2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
224
Okunma
Rengin rüştü vardı ya da yok aslında mevsim gibiydi her renk: değişken ve kimi zaman baştan çıkaran.
Sözcüklerdi ve de renklere eşlik eden tıpkı şairin parmağına dokunan bir kelebek gibi acıları kurşunluyordu o d/okunuş.
Acının resmini çizen titrek bir tükeniş saklıydı belli ki gün de ömür de acının müridiydi.
Sesler kesildi önce sonra soluğu kesildi tanrıların ve paralel evrenlerin ve işte bekledi şair, evraka demenin de muadiliydi şiirler.
Şiirler geçmedi kursağından meleklerin çünkü kanatları yorgundu ve mecali yoktu yutkunmak adına.
Şehrin tavus kuşuydu belki de kepaze şiirler ve şiirlerin baş tacı aşk.
Bir törene dönüştü zaman ve zaman bile aşka yenik düştü.
Sözlenen şafak ve gece günün başını b/ağladı ve yollara döküldü insanlar: bir dünyadan diğerine idi yolculuk ve muradı dillenen her şair kendi kozasını ördü ne de olsa başka bir evrenin ç/ağrısına şahitti tümden gelen ruhlar, sen kazan ben kepçe saldılar tüm duyularını.
Esaretin bekçisi iblis.
Mukozasında çatlak olan bir tanrı belki de yoldan çıkan şiirlerin kökünü kazıdı.
Aşkın hatırına çöreklendi sözcükler hele ki o soru işaretinde saklı sırlar yok muydu?
Şairin ufku idi bir sonraki masal.
Masalın nutku tutuldu bu kez ne de olsa şairdi sözcükleri ve aşkı şiar edinen lakin sönen bir ışık gibi söndü de feri aşkın.
Ruhun şaşkın mizacına tünedi kuşlar ve misafir ettiler şarkıları hele ki çer çöpten yaptıkları o mabet yok muydu?
Yol bilmez iz bilmez masallar dile geldi ve şehir kocaman bir rahmete dönüştü.
Şiirlerden bina yapmıştı Tanrı ve binalardan yuva ve yuvalardan kahin kuşlar uçuşa geçti.
Kainatı sahiplenmişti duygular ve şairin kayıp pabucu esrarını koruyordu.
Bir masaldı madem hayatın nüvesi ve istikrarla sevdi kuşlar ve melekler yeniden görev başına döndü ve elbet çığlıklar yükseliyordu binalardan.
Penceresi olmayan bir eve ev denmezdi ve aşkın barınmadığı yüreğe de yürek.
Küredikleri ihaneti uzay boşluğuna döktü çalışkan ruhlar ve şairin inşa edeceği yuvaya tonlarca ağırlığında tuğla taşıdılar yine de eksik olan bir şeyler vardı çünkü şair küsmüştü en çok da kendine. Sözcükler misafiriydi yüreğin hem de yatılı misafir lakin şair onları doyurmuyordu ve günden güne zayıfladı sözcükler elbette iksiri aşktı hikayelerin ve şiirlerin lakin zaaflarına yenik düşen kimse şairin hayallerini ve kalbini bir kez çalmış ve geri getirmemişti.
Aşka susayan evren.
Çatısı akan kaçak şiirler şehri.
Uçmayı unutan kuşlar.
Ve kendini unutan şair.
Göğe kement atan göçmen kuşlar artık göç etmeyecekti bu üzgün yürekten ve bağdaş kurdukları her masal nihayetinde şairin gerçeği olacaktı.
Aymazlığında yalnızlığın fitne fücurdu madem ölümsüzlüğün ilanı.
Aşkın yakamozlarında sürünen düşler mademki gerçeklerin gölgesi idi.
Sözcüklerin kıvrandığı ve aşkın artık adının dahi anılmadığı.
Şehre ve sözcüklere gereken bir düş prensiydi şairin kalbini çalacak bir izdihamdı belki de duyguların resmigeçit yapması gereken.
Karaborsaya düşmüştü bir kez mutluluk ve çığlığı kesilmişti sevinçlerin.
Renkler de kırgındı ve boyalar da kurumuş ve karartılar hakimdi şehre ve şaire ve tüm kuşlar karanlığa hapsolmuş yarasalar gibi gün ışığına hasretti.
Paralel evrenlerde doğan güneş yolunu kaybetmişti bir kez ve Tanrı da umudunu kesmişti bu içi geçmiş şehirden nihayetinden her şey olacağına varırdı, demekse boşa kürek çekmekti.
Sözcükler kabristan yolunu tutmuştu bir kez ve her gün ölü şiirler mezarlığına defnedildi yazılmayan ve unutulmuş tüm şiirler hem ağlıyordu hem de sonsuzluğa sefere çıkıyordu ve muradı dillenmiyordu artık kimselerin.
Gecenin dahi tükenmişti gücü ve güneşi o, bile özlemişti ve özlemin yükü ağır gelmiş olacak ki…
Bir güneş peyda oldu ansızın günün birinde ve güller açtı gökyüzünde.
Hurafeler kundaklanmıştı ve nihayetinde gün yüzü görmeye adaydı şehir ve ışıkları az da olsa yanmaya başlamıştı.
Ölü şiirler mezarlığına yolu düşen bir yabancı müridi şiir dünyasının nasıl da merak etmişti bu unutulmuş şiirleri yazan şairin dünyasını ve bir avazda gelmiş konmuştu şehre ve gel-git akıllı kalan şiirler hala mızmızlanırken bir dize yazdı ve sundu gizemli yabancı ne de olsa şair kimliği ile dokunulmazlığını ilan etmişti bir kez evrende.
Unutulmuş tüm şiirler bu dizeyle açtılar gözlerini ve sözcüklere yetiştirdiler yeni kurtarıcılarını lakin pek de razı gelmeyecek gibiydiler ne de olsa üzgün şairdi onların sahibesi ve sahip çıkacak ilk ve son kişi lakin şair o kadar inancının yitirmişti ki aşka ve güvene…
Ve şahika dile geldi:
‘’Gidip uyandıralım şairimizi mutsuzluk uykusundan ve sahip çıkalım uyuyan tüm sözcüklere ve hep bir ağızdan da çağlayalım ki gün yüzüne çıksın şairimiz. Biz ona borçluyuz ve sonsuza kadar da sahip çıkacağız şairimize. Sevsin sevmesin ve varsın yeniden aşık olmasın biz el birliği ile yeniden şiir yazmasına yardımcı olacağız.’’
Oysaki gizemli şairin hiçbir art niyeti yoktu ve sırf merakından gelmişti şiirler ülkesine hele ki duymuştu madem bir kez şairin gizemini sadece onu yakından tanımak istiyordu.
Ve kapıyı aldı ilham perisi önce lakin kapı açılmadı.
Sonra sözcükler uyandı uykudan ve hurra gittiler kapısına şairin.
Yine açılmadı.
Son bir kez daha deneyeceklerdi ve gizemli şairin yazdığı o tek dize ile gideceklerdi kapısına şairin ve gittiler de.
Yine açılmadı kapı.
Gizemli şair merakına mademki yenik düşmüştü bu mutsuz şairin ve gidip dayandı kapısına ve tüm gücüyle dile getirdi yazdığı o tek dizeyi ve anında açıldı kapı ve cebinden çıkardığı şairin kayıp pabucunu da ayağına geçirdi.
Tüm şehir o tek dize ile yeniden doğdu ve uyandılar mutsuzluk uykusundan. Tanrılar yedi gün yedi gece aşkın bayramını ilan ettiler ve tüm nikâh şekerlerine de o tek dize eşlik etti, yaralı şairi yeniden hayata döndüren ve aşka inandıran lakin bu, tek dize sonsuza kadar şehrin ve sevdalı şairlerin ve tüm sözcüklerin bir sırrı olarak kaldı ve Tanrı katında mukaddes addedildi.
Ne de olsa ne de olsa…
Aşktı tüm kainatı kurtaran ve kimse de asla bilmedi mutsuz şairi yeniden aşka inandıran dizeyi ve tüm evren aşkla ve şiirle kutsandı ve rahmetin en büyüğüne denk düşen tüm âlem bir kez daha inandı aşkın mucizevi gücüne.
5.0
100% (5)