0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
151
Okunma
Bir Ömrün Diploması: Yaşar ve Sare Aktaş’ın Bilgelik Üniversitesinden Dersler
Aydın sokaklarında, mikrofonun ucunda hayatın en sade haliyle dile geldiği bir ana tanık oluyoruz. Görüntüde ne gösterişli cümleler ne de uzun akademik unvanlar var. Yalnızca bir kadın ve bir adam: Sare ve Yaşar Aktaş. Sorulan soru basit: “Maddenin üç hali nedir?” Ama verilen cevaplar, maddenin değil, hayatın hallerini anlatıyor sanki.
Sare Teyze’nin sesi, zamanın içinden süzülüp gelen bir ninni gibi. “İlkokul mezunuyum ama soranlara Yaşar Aktaş Üniversitesi mezunuyum diyorum,” derken neşeli bir kahkaha eşlik ediyor söze. Fakat o kahkaha, yılların yorgunluğunu, yaşanmışlığın bilgeliğini ve sadakatin zarafetini taşıyor içinde. Mizah burada bir kalkan değil, bir taç gibi duruyor başında. O sözde bir kadın, bir eş, bir anne ve bir yol arkadaşı olarak kendine kurduğu dünyayı, gülümseyerek sunuyor izleyiciye. Bu gülümseme, hayata dair hiçbir şikâyeti olmayan bir ruhun sessiz bir zaferi gibi.
Yaşar Amca ise sade, suskun ama gözleriyle anlatıyor her şeyi. Elleri birbirine kenetlenmiş, ağzından dökülen kelimeler kısa, ama bakışı uzun. O bakışta bir ömrün ağırlığı var; alın teriyle sulanmış topraklar, sabırla örülmüş günler, birlikte atlatılan fırtınalar… Belki çok konuşmuyor ama suskunluğu dahi anlam dolu. Çünkü bu ikili, kelimelere değil, yaşanmışlığa yaslanmış bir hayat sürmüş.
Bu röportaj bir belgesel değil ama hayatın belgeselidir. “Biz 59 yıllık evliyiz” dediklerinde, rakamın ardındaki mevsimler, mektuplar, küslükler, barışmalar, birlikte içilen binlerce bardak çay gözümüzün önünde canlanıyor. Günümüzde ilişkiler hızla tükenirken, bu iki insanın yanında zaman duruyor gibidir. Modern çağın sabırsız ruhuna inat, onlar kendi yavaşlığında bir tür bilgelik geliştiriyor.
Onların üniversitesi ne bir bina, ne bir kampüs. Yaşar Aktaş Üniversitesi, bir eşin adında kurulmuş sembolik bir okul değil; yılların imtihanından geçerek edinilmiş hayati bir diploma. Bu üniversitede müfredat; sabır, emek, vefa ve mizah üzerine kurulmuş. Ve belki de bu yüzden bu iki insanın hayatı, izleyen herkese içsel bir bilgelik sunuyor. İnsan olmanın kimyasını çözmüş gibiler. Ve bu yüzden her kelimeleri ders niteliğinde, her bakışları bir kitap gibi okunası.
Röportaj sona ererken, ekrana yansıyan son gülümsemeler, izleyenin içinde tatlı bir hüzün bırakıyor. Çünkü biz o videoda sadece iki yaşlı insan değil, sadakatin, tevazunun ve mizahla yoğrulmuş bir ömrün suretini izliyoruz.
Ve sanki içimizden biri şöyle fısıldıyor:
“Keşke hepimiz, bir gün Yaşar Aktaş Üniversitesi’nden mezun olabilsek.”