0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
104
Okunma
Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde ulaşmamıştır
J Kerh Moorhead
Daha küçüklüğüm bugün gibi gelir aklıma babam annem onları hâlâ ilk günkü gibi hatırlarım ne yazıkki bugün artık hiç kimsede o tazelik ilk günkü heyecan kalmadı herkes günü kurtarma telaşında günümü nasıl bitirir de kazasız belasız kurtulurum diye soruyor hep birbirine oysa insan bir orman gibi hür ve kardeşçesine yaşamalı yanımızda götüremeyeceğimiz birikimler için bu kadar vebal yüklenmemeli insanın güzel bir hayali güzel bir niyeti ve tabuta koyup Yüce Allaha ikram edeceği amelleri olmalı ki yarın kulum ne getirdin dediği zaman pişman olmasın babamın hep hayali ve güzel düşleri vardı o güzel düşleri gerçekleştirmek sabah okunan ezanı tebessüm ve dua ile selamlar yeni güne selam verirdi babamın ve tüm insanın en büyük düşü nedir bilirmisiniz evin lokmasını helal temiz yoldan kazanıp çocuklarının önüne güzel bir aş koyabilmek evin geçiminden babam mesul ve vazifeliydi annem ise getirilen lokmayı biz 4 çocuğuna en güzel şekilde paylaştırırdı evet 6 kişilik bir aileydik dünyada küçük bir zerre ve pencereydik
Benim bir hayalim vardı iyi bir yazar olmak duygularımı insanlara anlatabilmek gönüllere girmenin ilk yolu güzel bir söz sahibi olmaktı güzel söz ile kalplere girmek güzel bir nimet olsa gerek babam türkçe öğretmeniydi ve benim kitap okuduğumu görünce çok mutlu olurdu o uzun süren gecelerde beraber oturup ettiğimiz sohbetleri hiç unutamam onun tek sevgilisi tek değer verdiği köydeki öğrencileri ve ailesiydi iyi bir köy öğretmeniydi köyün zor şart ve karlı havalarda sabahleyin kahvaltısını yapmadan yola çıkardı ve sabah kahvaltısına kalktığımız zaman sandalyesi hep boş kalırdı sürekli yazı yazdığımı gören babam oğlum insan başarmak ile değil yola çıkmakla yükümlüdür güzel bir niyet edip yapacağın işe koşmalıdır bak şu insanlara hepsi bir yere koşuyor insanlar koştukları yere göre değerlenirler o yola çıkarken yolda yürümek hedefe varmaktan ona ulaşmaktan daha değerlidir güzel fikirleriyle var olur insan sen yola çık yürü evlât azim et başarıya ulaşamazsan senin azmini gören biri mutlaka vardır gayen temizse hiç beklemediğin yerden rızıklanır insan yani iki gözüm can evlat insanın başarısı tamamen Yüce Allahın istemesi sana inayet yolunu açması ile gerçekleşir bugün sana baktığım zaman sende bir azim görüyorum oğlum bu heyecanın hiç bitmesin ilk günkü aşk ve heyecanınla kalemin daim gönlün güzel olsun evladım her iş başarıyla noktalanmaz ancak gayret ve azim etmeden sadece oturup niyet etmek ile hiç kimse güzel amelin tadına varamaz
Ve ben şairim
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi
Korkusuz, pazarlıksız
Ahmet Arif
İşte o gün elimde dolma kalem bende kendimce doğru bildiklerimi yazmak için oturdum defterimin başına doğru neydi peki çünkü herkesin doğrusu yanlışı farklı olurdu en güzel doğru kişinin kendi inancı ve inandıklarıydı kişi kendi inandıklarına başkasının doğrusunu reddetmeden kendi inandıklarından vazgeçmeden güzel ve iyi niyetle söylemeliydi tebliğ sözü tebligat kelimesinden gelir açıklamak beyan etmek anlamını taşırdı bazı kimselere birden bire ilham gelirken bazıları saatlerce düşünürdü bazılarına gece ikide ilham gelir birden bire ansızın yataktan fırlar ve zihnindekileri kağıda aktarırdı şu anda şu yazıyı okuyan binlerce Akif ruhlu nazım ruhlu insan var biliyormusunuz ve ben yazımı tek bir kişi dahi okusam kendimi mutlu sayanlardanım sahi sevgi neydi diye sorar türkân şoray kendi iç sesinde evet hepimizin bir iç sesi vardır yazarlar kendileri ile en çok konuşan insanlardır okumak insana yeni dostlar yeni fikirler kazandırırken yazmak bunun iki mislini gerçekleştirir insanın niyetini güzelleştirir yazar kalbine danışıp fetva aldıktan sonra kalemini hakk ve hakikatinin mürekkebine batırarak düşüncelerini insanlara söyler beğenilme telaşında değil sadece sevdiği bir işi yapmanın ilk günkü sevinci içindedir o halde siz yazı yazan değerli gardaşlar siz eliyle belinizle dünyayı düzeltme telaşında olun hakkı inkâr edenden daha zalim kim vardır sizde kendi hakikatinizi ilk önce kendinize sonra başkalarına aktarın inanıyorum ki Anadolu coğrafyasında binlerce Akif binlerce Nazım yetişiyor
Ey Oğul!.. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler.
Şeyh edebali
Babam akşam eve geç gelir kütüphanesine geçer kitapları ile sohbet ederdi doktor gözlerinde milyon olduğunu söylemesine rağmen o hiç yılmamış ilk aşkım ilk heyecan diyerek başarı merdivenini tırmanmış iyi bir türkçe öğretmeni olmuştu onun için en büyük başarı öğrencilerinin yüzündeki gülümsemeydi bilerek bir şark görevini talep etmiş hakkariye tayinini çıkartmıştı hakkaride bir mevsim yaşamak her ne kadar zor olsada o yağan ve insanlara rahmet olan kar günlerce yerden kalkmak bilmez babam adeta çocukları evlerinden toplar onları sınıfına masasına kendi elleri ile oturturdu tam bir cumhuriyet öğretmeni idi o hasta ilaca muhtaç gözleri ile nice salih ve güzel nesiller yetiştirmişti evet efendim yaşadıklarımız en güzel hikayelerdir babamın güzel bir olivetti marka nostaljik klasik bir daktilosu bulunur okuldan gelince dahi onun ile geçirirdi zamanını anam kıskansada kadınlar çilekeş olur her derde katlanırlar anam da ne çileler çekmiş ne gurbetler yaşamıştı memur adamın hayatı hep tayinlerde geçer gurbet gurbet gezer garip bir yolcu gibi hele bir de muhalifseniz haksızlığa karşı çıkan bir yapınız varsa şehir şehir sürülürdünüz babam bana seslendi oğlum nice yazar hep sürgün edildi hep hapis yattı bak nazıma bak akife uğur mumcu abdi ipekçi hep hapis yattı hazırmısın taşlanmaya
O yıllar savaş yıllarıydı geceleri karartma
Gündüzleri fırın önlerinde birikirdi halk
İnanmış adamların övüncüyle
Sabırla beklerdik geceleri
sabaha kadar uyumazdık
Babam lambanın ışığında okurdu
Sezai Karakoç
Daha dün gibi hatırlarım Geçen giden hatıraları Babamla sabaha dek otururduk ilmi fikri zikri mütala yapar bir mum ışığının altında bir gaz lambasının yanında sabaha dek tartışırdık onunla kim derdiki ölüm bir gün gelecek yanıbaşımıza o gün sabah erkenden giderken görevine kar tipi boran ile hakkaride yollar kar ile örtüldü ve o beyaz kar babama bem beyaz kefen oldu o yılları hatırlarımda bir gün babam o yağan ve yolda kalmanın etkisi ile zatürreye yakalandı ekmek bulamadığımız yıllardı o acı dolu yıllar ve babamın hastalığı gittikçe ilerledi ve bir gün beni yanına çağırarak eski olivetti kasasını bana bıraktı yanımızda 40 tane öğrenciden 5 tane öğrenciside sanki babamın vefatını hissetmiş gibi 5 öğrenci vardı yüzünde o 5 öğrencinin tebessümü işini yapmanın sonsuz rahatlığı ile veda etti aradan 10 yıl geçmesine rağmen hiç bir şey değişmedi ve ben bu satırları bursa cezaevinde sadece aklımdan geçiriyorum burada kâğıt kalem insanlar zarar vermesin diye yasak çünkü insanlar muhalefetten hakkı konuşmanızdan korkar isterler ki devran yürüsün sefasını süren sürsün onların yüzü gülsün ve altta kalan sürünsün hapishanelerde ölen insanlar zindanlarda yaşanan hatıralar hiç değişmedi hâlâ kalem sahiplerinin kalemleri kırılır meyve sahibi ağaç taşlanır ve Türkiyede çile çekmeyen insan yoktur doğru sözlü insanlar sürgün edilir köylerden kovulurken haksızlık edenleri ilk gün ki gibi seyrederken doğruların yeri hep zindanlar oldu ve en son evimize giren zalimler babamın her hatırasını parçaladılar o daktilosu en son anısıydı el koydular çünkü o zalim efendiler hiç bir doğrudan yana olanı sevmediler peki siz cevap verin hayallerin cezası çile çekmekse nasıl hayal kursun bu gençler ey zalim boyu altında kalasıca zalim efendiler Türkiyede doğrulara verilen ödül Sinop ulucanlar bursa ceza evi olurken ne hikmetse zalimler yalancılar hep en baş köşeye oturdu söyleyin şimdi insanlar nasıl hayaller kursunlar hayallerini susturan bir ülkeyiz gencecik yiğitlerin