1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
187
Okunma
Tapınma... Dışarıdan bakıldığında bir ibadet biçimi, bir kulluk göstergesi, bir bağlılık eylemi gibi görünür. Ama içeriği, kaynağı, yönelimi ve amacı sorgulandığında tapınma, çoğu zaman bir alışkanlığın tercih gibi gösterildiği, aklın terkedildiği, vicdanın susturulduğu bir körlüğe dönüşebilir. İnsan önce eğilir, sonra alışır. Sonra eğildiği şeyi kutsar. En sonunda da o kutsadığı nesneye tapar hale gelir. Oysa başlangıçta yalnızca bir teslimiyet arayışı vardır: ya korkudan ya yalnızlıktan ya da bir manevi arayıştan. Ama bu teslimiyet; akılla, bilinçle ve hakikatin rehberliğinde yoğrulmazsa, kolayca bir sapmanın eşiğine gelir.
Bu bağlamda tarihte ibret verici örnekler mevcuttur. Bunlardan en dikkat çekici olanı Hz. Yusuf’un kıssasıdır. Kur’an’da anlatıldığına göre Hz. Yusuf, dönemin Mısır’ında ilim, ahlak ve hikmetin temsili olmuş; halk tarafından önce kıskanılmış, sonra kabul edilmiş ve en sonunda da saygıyla anılmıştır. Ancak onun vefatından sonra gelen nesiller, bir zamanlar önderliğine, adaletine hayran kaldıkları bu hak peygamberi zamanla putlaştırmış; Allah’tan bir başka Yusuf gelmeyeceği bahanesiyle Hz. Yusuf’un heykelini yapmış, ona ibadet etmeye başlamıştır. Böylece hakikatin temsilcisi bir peygamber, farkında olunmadan ifsadın nesnesine dönüşmüştür.
Buradaki sorun bireysel bir cehaletten çok daha derindir. Toplumsal psikoloji, zayıf aklı kolayca kutsallık kisvesiyle uyutur. Halkın tapınma arzusu, bir boşluğu doldurmak isterken çoğu zaman yeni bir zulmün zeminini hazırlar. İşte bu sapkın eğilim, bugün de bambaşka biçimlerde, ama aynı özle karşımıza çıkmaktadır.
Günümüz Lider Kültü, Cemaatler ve Kutlama Ayinleri
Günümüzde, özellikle bazı siyasi liderlerin, tarikat şeyhlerinin veya cemaat önderlerinin etrafında örülen yapılar, adeta yukarıda bahsettiğimiz Yusufî sapmanın çağdaş yansımaları gibidir. Liderlerin doğum günleri, seçilme yıldönümleri, attıkları bir adım bile bir "kutlu yürüyüş" olarak ilan edilmekte; cemaat önderlerinin giydiği kaftanlar, sürdüğü miskler, söyledikleri en basit cümleler "hikmet" diye kitaplaştırılmakta, "kutlu hatıralar" olarak duvarlara asılmaktadır. Bu kutlamalar, bir bağlılık göstergesinden öteye geçip bilinçsiz bir tapınmaya, kolektif bir hipnoza dönüşmektedir.
Sadece fiziksel tapınma değil bu… Düşünsel bir teslimiyet, eleştirel aklın teslim alınması söz konusudur. Lider ne derse doğrudur. Şeyh ne buyurursa hikmettir. Karşı çıkan sapıktır. Sorgulayan bozguncudur. Aklını korumaya çalışan hainlikle suçlanır. Burada artık tercih değil, alışkanlık söz konusudur. Ve bu alışkanlık öyle bir hal alır ki; birey kendi iradesiyle değil, cemaatin ya da partinin ruhuna bürünerek hareket eder. Fikirler liderin gölgesinde erir, bireysellik körelir, hakikat yerine sadakat ödüllendirilir.
Tapınmanın Evrimi Alışkanlıktan İdeolojiye
Başlangıçta "çok seviyorum, bağlıyım, destekliyorum" gibi masum duygularla başlayan süreç, zamanla sorgulanamaz dogmalara dönüşür. Bu kişi artık "lideri" ya da "şeyhi" sadece sevmemekte, Kutsanan, onun yerine düşünmekte, onun adına hissetmekte, hatta onun adına konuşmaktadır. Bu psikolojik aktarımın sonucu olarak, bireyler birer kopya, birer uzantı, birer gölgeye dönüşür. Artık özgür irade, bireysel vicdan, ahlaki muhakeme diye bir şey kalmaz.
Toplumlar işte böylece ifsad olur. Çünkü bireyin düşünce alanı daraldıkça, sorgulama yetisi köreldiğinde, güç merkezleri kutsiyet kazanır. Ve kutsallaştırılan her şey, eleştiriden azade hale gelir. Eleştirilmeyen her yapı ise çürümeye mahkumdur.
Bugün birçok cemaatte, şeyhlerinin yanlışları konuşulamaz. Onlar "görüyordur ama söylemiyordur", "biliyordur ama açıklamıyordur", "hikmeti sonradan anlaşılır" gibi ön kabullerle korunur. Aynı şekilde bazı siyasi liderler, yolsuzluklarla, adaletsizliklerle, liyakatsizliklerle suçlansa da; halkın bir kesimi tarafından hala "reis-Kral", "devlet baba", gibi kavramlarla "kurtarıcı" diye sahiplenilmektedir. Çünkü artık mesele gerçeklik değil; inanç, sadakat, ve duygusal bağlılıktır.
Kutlamalar Toplumsal Hipnozun Ritüelleri
Bir lidere ya da şeyhe bağlı yapılar, toplumu kutlama ritüelleriyle uyuturlar. Bu ritüellerin amacı, aslında düşünceyi bastırmak, sorgulamayı unutturmak ve aidiyeti canlı tutmaktır. Liderin doğum günü bir “milli bayram” gibi kutlanır. Şeyhin evliliği bir “kutsal izdivaç” olarak lanse edilir. Onların en sıradan adımları bile "hikmet" diye pazarlanır.
Bu noktada toplum, hakikatin peşinden değil; duygusal doyumun, güven hissinin, bir yere ait olma duygusunun peşinden gitmektedir. Ve bu durum, ahlaki çözülmenin, vicdani çöküşün, kurumsal yozlaşmanın en güçlü zeminlerinden biridir. Çünkü toplumu yönetenler eleştirilemediğinde, yanlışlar düzelmez; hatalar büyür, adaletsizlik yaygınlaşır ve ifsad kurumsallaşır.
Yusuf’un Gölgesi- Dün Put Olan Bugün de Putlaştırılıyor
Hz. Yusuf’un ardından gelenlerin yaptığıyla, bugün bazı şeyhlerin türbelerinde yapılanlar arasında zihinsel bir fark yoktur. Dün, Yusuf’un heykeline dokunanın şifa bulduğuna inanılırdı. Bugün ise şeyhin bastonuna, hırkasına, seccadesine dokunmakla "feyiz" alınacağına inanılmaktadır. Dün Firavun’un “ben sizin en yüce rabbinizim” demesine alkış tutanlar vardı; bugün ise “liderimiz hata yapmaz, o en doğrusunu bilir” diyerek onu aklayan kitleler mevcuttur.
Bu tarihsel döngü, bizlere şunu açıkça göstermektedir: Tapınma, alışkanlıkla başlar. Ama bu alışkanlık, sorgusuzluğa evrildiği anda tercihi yok eder. İnsan artık istemediğini bile fark edemez hale gelir. Ve bu en büyük kölelik biçimidir: Zihinsel kölelik.
Kurtuluş Nerede?
Kurtuluş, ancak bireysel bilinçlenme ve kolektif sorgulamayla mümkündür. Hiçbir lider kutsal değildir. Hiçbir şeyh hatasız değildir. Hiçbir cemaat, mutlak hakikatin tek temsilcisi değildir. İslam’ın özü akıldır, hikmettir, adalettir. Ve en önemlisi tevhiddir: Yalnız Allah’a kulluk etmek.
Toplumlar, bu ilkeye döndükleri oranda arınır. Aksi takdirde bir gün şeyhi göklere çıkarır, ertesi gün onu heykel yapar; bir gün lideri alkışlar, ertesi gün onun mezarında medet umar hale gelir. Oysa insanı insan yapan; sorgulama cesareti, hakikate sadakat ve kula kulluk etmeyi reddetme iradesidir.
Erol Kekeç/21.12.2024/Sancaktepe/İST