4
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
333
Okunma
"Tanrım, ilk önce dağa taşa ver.
Ormana, hayvanlara, suya, kurda, kuşa ver.
Ondan sonra insanlara, kapı komşuya, muhtaçlara,
Kalırsa, en son bana ver."
Türkmen Duası
-------------------------------
BABİL’İN EN ZENGİN ADAMI
……….
Yazıhanede yazıcı olarak iş buldum; her gün saatlerce toprak tabletler üzerinde emek verdim. Haftalarca, aylarca çalıştım, ama kazancıma gelince elimde kalan sıfırdı. Yiyecek, giyecek, tanrılara şükran ve aklıma gelmeyen başka şeyler tüm kazancımı alıp götürüyordu. Ama kararlılığımdan asla vazgeçmedim.
Günün birinde tefeci Algamish, efendimin evine geldi; dokuzuncu yasanın bir kopyasını sipariş vererek bana, ’İki gün sonra elimde alınalı’ dedi, ’o zamana kadar bitirirsen sana iki bakır para veririm.’ "Çok çalıştım, ama yazılacak yasa çok uzundu, Algamish geldiğinde daha bitirememiştim. Çok kızdı, kölesi olsaydım beni döveceğini söyledi. Efendimin bana zarar vermesine izin vermeyeceğini bildiğim için korkmadan, "Algamish, sen çok zengin bir adamsın," dedim, "Nasıl zengin olabileceğimi bana söylersen sabaha kadar oturur tableti yazar, gün doğmadan işi tamamlarım."
"Yüzüme güldü ve ’sen uyanık birine benziyorsun’ dedi, ama pazarlıkta anlaştık. "Bütün gece sırtıma ağrılar girip, fitilin kokusu başımı ağrıtana, gözlerim artık görmez olana dek yazdım. Ama gün doğarken Algamish geldiğinde tabletler hazırdı.
“Şimdi,’ dedim, ’bana söz verdiğin şeyi söyle.”
’Sen pazarlığın üstüne düşen kısmını yerine getirdin, oğlum,’ dedi yumuşakça, ’ben de sözümü yerine getirmeye hazırım.’ Öğrenmek istediklerini sana söyleyeceğim, çünkü artık yaşlı bir adamım ve yaşlılar gevezeliği sever. Gençlik öğüt alacak yaşa geldiğinde ona verilen geçmiş yılların bilgeliğidir. Ama genellikle gençlik, yaşlılığın yalnızca geçmiş günlerin bilgeliğini bildiğini sanır, onun için yararlanamaz. Oysa unutmayın, bugün parlayan güneş, babanız doğduğu gün parlayan güneşle aynı ve en son torununuz karanlıklara gittiğinde hala aynı güneş parlıyor olacak.
"Gençliğin düşünceleri gökyüzünü aydınlatan meteorlar gibi parlak ışıklardır, ama yaşlılığın bilgeliği duran yıldızlara benzer, pırıltıları hiç değişmediği için gemiciler yollarını bulmak için onlara güvenirler."
"’Söylediklerime dikkat et, etmezsen sana söyleyeceğim gerçeği anlayamaz, bu gece boşuna sabaha kadar çalıştığını düşünürsün.’
"Sonra uzun kaşlarının altından keskin bakışlarla yüzüme baktı, alçak ama güçlü bir sesle, ’Kazandıklarımın bir bölümünü kendime saklamaya karar verdiğim zaman zenginliğe giden yolu buldum. Sen de bulacaksın.’
"Sonra delici bakışlarla yüzüme bakmayı sürdürdü. Ama başka bir şey söylemedi.
’Bu kadar mı?’ diye sordum.
"’Bu kadarı, sürü güden çobanın yüreğini bir tefecinin yüreğine dönüştürmeye yetti,’ diye karşılık verdi.
"’Ama kazandıklarımın hepsi zaten benim değil mi?’ diye sordum.
"’Hiç de değil,’ diye yanıtladı. ’Terziye para ödemiyor musun? Ayakkabıcıya ödemiyor musun? Yediklerin için ödemiyor musun? Para harcamadan Babil’de yaşayabilir misin? Geçen ay kazandığım bu diye gösterebileceğin ne var? Ya da geçen yıl? Budala! Kendinden başka herkese para ödüyorsun. Başkaları için emek veriyorsun. Köle olup sahibinin sana verdiği yiyecekler, giyecekler karşılığında çalışmaktan, ne farkı var. Kazandığının onda birini kendine ayırmış olsaydın on yılda ne kadar paran birikmiş olurdu?’
"Rakamlarla ilgili bilgilerim beni terk etmemişti; ’bir yılda kazandığım kadar,’ diye yanıtladım.’"
"’Gerçeğin yarısını söylüyorsun,’ dedi sertçe, ’biriktirdiğin her altın para senin için çalışacak bir köledir. Onun kazandığı her bakır para onun çocuğudur, o da senin için kazanabilir. Zengin olmak istiyorsan biriktirdiklerin para kazanmalı, onun çocukları da kazanmalı; hepsi birlikte sana özlediğin refahı sağlayabilir."
"Bütün gece çalışmanın karşılığını vermeyerek seni kandırdığımı düşünüyorsun,’ diye sürdürdü konuşmasını, ’ama sana sunduğum gerçeği kavrayacak zekan varsa bin kat fazlasını ödüyorum aslında. "Kazançlarının bir kısmını kendine saklamalısın. Ne kadar az kazanırsan kazan onda birinden az olmamalı kendine ayırdığın miktar. Daha fazlası da olur eğer karşılayabilir’" sen.
Önce kendine öde.
Geri kalanının yetmeyeceği terzilerden, ayakkabıcılardan mal almazsan sana yiyecek için ve tanrılara bağış yapacak kadar para kalır elinde.
"Zenginlik ağaç gibidir, küçük bir tohumdan büyür. Biriktirdiğin ilk bakır para senin zenginlik ağacının büyüyeceği tohumdur. O tohumu ne kadar çabuk ekersen ağaç o kadar çabuk büyür. O ağaca ne kadar iyi bakar, suyunu gübresini düzenli verirsen, o kadar çabuk oturursun gölgesinde mutlu mutlu."
Böyle söyleyerek tabletlerini aldı gitti.
Söylediklerini uzun uzun düşündüm, mantıklı göründü.
Denemeye karar verdim. Yapılan her ödemede on bakırdan birini kendime ayırıp sakladım. Garip gelebilir ama eskisinden daha sıkışık duruma düşmedim. Onlarsız yapabileceğim çok küçük değişiklikler fark ettim yalnızca. Biriktirdiğim paralar arttıkça içimden sık sık tüccarların deve ve gemilerle Fenike’den getirerek sattıkları güzel mallardan almak geliyordu ama akıllık edip kendimi tuttum.
On iki ay sonra Algamish yeniden geldi ve bana, ’Evlat, geçen yıl boyunca kendine ödeme yapıp kazandıklarının onda birini biriktirdin mi?’ diye sordu.
"Gururla, ’Evet, efendim, biriktirdim,’ dedim.
’Bu iyi işte,’ dedi memnun memnun gülümseyerek, ’peki onunla ne yaptın?’
’Uzak denizlere gideceğini söyleyen tuğlacı Azmur’a verdim; benim için Sur kentinden Fenikelilerin ender güzellikteki mücevherlerinden alacağını söyledi. Dönünce onları yüksek fiyata satıp parayı bölüşeceğiz.
’Her budalanın ders alması gerekir’ diyerek kaşlarını çattı. ’Ama mücevherler konusunda neden bir tuğlacının bilgisine güvendin? Yıldızlarla ilgili bilgi almak için fırıncıya mı gidersin? Hayır, bana sorarsan astrologa gidilir; eğer bu kadarını düşünebiliyorsan. Senin birikimlerin gitti delikanlı, zenginlik ağacını kökünden söktün. Ama bir tane daha yetiştir. Yeniden dene. Ve bir daha mücevherlerle ilgili tavsiye almak istersen mücevherciye git. Koyunlar hakkında bilgi istiyorsan bir çobana danış. Öğüt bedavadan verilen bir şeydir, ama dikkat et, yalnızca almaya değer olanları al. Birikimleriyle ilgili o konuda deneyimsiz birinden öğüt alan bir insan, onların düşüncelerinin yanlışlığını kanıtlamak için parasını boşa harcamış olur.’ Böyle diyerek, gitti.
"Söylediği gibi de oldu. Fenikeliler dolandırıcıydı, Azmur’a değerli taşlara benzeyen değersiz cam parçalan sattılar. Ama ben Algamish’in öğrettiği gibi gene kazandığım her paranın onda birini biriktirmeye başladım, alıştığım için artık zor gelmiyordu.
Tam on iki ay sonra Algamish yazıhaneye tekrar geldi ve ’Seni son gördüğümden bu yana ne ilerlemeler kaydettin?’ diye bana sordu.
"Düzenli olarak kendime para ayırdım,diye yanıtladım, ’biriktirdiğim paraları bronz alması için kalkan yapımcısına verdim, her dört ayda bir bana faizini ödüyor.’
"Bu iyi. Peki faizle ne yaptın?"
"Bal, baharatlı kek ve şarapla kendime harika bir ziyafet çektim. Ayrıca kırmızı bir tünik aldım. Bir zaman sonra da binmek için bir eşek alacağım.
Bunun üstüne Algamish güldü. ’Birikiminin çocuklarını yiyorsun, böyle yaparsan senin için çalışmalarını nasıl beklersin? Nasıl senin için çalışacak çocuklar doğurabilirler? Önce altın kölelerden oluşan bir ordu yaratırsan, sonra hiç pişmanlık duymadan kendine harika bir ziyafet çekebilirsin.’ Böyle diyerek gitti.
İki yıl boyunca onu görmedim, bir kez daha geldiğinde yüzü ince çizgilerle dolmuş, gözkapakları düşmüştü; iyice yaşlanmıştı. Bana, ’Arkad, düşlediğin servete kavuştun mu?’ diye sordu. "Henüz tam istediğim kadar değil, ama benim için para kazanan, onun kazandıklarının da kazandığı küçük bir servetim oldu;
"’Hala tuğlacılardan öğüt alıyor musun?’ "’Tuğla konusunda iyi öğüt veriyorlar,’ diye karşılık verdim kendimden emin. "’Arkad,’ diye konuşmayı sürdürdü, ’dersini iyi çalıştın. Önce kazandığından daha az parayla yaşamayı, sonra kendi alanlarında uzman kişilerin öğütlerine kulak vermeyi öğrendin. Son olarak da altını senin için çalıştırmayı öğrendin.
"’Kendine nasıl para kazanacağını, onu nasıl koruyacağını ve nasıl kullanacağını öğrettin. İyi bir işin başına geçecek kadar uzmanlaştın. Ben artık iyice yaşlandım. Oğullarım para kazanmayı akıllarının ucuna bile getirmeden yalnızca harcamayı düşünüyorlar. Yatırımlarım ilgilenemeyeceğim kadar çok. Nippur’a gidip oradaki topraklarımla ilgilenirsen seni ortağım yaparım, mülküme ortak olursun.’
"Böylece Nippur’a giderek Algamish’in çok büyük çaptaki işlerinin başına geçtim. Hırslı olduğum ve serveti başarıyla yönetme konusunda ustalaştığını için mülklerinin değerini büyük ölçüde artırdım. Böylece çok zenginleştim; Algemish’in ruhu karanlıklar dünyasına gittiği zaman onun önceden düzenlediği gibi mülkünün yasal ortağı oldum."
Böyle konuştu Arkad; öyküsünü bitirince arkadaşlarından biri, "Algamish seni varisi yaptığı için şanslıymışsın," dedi.
"Algamish’le tanışmadan önce içimde servete kavuşma tutkusu olduğu için şanslıydım. Dört yıl boyunca kazandığım paranın onda birini biriktirerek kararlılığımı göstermedim mi? Balıkların alışkanlıklarını, yıllar boyunca, rüzgarın her değişmesinde ağını nereye atacağını öğrenecek kadar gözlemleyen bir balıkçıya şanslı diyebilir misiniz? Şans hazır olmadıklarını düşündüğü kişiler için zaman harcamayacak kadar gururlu bir tanrıçadır.
"Algamish’in öğüdünü dinleyip kendi kendinize, ’kazandıklarımın bir kısmı benim,’ deyin. Sabah uyanır uyanmaz söyleyin. Öğle vakti söyleyin. Günün her saati söyleyin.”
…………
5.0
100% (2)