0
Yorum
3
Beğeni
1,0
Puan
244
Okunma
Bir Bakışın Yankısı
Yaz sıcağının hafiften çekilmeye başladığı bir Cumartesi akşamıydı. Direksiyondaydım. Şehir içi dolmuşunun neredeyse son seferiydi. Yolcuları durağa bıraktım, araçta bir tek adam kaldı. Yüzü yabancıydı ama gözlerinde tanıdık bir telaş vardı.
“Şoför bey, sizinle özel bir şey konuşmam lazım,” dedi.
Arka aynadan göz göze geldik. Sesinde geçmişten taşan bir ağırlık vardı.
“Konu ne?” dedim.
“Çok özel.”
“Ben seni tanımıyorum ki?”
“Biliyorum,” dedi. “Ama bu konuşma, benim için çok önemli.”
Bir an düşündüm. “Bir saat sonra arabayı devredeceğim. Şuradaki çay bahçesinde olacağım. Gel, orada konuşalım.”
Bahçeye girdiğimde, köşedeki masalardan birinde oturuyordu. Gözüm hemen onu buldu. Elini hafifçe kaldırarak selam verdi. Oturdum. Ne anlatacağına dair hâlâ bir fikrim yoktu ama içimde bir kıpırtı vardı. Geçmişin karanlık bir çekmecesi aralanacak gibiydi.
“Hoş geldin,” dedi.
“Buyur, söz sende,” dedim.
Bir süre susup yüzüme baktı. Sonra:
“Beni tanıdın mı?” diye sordu.
Gözlerine dikkatlice baktım. Derin, yorgun gözlerdi. Bir yerlerden tanıdık ama ad koyamıyordum.
“Yok, çıkaramadım.”
“Ben seni hiç unutmadım,” dedi. “Bisiklet yarışları yapardık ya, sitenin bahçesinde…”
Bir anda geçmişin tozu havalandı. Zihnimde çocukluk resimleri belirdi. Babam sitenin görevlisiydi. O ise site yönetim başkanının oğluydu…
Kalbim bir an hızlandı. İçimde bir şey hareketlendi.
“Yıllar geçti,” dedim. “Ne oldu da geldin?”
“Sana anlatmak zorundayım,” dedi.
Ve başladı. O eski günlere döndük. Babamın nasıl işten atıldığını, nasıl hakkı yenerek kapı dışarı edildiğini anlattı. Bizim nasıl aç kaldığımızı bilmiyordu belki ama babamın geçirdiği kalp krizini, annemin sonrasındaki felcini ve arka arkaya toprağa verdiğimiz iki canı bir bir dinledi.
Gözleri yere düştü.
“Ben yıllar sonra babama öfke duymaya başladım,” dedi. “Yaptığı her şeyin yanlış olduğunu anladım. Ölmeden önce bana bir zarf verdi. ‘Git, ona bunu teslim et. Hakkını helal ettirmeden rahat edemem’ dedi.”
Masaya küçük bir zarf bıraktı.
Açmadım. Sadece baktım.
“O paranın bize ne faydası var şimdi?” dedim. “Babam mezarda. Annem de öyle. Biz o zaman kaybettik. Şimdi ne değişir?”
Adam sustu. Cevap vermedi. Veremezdi.
“Sen iyi niyetle geldin belki,” dedim. “Ama geç kaldın. Çok geç.”
Zarfı almadım. Kalktım, yürümeye başladım.
Arkamdan bir şey demedi. Sadece oturdu. Belki geçmişin yükü biraz daha ağırlaşmıştı omuzlarında.
Benim içinse her şey, o gün bana attığı o bakışla başlamıştı.
Ve yıllar sonra, o bakışın yankısıydı bu: Gecikmiş bir vicdan, tam zamanında bir yüzleşmeydi
Kamil Erbil
1.0
100% (1)