1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
69
Okunma
Ve dönüşü olmayan bir yolculuğun arifesinde geldim işte. Unutmadım, bıraktım bir yerlerimi, bir şeylerimi geldim işte.
Yoksa görmek istediğin ben değil miydim! Yoksa yüreğim değil miydi gözlerinin daldığı gökyüzü. Hani zaman bende bitiyordu? Hani sen en çek beni seviyordun.
Bak işte, yine senli hülyalardayım. Yine başucumda senin hatıraların… Senin hiçbir zaman gelmeyeceğini/gelemeyeceğini bildiğim halde ben hala sana gelen yollarda, yolculuklardayım ve geldim işte yüreğimin kopan parçalarını toplamadan, beni ölüme terk ettiğin bu kente yağmurlar yağdırmadan.
Zaman hep sana akan bir nehir. Durduramıyorum sana esen bendeki bu rüzgârları. Kalbimden geriye bir kan nehri sende coşuyor hep. Beynimde sana dair ne var hep gökyüzü sahnemde. Bilmem ki buzları eriten gülüşün hala durur mu? Bana yasaklı kent gibi yüreğini kimlere başkent oldu ey yar!
Şimdi yine yoksun, hiçbir zaman olmadığın gibi… Yasaklımsın ve hasretinden kuruduğum. Beni çekince gönül sahneden, bedenin kimlere konuk oldu ey yar! Artık haramdır bana senin nefes aldığın şehirde yaşamak… Çekip geldim ama gitmelerim meşhurdur, bilirsin yar...
Bak, ömrümü yollarına serdim. Herkes bin severken ben sadece bir sevdim, seni sevdim. Oysa sen hiçbir zaman duymadın çığlıklarımı. Gel dedim; şehir sen koksun istedim. Saçların çiçeğine kıyamadığım bahçem olsun, yüzün bakmaya doyamadığım gökyüzüm…
Yüreğimde volkanlar cirit atmakta. Gözümden ateş püskürmekte. Hiç olmayacağını bile bile bu kalem hala niçin seni yazar ey yar! Aç mısın, açıkta mısın? Gözlerinin içinde eriyen bu gül yüzlü çocuk bana ihanetinin adı mı? Niçin aklım hala sana çalışır? Niçin adımlarım hala sana varmak için sabırsızlanır? Mesaisi yok mu bu tükenişin? Dur durak bilmez mi bu yüreğim?
Vatansız cümlelerim en çok sana akıyor. Kalemim ilk durak sana geliyor, sende çağlıyor. Gökyüzüm şahit ki ben her an, her dakika sendeyim; sana geliyorum ey yar!
Kızma! Ben çok denedim uzaklardan sana kızmayı. Olmadı, olmuyor. Ne sen geliyorsun; ne ben ölüyorum, sesim uçurumlara çarparken. Artık uçurumlar da benli sensiz… Bir ben varım, yüreği kayalıklardan yuvarlanırken ölmeyen… Hiçliğe haykırmanın hesabını tutamadı aşk sarhoşu beynim ama nafile. Ben duvarları parmaklarımla kanatırken bana kala kala sicili bozuk bir sevda kaldı geriye. Oysa küçücük ellerine yıldızları tutuşturmak vardı. Saçlarının kokusunu çekerken içimdeki cennetim olurdum yar! Yoksa cehennem kadar sıcak yüreğinde ben yok olurum diye mi gittin? Senin sözlüğünde gelmek nedir yok mudur ey yar?
Ben en çok yıldızları seyrederken özlüyorum seni. Karanlıklar yoldaşım oldu. Her gece yürek meyhanemizde bir kadeh hüzün içerek anıyoruz seni.
Karanlık güneşe kızgın, ben de sana. Ne mevsimler geldi geçti. Beni hala aynı yara kanatır. Hala aynı sevda başucumda.
Gözlerim buğulu, gökyüzüm hep yağmurlu. Her sözcüğe senden bir şey yüklüyorum diye cümleler bıktı benden. Alnımın değdiği seccadem en az sesimin ulaştığı dağlar kadar sana kızgın.
Fırtınası dinmiyor yüreğimin. Niçin suskunsun diyorlar, çığlıklarımın içindeki her şeyi paramparça ettiğini bilmiyorlar.
Susmasam karanlık korkar güneşimden. Susmasam ay ızdırabından ölür. Bir sevdalının hüznünü anlamak için kor ateşlerde yanmak mı gerekir ey yar?
Ben susmayı becerirken sen ardında bıraktığın kıyameti marifet mi bilirsin? Ben gözünden kan damlayan hüznümü, şerbet diye göğe yaslanıp güneşi tırmalarken içmişim! Senin kıdemli cehennemin benim az bulutlu gözlerime bakar. Ben bu kızgın ateşte bir kez de senin için ağlamaz mıyım ey yar? Gökyüzümden boşalırken yağmur, yüreğini ıslatmadan durur muyum yar! Gözlerine damlayıp ölümlerden ölüm beğenmeden uslanmak nedir bilir miyim ey yar?
13.03.2013
Ethem BABRAK