0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
234
Okunma
Jale ve Jülide yarım saat sonra şehir merkezinde dolaşıyorlardı, marketten ve eczaneden alınacak eksikleri tamamlayıp, eski ama şirin bir pastanede oturmaya karar verdiler. İçeride klima olması iki genç kadını orada oturmak için ikna etmeye yetmişti. Pastel sarı tonlarla kaplı duvarlarda, gazeteden kesilmiş pastanenin ne kadar meşhur olduğunu anlatan parçalar yer alıyordu. Ahşap çerçevelerdeki gazete parçaları bile eskimiş ve sararmış olduğundan, pastanenin bilinmeyen tarihi merak uyandırıyordu. Ahşap vitrindeki pastalar leziz gözüküyor, tatlılar birbiri ile yarışıyor, müşterileri kararsız bırakıyordu. Boş buldukları ilk masaya yerleştiler, havadan sudan konuşuyor, çoğunlukla sessizce çaylarını yudumluyorlardı. Jülide, “O kadar tatlı arasından bu tatsız tutsuz şeyi mi seçtin.” derken Jale’nin tabağına küçümseyen bir bakış attı. Jale kararlı bir ses tonuyla, “Neden tatsız olsun? Muhallebi işte. Krem karamel kadar tatlı değil ama sakızlı bir muhallebi.” Tabağını ablasına kibarca yaklaştırarak, “Tadına bak, güzel mi?” diye sordu. Jülide nazlı bir hareketle tattıktan sonra gözleri büyülenmiş bir şekilde parladı, “Mmm, tadı çok güzelmiş. Sade bir muhallebi sanmıştım… Sakızlıymış…” Jale önüne çektiği tatlısını yemeye devam etti. Jülide, “Asıl sen benimkine bak. Bayılacaksın.” kaşığına aldığı krem karameli Jale’ye uzattı. Jale o anda pastaneye giren uzun boylu esmer adamı hemen tanıdı. Bu adam Bade Teyze’nin torunuydu. O anda kapıya arkası dönük şekilde oturan ablası, “Nereye bakıyorsun öyle?” diyip başını çevirdi.
Pastanenin tek çalışanı müşterilere yardımcı olurken, Mete vitrindeki poğaçalara ve içeriye göz gezdiriyordu. Biri ona bakıyordu, bakışını üzerinde hissettiği her kimse gözlerini ona doğru çevirdi. Jale’yle göz göze gelince, tebessüm edip yavaşça ona doğru yürüdü. Uzaktan selam verirken gür bir ses tonuyla, “Merhaba, nasılsınız?” dedi. Jale gülümserken ayağa kalkıp, onun olduğu tarafa yürüdü, iyice yaklaşınca, “İyiyim, sizi sormalı?” Mete, “Ben de iyiyim, ne yapıyorsunuz?” Bade, “Ablamla oturuyorduk...” Mete sıranın ona gelmesiyle, “Bir dakika.” deyip o tarafa döndü, “Zeytinli açmalardan bir tane alabilir miyim? Jale, bir şey ister misin?” “Yok, teşekkür ederim. Ben masaya geçiyim.” Mete, “Bir dakika bekle, sana bir şey soracaktım.” Jale durup, meraklı bakışlarla ona döndü. Mete, “Bu akşamüstü bize geliyorsunuz değil mi?” “Evet, geleceğiz tabii ki. Bade teyze nasıl oldu? Umarım daha iyidir. Sabah tekrardan tansiyonuna baksaydınız.” dedi. Jülide pastane vitrininin oraya gelmiş, uzaktan onları kesiyordu. Mete onu görmedi, o sırada Jale’ye gülümseyerek, “Sabah baktım merak etmeyin, her şey yolunda. Şimdi annemler de geldiler, onunla ilgileniyorlar. Size afiyet olsun. Benim gitmem gerek, bu civarda halletmem gereken bir kaç işim var.” dedi. Jale gülümseyerek, “Görüşürüz, iyi günler.” dedi. Jülide onun uzaklaşmasını bekleyip, “O kimdi?” dedi. Jale “Bade Teyze’nin torunu Mete.” dedi. Jülide etkilenmişti, “Mete demek… Bu nasıl bir karizma böyle? Bu çocuğa yakışıklı demek az kalır… Başlı başına bir afet!” Ablası bariz bir şekilde dalga geçiyordu, iyice abartarak ekledi, “Pastaneye girdiği anda herkes ona baktı, fark ettin mi? Bu çocuğa yürüme kızım, koş, koş!” dedi. Jale, “Abla saçmalama istersen, daha dün tanıştık.” dedi. Jülide şaşkındı, “Dün mü? Bu ne hız! Nereden çıktı bu çocuk?” dedi. Jale, “Nereden çıksın, Bade teyzelerden çıktı.” başını kaldırıp gülümsedikten sonra yavaşça masaya doğru ilerledi. Sandalyesine otururken, “Sen ne diye geldin? Ne güzel konuşuyorduk.” Jülide, “Ne biliyim? Ben ona mı geldim sanki… Tatlılara bakıyordum.” Jale ablasına pes dercesine şaşkın bir bakış attı, “Krem karamelin üzerine mi?” Jülide, “Ne olmuş yani… Evet.” derken hiç inandırıcı gözükmüyordu.
5.0
100% (1)