Herkesin aynı şeyi düşündüğü bir ortamda hiç kimse hiçbir şey düşünmüyor demektir. walter lipmann
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Harman Yeri Kadar Büyüktü Kalbimiz (Kaybolan Değerlerin Ardından)

Yorum

Harman Yeri Kadar Büyüktü Kalbimiz (Kaybolan Değerlerin Ardından)

( 1 kişi )

0

Yorum

3

Beğeni

5,0

Puan

179

Okunma

Harman Yeri Kadar Büyüktü Kalbimiz (Kaybolan Değerlerin Ardından)

Harman Yeri Kadar Büyüktü Kalbimiz (Kaybolan Değerlerin Ardından)

Bir köy vardı çocukluğumda. Ne tabelası aklımda, ne de haritada yeri belliydi. Ama ben onu içimde taşıdım hep; bir yerin coğrafyasından çok ahlakı olurmuş çünkü. İşte o köyde, harman yeri meydandı, meydan adaletti, adalet ise iman kadar derindi.

Her yıl hasat zamanı geldi mi, köy bambaşka bir ruha bürünürdü. İnsanlar sabahın erken saatlerinde kalkar, tarladan toplanan mahsul çuvallara doldurulup harman yerine getirilirdi. Traktörlerin egzozundan çıkan duman bile başkaydı o zaman. Tozun toprağın içinde yüce bir düzen kurulurdu. Orası yalnızca buğdayın dövüldüğü, arpanın savrulduğu bir yer değil; hakikatin tartıldığı, vicdanların sınandığı bir kutsal alandı adeta.

İşte ben orada büyüdüm. Harman yerinin tam ortasında duran o köy meydanında, buğdayla birlikte insan da elenirdi. Orada kim ne kadar ürettiğiyle değil, ne kadar paylaştığıyla bilinirdi. Bu yüzden fakirin hakkı sonradan değil, harman kalkmadan verilirdi. Kimse “yarın getiririm” demezdi; çünkü bilirlerdi ki ertelemek, hakkı sakatlamaktı. Hakkı vermek, ertelenmeyecek kadar kutsaldı bizim köyde.

Fakir fukaranın adı meydanda yüksek sesle anılmazdı. Onların çuvalları ayrı bir kenara konurdu. “Şunlar da filancanın” denilirdi. Ama öyle bir söylenirdi ki bu, ne küçümseme vardı ses tonunda, ne acındırma. Sanki o mahsulde onun emeği vardı da oraya bırakılması sadece bir işin tamamlanmasıydı. Gönül borcunu öder gibi değil, kardeşlik hakkını teslim eder gibi verilirdi. Babam derdi ki: “O da bu köyün bereketine dua etti. Dualar da alın teri kadar geçerlidir. Kimin emeği alınır, kimin duası yazılır, biz bilemeyiz.”

Ve ben bunları gözümle gördüm, yüreğimle öğrendim. Herkesin işi vardı ama kimsenin gözü yoktu başkasının nasibinde. Bu yüzden de kimse geçim derdiyle utanmazdı. Utanılacak olan, bilip de görmezden gelmekti.

Babam çok okumuş biri değildi. Kitap yüzü görmemişti belki, ama hayatı kitabına göre değil, kalbine göre yaşardı. Sorduğumuzda neden böyle yaptığını, neden gizli verdiğini o buğday çuvallarını, yüzümüze şöyle derdi:

“Hak, gizli verilmez. Sadaka gizli verilir ki gösteriş olmasın. Ama hak açıktan verilir ki şüphe olmasın. İnsanlar sonradan konuşmasın. Kimin ne aldığını herkes görsün ki, bir garibin daha içi buruk kalmasın.”

Bunun adına ne hukuk derdi, ne sosyoloji. Ama içinde o kadar temiz bir adalet duygusu vardı ki, mahkeme kürsüsünden daha muteberdi gözümde. Biz böyle büyüdük işte. Mahsul kokusuyla, rüzgârda savrulan buğdayın hışırtısıyla, nasibin tarlada değil meydanda paylaşıldığını görerek.

Ama zaman aktı. Harman kalktı. Meydanlar betonlaştı. Köyler sessizliğe büründü. O vicdan terazisi olan insanlar bir bir göçtü bu dünyadan. Yerlerine kalanlar ise terazinin kefelerini değil, yalnızca torbalarının ağzını düşündü. Ve biz, çocukken büyüdüğümüz o meydanı şimdi sadece hatırlıyoruz. O harman yerini artık haritalarda değil, hatıralarımızda arıyoruz.

Şimdi şehirdeyim. Her sabah uyanıyorum, gökdelenler arasına sıkışmış vicdansız bir hayatın içinde. Sırtını ofislere dayamış insanlar var. Herkes meşgul, herkes yorgun, herkes telaşlı… Ama kimse kimseyi görmüyor. Kimsenin aklına bir başkasının nasibi gelmiyor. Eskiden buğday tenekeyle ölçülürdü, şimdi insan para birimiyle tartılıyor. Değer artık ölçülemez değil, tam tersine pazarlanabilir hale geldi.

Yardım yapanlar reklam broşürleriyle dolaşıyor. Hayır işlemek bile "içerik üretimi" oldu. Kamera yoksa vicdan çalışmıyor. Fakire verilen koli bile poz vermeden bırakılmıyor kapıya. Görülmeden yapılan iyilik değil, paylaşılınca anlam kazanıyor şimdi. Ama biz öyle görmedik, öyle büyümedik…

Ben bazen içimden bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Çünkü artık vicdan sahibi olmak bile zayıflık sayılıyor. Hakkı korumaya çalışmak ahmaklık gibi görülüyor. Dürüstsen eziliyorsun, adaletliysen geride kalıyorsun. Ama bir yerde içim kanıyor. O meydan gözümde duruyor, o babamın sesi kulaklarımda çınlıyor:

“Evlat, fakirin hakkı geciktirilmez. Gecikirse vebal büyür.”

Şimdi bu çağda, o sözleri tutamamanın yüküyle yaşıyorum. Her gün bir parçam daha eksiliyor. Her gün bir duvar daha örülüyor içimde. Ne kadar çalışırsam çalışayım, o harman yerinin bereketi yok bu şehirde. Çünkü burada nasipten çok hırs var. Paylaşmaktan çok yarış var. Ve en acısı: utanmaktan çok unutan var.

Eskiden çocuklar yardım edilen garibanı bilmezdi, şimdi kime yardım edildiği billboardlara yazılıyor. Oysa bizim köyde bir gariban çuvalını alırken yüzü yere eğilmezdi. Çünkü alırken bilirlerdi ki onurları değil, hakları teslim alınıyor. Şimdi yardım alanın yüzü kameralara çevriliyor, bir teşekkür videosuyla. Peki ya onur? Peki ya insanlık?

Ben artık yetişkin bir adamım. Ama ruhumda hâlâ o harman yerinin tozları var. Hâlâ o çuvalların başında duran, hakkı bekleyen insanların gölgesi dolaşıyor yüreğimde. Onları unutmadım. Çünkü unutursam, ben de onlar gibi olurum. Ve ben biliyorum ki, bu çağın insanı unutkan olduğu kadar utanmaz da oldu.

Babamın gözyaşı dökmeden söylediği cümleler, şimdi gözyaşı dökmeden hatırlanmıyor. Çünkü o sessiz cümlelerin içi adaletle doluydu. Şimdi çok konuşuyoruz ama içimiz boş. Şimdi hak için değil, laf için konuşuyoruz. Kalpler vitrinde değil, kilit altında saklı.

Evet, zaman değişti. Ama biz kendimizi çok kaybettik. Ve ben, her geçen gün o kaybı daha çok hissediyorum. Artık geceleri bile uyuyamıyorum. Sanki o harman yeri hâlâ içimde kuruluyor. Birileri hâlâ çuvalları getiriyor, birileri hâlâ “şu filanca garibanın” diyor. Ama sonra gözümü açıyorum, ne meydan var, ne o insanlar…

Yalnızca içimde bir yangın var. Yalnızca kalbimde bir delik var. Ve her gün o delikten biraz daha kan sızıyor. Her sabah yeni bir yara açılıyor içimde. Çünkü çocukluğumun sadakatiyle bu çağın sahtekârlığı aynı kalpte barınamıyor.

Ve ben ne yapsam, bu kanı durduramıyorum. O yüzden yazıyorum. Bu satırlar bir yakarış değil, bir hatırlatmadır. Belki birileri okur da, yeniden kurar o harman yerini. Belki birileri okur da, utanır bir garibin hakkını göstermelik yaparken. Belki birileri okur da, "biz ne ara böyle olduk" der.

Ben bir köy çocuğuyum. Harman yerinde büyüdüm. Ve o meydan bana hak, edep ve sadakat öğretti. Şimdi o değerler kanıyor içimde. Ama hâlâ umudum var. Çünkü ben gördüm, yaşadım, inandım. O meydanda büyüyen yürekler kolay kolay tükenmez.

Erol Kekeç/02.04.2025/Hatay-İST arası

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Harman yeri kadar büyüktü kalbimiz (kaybolan değerlerin ardından) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Harman yeri kadar büyüktü kalbimiz (kaybolan değerlerin ardından) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Harman Yeri Kadar Büyüktü Kalbimiz (Kaybolan Değerlerin Ardından) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL