Uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce kişiden daha güçlüdür. s. carnot
Ce
CevoGuner

Kırmızı Koltuk

Yorum

Kırmızı Koltuk

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

70

Okunma

Kırmızı Koltuk

Kırmızı Koltuk
Kenan dakika başı saatine bakıyordu. Çalışmaktan sıkılmıştı. Dakikaların hızlıca geçip iş bitişinin gelmesini umuyordu. Elinde olsa direkt evindeki soğuk yatağına ışınlanırdı. Saate bakıp durduğu için zaman geçmek bilmiyor gibi geliyordu. Her şey gibi geçmek bilmeyen dakikalarda geçti. Saat akşam altı olmuştu. Gitme zamanı gelmişti. Bu bitiş tabii ki geçiciydi. Yarın sabaha kadar paydos vermişti. Yarın yine gönülsüzce yatağından kalkacak, yüzünü dahi yıkayamadan evden çıkacak ve trafiğe göre saatlerce süren bir bekleyişin ardından iş yerine varacaktı. Şu an için tek düşündüğü evine sağ salim gidebilmekti. Çalışma arkadaşlarına iyi akşamlar diyerek ofisten ayrıldı. Takındığı sahte gülüşe alışmıştı. Artık bunu yaparken zorlanmıyordu bile. Ofisten çıkmıştı ama sıra şehrin inanılmaz trafiğindeydi. İstanbul’da yaşamayı kabul eden her insan gibi o da buna katlanıyordu. Yorgunluktan ayakta zor duruyordu ancak biraz daha sabretmeliydi. Evine varabilmesi için tam tamına üç farklı ulaşım aracı kullanıyordu. Can sıkıcı bekleyişin ardından sonunda eve varabildi. Kapıyı açar açmaz ayakkabılarını çıkardı. Dünyanın en iyi hissi buydu. Dünya varmış be dedi kendi kendine. Karnı gurulduyordu. Çoğu zaman yemek fişini kullanmıyordu. Fişleri biriktirip toplu satarak az da olsa ekstra gelir elde ediyordu. Evin içi de oldukça dağınıktı. Tek yaşamanın rahatlığıyla önce evi savaş muharebesine döndürüyor ardından şikayet ede ede kendi yarattığı kaosu düzetiyordu. Yemek yiyecekti, evi toparlayacaktı ve duşa girecekti. Tüm bunlar gözünde dağ gibi büyüdü de büyüdü. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Üzerindeki yorgunluğu atması gerekiyordu. En azından beş dakika gözünü dinlendirip enerjisini toplamaya karar verdi. Tüm gün üzerinden çıkarmadığı kokan giysileri dahi değiştirmeden kendini yatağa attı. Aklında sadece beş belki de on dakika dinlenmek vardı ancak bedeni öylesine bitkin düşmüştü ki iradesi yorgunluğu karşısında yenik düştü. Böylece rüya alemine daldı. Rüyasında her şey kapkaranlık. Hiçbir şey göremiyordu ve sanki havadaki oksijen dahi çekilmişti. Nefes almakta zorlanıyordu. Kendi etrafında dönmesine rağmen değişen bir şey yoktu. Karanlık hakimdi. Başta ileriye doğru adım atmaktan çekindi. Adımını atar atmaz boşluğa doğru düşeceğini hissetti. Emin olmalıydı. Eğildi ve adımını atacağı yönü eliyle kontrol etti. Herhangi bir boşluk yoktu. Eliyle kontrol ettiği yer katıydı. Derin bir nefes aldı ve yavaş adımlarla yürümeye başladı. Yürüyordu ama nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ne kadar yürürse yürüsün değişen bir şey olmuyordu. Rüya gördüğünün farkındaydı ama uykusundan uyanamıyordu. Bitmek bilmeyen bir kısır döngünün içinde olduğunu sanırken uzaklarda bir aydınlık gördü. Bir saniye olsun düşünmeden koşmaya başladı. Belirsiz olan şeyin ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Bilinmezlik insanı çıldırtabilirdi. Her adımında ne olduğunu anlayamadığı cisme biraz daha yaklaşıyordu. Ara vermeden tüm gücüyle koşmayı sürdürüyordu ki aniden durdu. Dikildiği yerde donakaldı. Minik aydınlıkla arasında hala belirgin bir mesafe vardı ancak orada ne olduğunu net bir şekilde görebiliyordu. Gördüğü şey karşısında nutku tutulmuştu. Güçsüz ışık pırıltısının altında kırmızı bir koltuk vardı. Koltuğun üzerinde de bekleneceği üzere biri oturuyordu. Kenan hem bu kırmızı koltuğu hem de koltukta oturan kişiyi tanıyordu. Koltukta oturmuş, gözlerini Kenan’dan ayırmayan kişi Kenan’ın dedesinden başkası değildi. Kırmızı koltukta dedesinin zamanında hevesle alıp asla kullanmadığı, süs haline gelmiş masaj koltuğuydu. Küçüklüğünde sık sık dedesinde kalan Kenan, geçen onca yıla rağmen ilk görüşte koltuğu hatırlamıştı. Kenan’ın böylesine hayretler içinde kalmasının sebebi dedesinin yıllar önce ölmüş olmasıydı. Ölümünün üzerinden 15 yıldan fazla geçmişti. Bunca yıldır bir kez olsun rüyalarını ziyaret etmeyen dedesi neden şimdi bu garip rüyanın içindeydi? Aralarında mesafe de olsa torun ve dedenin gözleri birbiriyle buluştu. Kenan etrafına hakim olan karanlığı unutmuştu. İkisi de gözlerini birbirinden ayırmadı. Sessizliği bozan taraf dede oldu:
‘‘Neye bakıyorsun eşek sıpası, gelsene yanıma.’’
Çocukluğundaki eski samimiyeti hisseden Kenan üzerindeki tedirginliği bırakarak adımlarını koltuğa doğru atmaya başladı. Git gide yaklaşıyordu. Rüya bile olsa ona sarılmak istiyordu. Onun yanına vardığını sandığı içini ürperten bir şey oldu. Hem o minik ışık pırıltısı hem kırmızı koltuk hem de onun üzerinde oturan dedesi toza dönüşüp ortadan kayboldu. Kenan yaşananlara anlam veremiyordu. Bunun altında yatan bir anlam mı vardı? Her yer tekrardan karanlığa dönmüştü. Birkaç saniyenin ardından aynı ışık belirtisi bir kez daha belirdi. Işık belirtisini gördüğü an koşmaya başladı. Bir kez daha dedesine yaklaştı. Bu kez hiç durmamasına rağmen sonucu değiştiremedi. Onun yanına vardığını hissettiği an toz olup kayboluyordu. Kenan kolay lokma değildi. Pes etmeyecekti. Işık belirtisi bir kez daha belirdi. Ne kadar hızlanırsa hızlansın ne kadar çabalarsa çabalasın sonuç değişmiyordu. Tek değişen dedesinin söyledikleriydi. Torununa sevgiyle seslenen ses tonundan eser yoktu. Sesindeki acı her defasında artıyordu. Kenan bunu durdurmak istiyordu. Durdurmalıydı. Başarısız oldukça dedesine acı çektirdiğini düşünüyordu. Başarısız birkaç denemenin ardından bir kez daha etraf kapkaranlık oldu. Kenan gözlerini avcı bir kartal gibi dikmişti. Işık belirtisini gördüğü an atağa geçecekti. Tahmin ettiği üzere ışık belirdi ancak Kenan harekete geçemedi. Bu kez diğer seferlerin aksine sessizlik yoktu. Çok uzakta olmasına rağmen dedesinin çığlıklarını duyabiliyordu. Acıyla inleyişi kulaklarında çınlıyordu. ‘‘Lütfen, kurtar beni. Yanıma neden gelmiyorsun? Korkuyorum. Her yer karanlık ve hareket edemiyorum. Canım acıyor.’’
Bu sözler üzerine yerinde durması mümkün değildi. İçini bilmediği bir öfke kapladı. Hayali bir düşmandan ölesiye nefret ediyordu. Tüm gücüyle dedesine doğru koştu. İçinden bu kez başaracağım demesine rağmen döngüyü kıramadı. Toz olup kaybolmadan önce dedesinin gözlerinden akan göz yaşlarına şahit oldu. Bu bir rüya değil, kesinlikle bir kabustu. Uyanması gerekiyordu. Öfkeyle bağırmaya başladı. Uyansana diyerek kendini tokatlıyordu. Tüm gücüyle kendine vuruyordu. Saçını başını yoluyordu. Gözleri kan kırmızı olmuştu. Sonsuz bir kısır döngünün içinde hapsolmayı kabul edemezdi. Burada sıkışıp kalacağını hissetmeye başladığı an daha önce hiç olmadığı kadar, tüm gücüyle haykırdı. Gözlerini açtığında kan ter içindeydi. İnsanın ruhunu sömüren karanlık artık yoktu. Sonunda uyanabilmişti ama bir gariplik vardı. Kenan yatağında değildi. Evinde bile değildi. Nerede olduğunu bilmiyordu. Yaşadığı kısa süreli şokun ardından bir şeyin üzerinde oturduğunu kavradı. Kalkmak üzere yeltendi ama hareket edemiyordu. Vücudu iradesine eşlik edemiyordu. En azından neler olup bittiğini anlayabilmek için gözleriyle etrafı süzdü. Sadece birkaç saniye bakmasıyla neyin üzerinde oturduğunu anladı. Oturduğu şey: Dedesinin hevesle alıp, asla kullanmadığı kırmız masaj koltuğuydu…

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kırmızı koltuk Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kırmızı koltuk yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kırmızı Koltuk yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
15.4.2025 14:57:39
Beğeni:
1
İzlenme:
70
Yorum:
0
BEĞENENLER
SON YAZILARI
POPÜLER YAZILARI
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL