0
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
300
Okunma
________
Bir zamanlar köylerin en güzel kokusu, sabahları bahçelerdeki çiçeklerin ıslak toprağa karıştığı o ferah huzur, insanlar arasında yayılırdı. Şimdi nereye gitsek, toprak kokusu kaybolmuş; yerini asfalt, beton, metal ve hız almış. Huzur, artık yalnızca bir anı gibi taşınır ceplerimizde.
Göç
Göç bir terk ediş değildir sadece. Bazen suskun bir çığlık, bazen yırtık bir çuvalda taşınan geçmişin kırıntısıdır. İnsan, kökünü yanında taşıyınca nereye gitse orası vatan olur derler; oysa çoğu zaman göç, ne valize sığar ne kalbe.
Bir sabah uyanırsın, yaşadığın toprak seni doyurmaz. Çocuklarının gözlerinde kurumuş bir ekmek kabuğu gibi bir gelecek belirir. O zaman yola düşersin. Bazen şehirden köye, bazen köyden şehre… Bazen doğudan batıya, bazen sınırların ötesine. Her göç, geride bir ana ocağı bırakır; her yeni durak bir tutunma çabasıdır.
Ama nereye gidersen git, geçmişin ayak izleri taş gibi ağırdır. Göç, yalnızca coğrafi bir yer değişikliği değil; bir insanın içindeki yerinden ediliştir. Köklerinden koparken, toprağın dilini unutur, sesini içinden fısıltıyla duyarsın artık. Çünkü çoğu zaman göç, tutunamayanın değil, tutunmak zorunda kalanın hikâyesidir.
Trafik
Ve o çaba, her sabah trafiğe dökülür. Trafik sadece arabaların sıkışması değildir. Hayatların düğümlenmesidir kırmızı ışıklarda. Bir baba minibüste uyuklarken rüyasında memleketini görür, bir çocuk serviste montunun cebinde harçlığını sımsıkı tutar, bir kadın kalabalık otobüste içindeki göçü taşır, kimseye çaktırmadan.
Trafik, şehirlerin sabah duası gibidir; herkes kendi dileğini taşır içinde. Ama şehirler... Göçle büyürken planlanmaz, planlanmadıkça kaosa dönüşür. Yollar daralır, sabırlar da. Asfalt çatlar, insan siniri de. Binalar üst üste dizilir, insanlar alt alta. Ve sabah 07:00 ile akşam 20:00 arası, milyonlar aynı noktadan aynı çıkmaz sokağa girer.
Her araç bir hayatı taşır, her korna çığlığa karışır. Kornalarla büyüyen çocuklar, egzozla büyüyen ağaçlar vardır bu ülkede. Trafik artık sadece fiziksel bir sıkışıklık değil, bir ruh hâlidir: insanların birbirine çarpıp geçerken hiçbirine değmemesidir. Herkes bir yere yetişmeye çalışır ama kimse kimseye varamaz.
Bir Şehirdeki Yabancı
Göç, bir şehre eklenen yeni renkler, sesler, yüzler gibi gelir. Ama bir zaman sonra, sokaklar tanımadığımız ayak sesleriyle dolarken, biz de kendi evimizde yabancılaşırız. Göç edenin kimliği, geçmişin anılarıyla şekillenir ama zamanla o da şehrin taşları gibi silikleşir. Bir sabah kalktığında, nehrin geçtiği yeri dahi hatırlamazsın. Çünkü şehir artık akmaz; yutkunduğun her an gibi boğazında düğüm olur.
Ve insanlar…
Ne doğdukları yere dönebilen, ne vardıkları yere varabilen. Yolda kalanlar. Sabah evinden çıkarken umutlanan ama akşam dönüş yolunda o umudu egzoz dumanına karışmış bulanlar.
Sonuç: Kalabalık Yalnızlık
Göç ve trafik, sadece yollarla ya da yer değiştirmekle alakalı değildir. Bir halkın içsel yolculuğudur bu. Yaşam mücadelesi, kaybolan zamanlar, eksik kalan hayatlarla yazılmış sessiz bir tarih. Her sabah yeni bir göç başlar bu ülkede; kimisi sırtında geçmişin yüküyle, kimisi umut sandığını koltuğunun altına sıkıştırmış. Ama hepsi yolda… Bir yerden bir yere, bir hayalden başka bir hayale.
Yine de umut ediyor bu halk.
Bir kavşakta yeşil ışık yanacak diye bekliyor.
Köyden şehre göçerken, şehirden hayata bir çıkış yolu buluruz sanıyor.
Ama biz biliyoruz:
Bu sadece göç değil.
Bu, bir ülkenin kalabalık yalnızlığı.
Bu sadece trafik değil.
Bu, adil olmayan sistemin hepimizi aynı yolda oyalaması.
Ve belki de…
Aşk burada başlıyor:
Birbirimize yabancılaştığımız yerde,
Bir göz göze gelişin, bir selamın, bir gülümsemenin hâlâ mümkün olmasında.
Çünkü biz, bu trafiğin içinde değil,
Bu yorgun halkın yüreğinde kaybolduk.
Peri Feride ÖZBİLGE
09.06.2025