Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
respect
respect

Filtreli Yalnızlık Devri

Yorum

Filtreli Yalnızlık Devri

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

225

Okunma

Filtreli Yalnızlık Devri

Filtreli Yalnızlık Devri


Amcaların bahsettiği,
o meşhur, o pahalı ,
o alınmaması gereken telefonu çıkartıyorum cebimden,
sonra başlıyorum sosyal medyada sosyalleşmeye.
Gezinirken avuçlarımın arasına sığan dünyada ,
bir fotoğraf görüyorum …
Bir video düşüyor önüme…
Seçilmiş en duygusal fon müziğiyle...
İlk bakışta sıradan; bir sokak, bir insan, bir an...
Öyle ya her şey sıradanlaştı…
Ama dikkatli bakınca acı var,
hüzün var, içten içe akan bir dram var.
Ve altında binlerce beğeni.
Acıya “like” atan atana..
Oysa bir çocuğun ağlamasına,
yaşlı bir kadının yalnızlığına,
bir annenin bir babanın çaresizliğine …
Beğeni atmak mıdır tepki ?
Sanki ekranın bu tarafında gözyaşı değil, sadece içerik var.
Sadece izlenme, sadece sayılar…
Tepkimizi gösterdik ,
mesajımızı bıraktık hadi sıradaki video gelsin ve her şey unutulsun.
Çünkü üzülmek yetiyor artık vicdanlı sayılmaya ,
ekrana bir kaç saniye bakarak , insanlığı kurtarmaya.
----
Sayılar demiştik , sayılar çok önemli.
Mesela , takipçi sayısı bir ölçü olmuş artık.
Kaç kişi seni takip ediyorsa o kadar büyüksün bu çağda.
Ne kadar görünürsen, o kadar değerlisin.
Ulaşılamaz olmak bir ayrıcalık gibi pazarlanıyor.
Hele ki mavi bir tik de aldıysan en önemli kişi sensin.
Hemen her konuda bilir kişisin.
Attığın her tweet ülke gündemini değiştirsin.
Gerçek mi ,yalan mı kimse sormaz zaten ,
önemli olan ne söylediğin değil , kaç kişinin gördüğüdür.

----
-Hadi bugün evine erken git .
-Neden ?
-Para verdim sana, git!
-Ya sonra ?
-Önemli değil , bu video trend olsun bana yeter.

Yapılan iyilikler bile gizli kalmıyor artık.
Bir çocuğa yardım edilmeden önce kamera hazırlanıyor.
Bir yaşlıya yemek götürülürken selfie açısı düşünülüyor.
Sanki iyilik yapmak için değil, iyilik yaptığını göstermek için iyilik yapılıyor.
Eskiden derlerdi ki, bir elin verdiğini diğer el görmemeli.
Şimdiyse kendi elimiz değil,
başkalarının elleri de görsün, beğensin, paylaşsın istiyoruz.
Görüntü her şeyin önüne geçmiş, niyetin yerini gösteriş almış.
Düşmüş insanların üzerinden prim çabası ne acı…
----
2010 da bir söz yazmıştım tuttuğum takım için ,
"Görüntün Full HD dahi olsa sen bende hep siyah beyaz kalacaksın" diye,
Şimdi , 4 hatta 8K oldu görüntüler , dışı seni içi beni misali bir yarış var toplumda.
Kadınıyla erkeğiyle herkes yüzünden, gözünden, burnundan şikayetçi.
Bir burun inceltiliyor, bir çene sivriliyor, gözler büyütülüyor, dudaklar doluyor…
Ha bu arada , paran yoksa eğer korkmana gerek yok ,
kullandığın program dijital olarak hepsini yapıyor.
Sanki aynadaki yansımamız değil de , ekrandaki versiyonumuz önemli.
Gerçek beden değil, sanal güzellik kazandırıyor bize değer.
Daha güzel görünmek için bin bir çaba, daha yakışıklı olmak için sonsuz deneme…
Ama kimse sormuyor:
“İnsanın ruhu ne durumda?”
Filtreyle göz rengini değiştirebilirsin, ama bakışındaki boşluğu ne yapacaksın?
Cildini bebeksi bir hale getirebilir pürüzsüzleştirebilirsin , peki ya kalpteki yaralar?
Beden değiştirilebilir belki ama ruh?
Ya içimizdeki karanlık? Ya dilimizden dökülen süslü yalanlar?
En tehlikelisi de bence bu :
İçindeki şeytanı, dilindeki güzel sözlerle gizleyebilen insanlar çoğaldı.
(ha, cümle içinde "insan" yanlış anlaşılmasın)
Gülümseyen yüzlerin ardında gizlenen kinler,
Tatlı dillerin altında büyüyen kibirler…
Bu çağ, sadece görüntüyü güzelleştiriyor.
Ama insanın en çok temizlemesi gereken yer, filtresiz kalan kalbi değil mi?
----
Ve duygular…
Onlar da nasibini aldı bu hız çağından.
Eskiden birine ilgi duymak, masumcaydı
içinde fırtınalar kopması demekti.
Kalbin hızlı atar, elin ayağın birbirine dolanırdı ,
heyecandan durup durup terlerdin.
O kişiyi okul koridorunda, bir sokakta, bir kafede görmen bile yeterdi.
Yanına gitmek cesaret isterdi.
Söz bulamazdın, göz göze gelince yüzün kızarırdı.
Utançla, çekingenlikle, çocuksu bir saflıkla severdik.
İçimizdekini söyleyemediğimizde kağıda kaleme sığınırdık .
Yarım yamalak Türkçemiz ile bir mektup yazardık.
O mektup; bazen bir kitap arasında, bazen bir çantanın kenarına sıkıştırılırdı.
Belki o kişiyi tanıyan bir arkadaş yardım ederdi, belki gizlice oturduğu masaya bırakılırdı.
Kalpten kalbe bir yol arardık. Ve bu yol zordu. Çünkü değerliydi. Çünkü saftı.

Şimdiyse tanışmak an kadar kısa, duygular yüzeysel.
Bir fotoğrafa beğeni, bir hikayeye emoji, bir sohbete “merhaba”…
İlişkiler bir gün içinde başlayıp bitebiliyor.
İnsan tanımadan seviyor, sevmeden alışıyor, alışmadan unutuyor.
Ve ilişki durumu paylaşmak da önemli tabii…
Çünkü insanlar bilmeli değil mi, kimle olduğumuzu, ne kadar mutlu göründüğümüzü?
Ama gerçek sevgi, paylaş butonuna sığmaz.
Bir fotoğrafın altına yazılan kalpler kadar kolay değildir kalpte yer edinmek.
Ve bir ilişki, beğenilerle değil, beraber atlatılan fırtınalarla anlam kazanır.
Biz, hızla bağlanıp hızla kopan bir toplum olduk.
Oysa aşk, sabır ister. Derinlik ister. Gerçeklik ister.
Ve belki de en çok… filtresiz bir yürek ister.

----

Son olarak :

Elindeki cihazın şarjı bitmeden önce,
Hiç kendi gerçekliğinle yüzleştin mi?
Bir anlığına olsun… sustun mu? Durdun mu? Kendine baktın mı?

Oturduğun koltuktan kalkıp,
Aile bireylerinin , arkadaşlarının ya da komşunun kapısını çaldığın oldu mu mesela?
Sadece “Nasılsın?” demek için…
Sadece varlığını hissettirmek için…

Yaptığın bir iyiliğin karşılığını beklemeden yürüdün mü sonra?
Teşekkür edilmeden… paylaşılmadan… bilinmeden.
Sadece içinden geldiği için…

Başkaları gibi görünmeye çalışmak yerine,
Sadece kendin gibi olmayı denedin mi hiç?
Sade, süssüz, filtresiz… olduğun gibi.

Ve en çok da şunu sordun mu kendine:
Seni sen olduğun için kabullenmeyen bir dünyanın içinde,
yaşadığına gerçekten “hayat” diyebilir misin?




"Buraya kadar üşenmeden okuduğun için teşekkür ederim ,
belki de saçmaladım bilmiyorum , içimden geçenleri yazmak istedim , o kadar"

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Filtreli yalnızlık devri Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Filtreli yalnızlık devri yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Filtreli Yalnızlık Devri yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
18.4.2025 14:21:11
Beğeni:
0
Okunma:
225
Yorum:
0
BEĞENENLER
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL