden herşeyi anladı ve en başa dönerek tek tek anlattı. Samuel arkadaşının cümlesi bittikten sonra ha siktir diye çığlık attı, sen delirmiş olmalısın. Sonra dün gece yaşadıklarını düşündü. Oturdu sakince ve tekrar düşündü, bir çeşit psıkolojık sorun yaşıyor olmalıydı ama bilmiyordu ne yaşadığını ve yok artık diye tekrar çığlık atarak tekrar kalktı. Daniel durumu kontrol altına almalıydı ve Samuel i telkin etmeye başladı, sonra durumun ciddiyetinden bahsederek aynayı ona verdi. Aynayı ona vermesiyle birlikte bir ışık süzmesi oluştu. Daniel in yaşadıklarını şuan Samuel yaşıyordu, o ışığa odaklanmış o ışıkta kaybolmuştu resmen, sonra gördü bir refleks ile gözünü kapattı;
Samuel gözlerini açtığında bir tarlanın ortasındaydı.
Gökyüzü kırmızıyla mora çalıyordu.
Uzakta, ağır adımlarla yürüyen bir figür vardı. Sırtında koyu kahverengi bir pelerin, elinde eski bir kitap.
Arkasından gelen üç kişi daha… Hepsinin gözleri Samuel’inkilerle aynıydı.
“Bu… ben mi?” diye mırıldandı. Ama sesi yankılandı.
Adam döndü, doğrudan Samuel’e baktı.
Gözleri canlı değildi ama ruh taşıyordu.
“Dennir’in oğlusun. Carsodenon’un son halkasısın. Biz, sözle koruduk... sen kitapla mühürleyeceksin.”
________________________________________
Samuel titreyerek geri çekildi ama etraf değişmedi.
Şimdi başka bir sahnedeydi: bir mağara.
Bir adam, kitabı taş bir sunaktaki boşluğa yerleştiriyordu.
Taş, kendi kendine hareket etti, kitabı içine aldı.
Yer altından bir ışık yükseldi. Duvarda beliren bir cümle:
“Söz, yazıyla sonsuz olur. Emanet, taşıyanı arar.”
________________________________________
Samuel birden irkildi.
Işık söndü.
Oda karanlıklaşmıştı, aynayı hâlâ elinde tutuyordu. Dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi.
Daniel yanına yaklaştı.
“Ne gördün?”
Samuel gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı.
“Onlar... atalarım... beni çağırıyorlardı. Kitabı... bir yere koymuşlar. Korumuşlar.
Ama şimdi ben bulmalıyım.”
Ayna hâlâ hafifçe parlıyordu.
Ve üstünde beliren tek bir kelime vardı:
“Vardoma.”
Samuel odanın köşesindeki masaya çöktü. Bu kelimeyi daha önce hiç duymamıştı.
Ne Latinceye benziyordu, ne İbraniceye.
Ama içini ürperten bir sıcaklık vardı o hecelerde.
“Bu bir yer mi, sembol mü, kişi mi?”
Daniel sessizce defterini açtı, eski kazı notlarını karıştırdı.
Ve sonra bir sayfada durdu.
Gözleri kısıldı.
“Bak… Roma’daki Santa Vittoria Manastırı’nın altında bir mahzen olduğu yazıyor. Arkeolojik raporlarda Vardoma adı hiç geçmiyor ama… ilginç bir not var:
’Kutsal yazılar kayalık zemine gömüldü. Sözler konuşmaz oldu.’”
Samuel yavaşça ayağa kalktı.
“Kitap... orada olabilir. Ve bu… ’konuşmayan sözler’... mühürlü bir yazıdan bahsediyor olabilir.”
________________________________________
Gece yarısı, Roma’nın dışında terk edilmiş Santa Vittoria manastırına vardılar.
Bina harabe gibiydi.
Ama Daniel’in elindeki ayna, kapıya yaklaştıkça hafifçe parlamaya başladı.
“Bu bizim anahtarımız gibi…” dedi Daniel.
İçeri girdiklerinde sessizlik üzerine çöktü.
Sadece ayak sesleri, taş duvarlarda yankılanıyordu.
Ve sonra… eski bir sunağın arkasında, yere işlenmiş garip bir sembol gördüler.
Carsodenon soyuna ait arma.
Samuel eğildi. Parmağını sembole dokundurduğunda taşlar titreşti.
Zemin hafifçe oynadı.
Bir geçit açıldı.
________________________________________
Taş merdivenlerden inen dar bir tünel.
Duvarlarda unutulmuş yazıtlar.
Ve sonunda — toz kaplı bir oda. Ortasında eski bir masa, üzerinde kilitli bir kitap.
Ama kitap yalnız değildi.
Onu koruyan bir mühür sistemi vardı.
Üç dairesel taş, her biri farklı sembollerle çizilmişti.
Birine dokunulduğunda duvarda eski dilde bir cümle belirdi:
“Bilgiyi açmak isteyen, önce kendine dönmeli.”
________________________________________
Samuel:
“Bu sadece bir kitap değil. Bu… bizi izleyen bir hafıza gibi.”
Daniel:
“Ve açılması için belki de bizim geçmişimizi tanımamız gerekiyor.
Kitap, taşıyıcısına açık. Başkasına değil.”
________________________________________
Odayı terk etmeye hazırlanırken duvarda kendiliğinden parlayan bir işaret belirdi:
S. M. R.
Daniel’in gözleri büyüdü.
“Bu… bir soy arması. Sarminoris’in harfleri…”
________________________________________
3. kişi ile konuşmaları gerekiyordu. Bu çok açık bir yönlendirmeydi. Ataları, tarih ve bu sihir onlar için daha ne yapabilirdi. Sürekli geçmişten gelen bir yardım vardı. Daniel bunu görmüştü ve Samuel e korkuyla tehlikedeyiz sadece biz değil tüm dünya tehlikede ve anlamamız gerekiyor, çözmemiz gerekiyor dedi . ve bunu çok hızlı yapmamız gerekiyor. Samuel öfkeyle ‘ben daha dün sıradan bir öğrenciydim şuan seçilmiş gibi bir şey olduğumu ve dünyanın kaderinin benim elimde olduğunu öğreniyorum, akıl hastanesine yatmadığıma dua et!’
İlk emanetin izine ulaştılar ama açılması zaman alacaktı. Ferr’in soyundan şüphelenen daniel aklına gelenleri Samuel ile paylaşmalıydı.
________________________________________
Daniel, pencereye yaslandı. Gecenin sessizliğinde şehir ışıkları parlıyordu ama onun aklı artık bambaşka bir evrende gezinmeye başlamıştı.
Elindeki defteri yavaşça masaya bıraktı, gözlerini Samuel’e çevirdi.
“Sana garip bir şey söyleyeceğim. Lütfen saçma deme.”
Samuel yorgun bir tebessümle başını çevirdi.
“Beni dün zamanda geriye gönderen ayna saçma değilse, hiçbir şey öyle değildir artık. Söyle.”
Daniel derin bir nefes aldı.
“Ferr. Onun bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Belki de bu yüzden buradayız. Aynı üniversite, aynı yurtta, aynı anda. Sence bu kadar denkliğe kader demez miyiz?”
Samuel sustu. Gözlerini yere indirdi.
“Aslında… Ferr’le ilk tanıştığımda yüzüne bakarken bir his geldi bana. Sanki… tanıyor gibiydim. Ama önceki yaşamdan. Veya rüyadan.”
Daniel:
“O zaman denemeliyiz. Aynayı ona göstermeliyiz.
Eğer o da taşıyıcılardan biriyse… zaman daralıyor Samuel. Karanlık yaklaşıyor.”
‘Evet , deneyelim en fazla kız kafayı yer yada bayılır kalır falan dimi?’ daniel gözlerini devirdi. Bak yarın 2. Dönem başlıyor, kampüste gösteremeyiz ama zaten senle buraya gelir, odada deneyelim işte ikimizede bir şey olmadı onada olmayacak bu kadar tesadüf olamaz bence o !
________________________________________
Ferr, sınıfın kapısından çıktığında bir an duraksadı. Koridordaki kalabalık dağılmaya başlamıştı ama onun zihni hâlâ Samuel’in dün akşamki mesajındaydı.
“Yüz yüze konuşmalıyız. Önemli,” demişti Samuel.
O yüzden şimdi onu görmek hem heyecan verici hem de hafif gergin hissettiriyordu.
Sally’nin koluna hafifçe dokundu.
“Samuel’e gideceğim bu akşam, senin de geleceğini söyleyeyim mi? Belki Matt de ister…”
Sally dudaklarını büktü, kaşları hafifçe kalktı.
“Matt’le sinemaya gidiyoruz. Dolu dolu programımız var. Ama sizde bizimle gelebilirsiniz.’
Ferr hafifçe kıkırdadı. Gözlerini kaçırmadan, cilveli bir ses tonuyla cevap verdi:
“Ben Samuel’in ‘özel konuşma’ çağrısına karşı koyamıyorum. Ne yapayım… merak ettim.”
Sally gözlerini kısarak gülümsedi.
“İyi eğlenceler Ferrita,” dedi takma adla.
“Bir de selamımı söyle. Seni baya özlemişe benziyor.”
Bu lafı bilerek biraz yüksek sesle söyledi.
________________________________________
Samuel, okul avlusunun ilerisinde duruyordu. Omzunda çantası, eliyle güneşi siperlemiş etrafa bakıyordu.
Ferr onu görür görmez hızlandı.
Ayak sesleri taş zeminde yankılanırken çantasının askısı omzundan kayıyordu.
“Matt ve Sally sinemaya gidiyorlar!” dedi nefes nefese.
“Yani ikimiziz!”
Samuel istemsizce gülümsedi. Gözlerini kaçırmaya çalışsa da yüzü onu ele veriyordu.
Arkasından gelen Sally kahkahayı patlattı:
“Ayyy, Ferr seni baya özlemiş Samuel! Suratındaki ışık her şeyi anlatıyor!”
Samuel yüzünü kapatmak istercesine elini alnına götürdü.
O sırada göz ucuyla Daniel’i gördü.
İçinden adeta yalvardı:
Ne olur gel ve beni bu imalı bakışlardan kurtar.
________________________________________
Daniel zamanlamasını hiç bozmadan yanlarına geldi.
“Hadi hadi, geç kaldık,” dedi ciddi bir ses tonuyla.
“Evde biraz... teknik işler var. Bilimsel!”
Ferr başını hafif yana eğdi.
“Bilimsel mi? Yani üç genç bir evde... deney mi yapacaktıkz?”
Samuel:
“Aynen öyle. Biz laboratuvar çocuğuyuz.”
Ama sesi dalgalıydı, şakayı kaldıramayacak kadar gergindi.
Eve girdiklerinde meraktan öldükleri için hemen işlemi yapmak istiyorlardı ve ferr salak bir kız değildi anlamasa da hissetmişti tuhaf bir durumun olduğunu. Yürürken Ferr bir şeylerin değiştiğini hissediyordu.
Evet, çocuklar ciddi davranıyordu ama bu başka bir ciddilikti.
Göz göze geldiklerinde Daniel’in bakışında bir karar anı vardı.
Samuel ise neredeyse hiç konuşmadan yürüyor, çenesini sıkıyordu.
“Ne oluyor burada…” diye düşündü Ferr.
Ama içinde hafif bir ürperme ve merakla bastırdı bu düşünceyi.
“İkiniz de biraz fazla ciddi bakıyorsunuz. Neyin içinde olduğumu söyler misiniz ?” dedi ferr.
Daniel, çantasından aynayı çıkardı.
“Sadece Buna dokunmanı istiyorum.”
Ferr kaşlarını kaldırdı.
“Yani bir ayna bu. Ne olacak ki?”
Daniel:
“Her şey olabilir.”
Ferr aynaya uzandı.
Parmakları cama değdiği anda…
ışık titredi.
Ama Samuel’inkinden farklı olarak, bu kez sadece bir sembol belirdi:
“Δ Sarminoris”
Ferr’in göz bebekleri büyüdü. Eli geri çekmek ister gibi oldu ama durdu.
Ferr:
“Bu… Bu benim soyadıma çok benzeyen bir şey. Ama ben böyle bir kelime duymadım hiç…”
Daniel fısıldadı:
“Çünkü soyunun sesini yeni duymaya başladın.”
________________________________________
O an odada zaman bir anlığına durdu. Ferr, derin bir nefes aldı. Gözleri Daniel’in gözlerinde değildi artık.
Baktığı her şey yabancılaşıyordu.
Kendi elleri, kendi adı, kendi geçmişi.
Başını hafifçe yana çevirdi, sesi titrek ama kontrollüydü:
“Ben... biraz yalnız kalmalıyım.
Hemen değil. Sadece… bunu anlamam için zamana ihtiyacım var. Sakinleşmem gerek.”
Samuel bir şey diyecek oldu ama Daniel başını hafifçe sallayarak onu susturdu.
Ferr kapıyı sessizce kapatıp çıktı.
________________________________________