4
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
254
Okunma
( – Kavuşamayan ama vazgeçmeyen iki âşığın hikâyesi)
Vaktiyle, gökyüzünün en yüksek katında, yıldızlarla dolu sarayında yaşayan bir Gece varmış. Siyah saçlı, sessiz bakışlı, kocaman düşleri olan biriymiş Gece. Her gece geldiğinde dünyaya huzur, hayallere yol, uyuyan kalplere umut getirirmiş.
Ama bir de karşısında yaşayan Gündüz varmış. Altın rengi saçları, parlak gözleri ve iç ısıtan gülüşüyle yeryüzünü aydınlatan bir varlıkmış. Kuşlar onunla uyanır, çiçekler onunla açarmış. Ne yazık ki Gece ile Gündüz, aynı anda gökyüzünde asla duramazmış. Biri gelirken, diğeri gitmek zorundaymış.
Yine de her gün ufukta, sabah ve akşam vakitlerinde, birkaç saniyelik bir buluşma anları olurmuş. O kısa anda Gece Gündüz’e şöyle dermiş:
“Gidemem senden, ama kalamam da.
Gölgeyi bırakıp ışığa karışamam da.”
Gündüz ise gülümseyip karşılık verirmiş:
“Sensiz parıldamak neye yarar ki,
Güzellik, yokluğunla eksik kalır.”
Günlerden bir gün, bu özlemle yanan Gece, Ay’ı yanına çağırmış:
— “Bir yol bul. Bir gece olsun ki Gündüz’le beraber kalabileyim.”
Ay, sabırla cevaplamış:
— “Ancak tutulma vakti gelir de gölgemizi Dünya’ya düşürürsek, birkaç dakikalığına da olsa buluşabilirsiniz.”
Ve işte o gün geldiğinde, Güneş Tutulması yaşanmış. Gökyüzü kararmış, gündüz geceye bürünmüş. O an, Gündüz ve Gece ilk kez tam olarak aynı anda gökyüzünde durmuşlar. Herkes şaşırmış, hayran kalmış. Çocuklar sessizce bakmış gökyüzüne, kuşlar susmuş.
Ama o kısacık an da bitmiş. Gece yeniden çekilmiş, Gündüz parıldamış. Ayrılmışlar… ama kalplerinde bir gerçek belirmiş:
Bazen en güzel aşk, kavuşamamakta değil, beklemeyi bırakmamaktadır.
O günden sonra her şafakta ve her günbatımında, gökyüzü iki renge boyanırmış. Mor, turuncu, mavi, altın sarısı… Çünkü onlar hâlâ o kısa buluşmalarına en güzel renkleri saklarmış.
Aşk her zaman kavuşmak değildir. Bazen sevmek, beklemek ve dünyanın dengesine saygı göstermek en büyük fedakârlıktır. Tıpkı Gece ile Gündüz gibi… ayrılar ama birbirinden vazgeçmeyen.
5.0
100% (2)