0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
157
Okunma
BİLANÇO
Ölümü hiç bu kadar sevip arzulayacağımı sanmıyordum.
Gece yatmadan önce, günün muhasebesini yapmış, gider hanesinde hiçbir konuda ve hiçbir şekilde ne aileme, ne çevreme, ne doğaya, ne de zaman sayacına borçlu olmadığımı tespit etmiştim. Bilakis, aile, çevre, doğa ve zamandan alacaklı olduğumu gelirler hanesine kaydederek, hayatımın ve o günün bilançosunu kapatmış, vicdan rahatağıyla yatağıma gitmiştim.
Başımı yastığa koyduğum anda hemen uyuyacağım düşüncesiyle yatağıma girdim. Ne var ki, bir şeyler yolunda değildi. Ne zaman geçmek biliyordu, ne de ben uyuyabiliyordum. Yatakta debelenmekten çarşaf falezler gibi buruş buruş olmuş, yastığımla adeta kavgaya tutuşmuş, arada bir yorganı üstümden atıp, sonra üşüdüğümü hissederek başıma kadar çekip örtünüyordum.
Nihayet ezan gecenin sessizliğini bozarak, yastığımla yaptığım kavgaya aracılık yapmış ve huzur içinde uyuyacağımı düşündüğüm yatağımdan ayırmıştı.
Yatağımda yangın çıkmışcasına fırlayıp, banyoya koşmuştum. Neydi bu yaşanan, ne oldu, neden uyuyamadım sorgusunu yaparken, giderek nefes almakta zorlanıyor ve gözlerim ha yağdı ha yağacak gibi doluyordu.
Lavaboya yaklaştım ve hemen aynaya baktım. Gözlerim öylesine doluydu ki, aynada kendimi sisler içindeymiş gibi görüyordum. Elimi uzattım ve musluğu açarak avuçlarımı hınca hınç suyla doldurup yüzüme çırptım. Şu ile birlikte kara bulutlarla dolmuş olan gözlerimden iyot kokulu yaşların da aktığını hissettim. Musluğu kapatıp havluya uzandım. Elimi yüzümü her ne kadar kurulamaya calıştıysam da, gözlerim, debdebeli akan Fırat gibi akmaya devam ediyordu. Her nefes alışım boğazıma düğümleniyordu!
Bir an önce evi terkedip, ailemden, çevremden, eş, dost, her kim varsa hepsinden uzaklaşmak istiyordum.
Alelacele yatak odama dönüp, pijamaları çıkartıp kıyafetlerimi giyerek, evden çıktım.
Avlu kapısına varıncaya kadar ne oldu, niçin dışarıdayım ve ben bu saatte nereye gittiğmi dahi bilmiyordum.
Sokağa çıktığımda yön tayin etme yetisini kaybetmişcesine çıktığım sokak nereye bağlanıyor ve ben hangi yöne, nereye gidiyorum farkında değildim. Bir ara zaman kavramı diye birşey olduğunu hatırladım ve kolumdaki saate baktım.
Saat; 05, 45’i gösteriyordu. 12 yıl önce bıraktığım sigaranın nikotin kokusunu genizimde hissettim. Sigara alabilmek için uzun bir süre bir tekel büfesi aradım. Neyse ki o saatte hiçbir tekel büfesi ve markete rastlamadığım gibi, açık olması da mümkün değildi zaten.
Nereye gittiğimin farkında olmadan, iki-üç saat kadar bilinçsizce hem ağlayıp, hem yürümüşüm.
Yanımdan geçen bir tren sesiyle birlikte Küçükyalı’da Marmaray’a yakın bir yerde olduğumu farketmiştim.
Uyurgezer değilim. Birgün öncesinde herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamıştım. Aksine ayın ikisi olması sebebiyle, maaşım, ikramiyem yatmış, kiracım ev kirasını dahi hesabıma yatırdığını telefon ederek söylemişti. Yani beni vicdan muhasebesi yapacak herhangi bir durum söz konusu olmadığı gibi, ekonomik sorunlarım da yoktu ama benim bugün yaşadığım sıkıntıyı mutlaka kendime izah etmeliydim.
Küçükyalı merkezinde mis kokulu hanımeliyle sarılı bir kemerin altından geçerek, küçük bir parka girmiş, Anadolu kilim motifleriyle süslü masa ve minik tabureleri olan bir çay ocağının önüne oturdum.
Sipariş etmeden önüme konulan sıcacık çayı yudumlarken, dünden bugüne neler oldu, neler yaşandı, neden uyuyamadım, evden uzaklaşmama sebep neydi, diye kendimi bir kere daha sorgulama fırsatı buldum.
Bütün yaşamımı bir film şeridi gibi geriye sarıp tekrar tekrar gözden geçirdim!
Gecmişimle ilgili seyrettiğim bu filme; hiçbir kimseye, hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple ne maddi ne de manevi borcum olmadığını gördüm.
Peki beni böylesine rahatsız eden şey neydi? Neden bir geceyi uykusuz geçirmiş ve bilinçsizce evden çıkıp kilometrelerce yolu kat edip Küçükyalı’ya kadar gelmiştim?
Geçmişimi sorgulama neticesinde nihayet şunu farketmiştim; Efkan adaletlidir. Efkan, ailesine, eşine dostuna vefalıdır. Efkan kadirşinas ve saygılıdır. Efkan kimsenin hakkına tecavüz etmediği gibi, bazen kendi hakkından da feragat etmesini bilir! Efkan beklentisizdir!
Peki öyleyse Efkan bir taş ya da fotosentezle yaşayan bir bitki ya da bir ağaç mıdır?
Elbette hayır!
Efkan’ın da bir beklentisi var ve o beklenti yine menfi bir beklenti değildir.
O beklenti; maddi veya manevi olarak yaptıklarından dolayı değil. Kişilik hakkından doğan, Saygı, vefa, gibi beklentidir!
Nihayet anladım ki, hayatımda hergün aynanın karşısına geçip, aynaya bir "T" cetveli çizerek bir tarafa yaptıkları iyilik ve güzellikleri, diğer tarafa ise, kötülük ve hatalarını yazarak günlük bilanço çıkaran Efkan’ın Yaşam dediğimiz işletmede hep zarar etmesi ve nihayetinde iflas etme noktasına sebep olmuş olabilir! Bu sebeple de yaşamın anlamsız olduğunu ve ölmek istediğimi arzu etmişimdir muhtemelen!
GELSİN AZRAİL
Ve ben
geceden kalma düşlerle
hala uykusuz
hâlâ sokaktayım
neden niçin
neyi yada kimi aradığımı bilmeden dolaşıyorum
ne içimdeki boşluğu doldurabiliyorum
ne de koca evrende kendimi bulabiliyorum
bilenler var elbet kendini
sahi ben neyim
ben kimim
neden etrafıma sarılmış örümcek ağı gibi bir dünyada debeleniyorum
sakın misyon yüklemeyin
omuzumda hayatın ağır yükü
artık bir sevabı bile taşıyamıyorum
hep kendimi sorguladım
ve sorguluyorum
yığın yığın kümelenmiş cevapsız sorularla
artık zeki sandığım ben çok yoruldum
artık yaşamak istemiyorum
elveda hayat
elveda yaşam
elveda sevdiklerm
ve sevenlerim
bir an önce azrail gelsin de gideyim diyorum!
Efkan ÖTGÜN