0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
106
Okunma
1-
Burası Yalvaç!..
Eylül ortaları bir hafta sonu
Antikos kentinin kalıntıları
Kimileri yıkık, kırık…
Kimi yan yatmış
Kimileri ayakta zamana direnen sütunlar
Kafası kolu yarılmış mermer heykeller
Koca, koca taşlar döşeli yollar ,caddeler
Çarşı pazarı oluşturan dükkanlar ,evler
Tiyatro amfileri, hamam dehlizleri…
Ve koca kenti çeviren surlar, sur kalıntıları.
Kimler geldi geçti; kimler yedi içti; kimler
sevdi, sevişti… Kimler, ah kimler!..
Kimi taşları götürülüp kullanılmış
Kimi tarihi değeri olanlar müzelerde
Pek çoğu da pem/ perişan yerlerde!..
Müze görevlisi ikinci müdüre anlatmıştı:
Adı Antıkos!..Tarihi iki-üç bin yıllık
İlk kurucuları tam bilinmiyormuş..
Ama üç ayrı medeniyete ev sahipliği yapmış
birbirinden farklı yapı tarzı malzemeler
Ve sair buluntulardan açıkça belliymiş…
Evet dikkatle bakıldığında en altta basit yapı taşları
Onun üstünde biraz daha düzgün duvarlar…
Ve en üstte kalıp gibi kesilmiş taşlardan taşlardan
muhteşem yerleşim yeri kalıntıları
çarşı pazar, caddesi sokakları, dükkanları
Pazar yerleri;
sırtını tepeciklere yaslamış tiyatro sıra taşları…
hamam yerleri…
Tapınak yer ve alanları…
Bunların Roma dönemi yapı ve sanatsal eserleri olduğu yazılı, levhala…
Zaten yapı ve eserlerde öyle sesleniyor insana…
Bilinmeyen, en azından benim bilmediğim, ilk sahiplerinden başka
İyon antik medeniyetinin izleri ve kalıntı…
Bunlardan sonra Romalılar; insanlığın en görkemli
halen hayranlık duyulan kültür ve sanat eserleriyle
Roma antik çağı halen zamana direnen havada taşınan su kanalları
Sonra yıkıntılar dönemi Her şeyin bir sonu oldğu;
hiç bir şeyin sonsuz olmadığı gibi
Biraz içten biraz dıştan nedenlerle
yakıcı yıkıcı kavimlerin zulüm ve talanına uğramış…
kaderine terk edilmişşş!
Neyse, ben buranın tarihini yazacak yada anlatacak değilim.
Bu neden ve duygusallığımla bu bölümü şu dizelerle noktalamak istiyorum.
Burası Yalvaç!..
Ey İyonyalı güzeller güzeli
Destan ve efsanelerin kızı Helen
Ey aşk tanrıçası kıskanç Afrodite
Ey Romalı güzel, bilmem kim
Antuyusun aşka Kleopatra
Koynunu değil kalbini bana aç!..
Tene değil; gönül, sevgiye muhtaç!...
2-
Yalvaç!..
Hisar ardı!...
Bir zamanlar buralarda da
çalışanları, üretenleri
sevenleri, sevişenleri vardı
Heves ve heyecanlarına
göğüs kafesleri onların da dardı…
Yazık ki çok sürmeden onların da
pembe ufuklarını kara dumanlar sardı…
bu güzelim ova yeşildi; bostanlar sebzeyle;
bahçelerde dallar meyveyle dolu doluydu
bağlarda üzüm salkımları sarkıyordu!...
Ne yazık ki :
,Sultan Dağlarından
nereden geldikleri ne idükleri belli olmayan
çekirge sürülerinin talanı sardı…
Yaladı yuttu zenginlikleri; yok etti binlerce yıllık güzellikleri;
Yerine bir şey koyamadan çekip gitti...
Binlerce yıllık medeniyeti tüm güzellik ve
birikimiyle tahrip ve harap edip;
kaderine terk ederek
mazinin derinliklerine gömdü…
Tüm bunları ve daha neler ,neleri düşüne, düşüne
Hisarardı Köyü’ne varmışım…
Burası yukarıda sözünü ettiğim;
gezip gördüğüm; görüp heyecanlandığım
Antikos kent harabe ve kalıntılarının
kuzeyinde yer alan ova üzerindeki yerleşim yeridir.
Gelin şimdi birazcık olsun bu ovayı anlatayım size.
Efendim burası;
Sultan Sıra Dağlarının güney eteğinde dört tarafı dağ ve
tepe yükseltileriyle çevrili bir havza…
Evet dört tarafı çevrili bir çukur alan…
Ama ne alan ,ne alan…
Kuzeyinde bulunan dağ damarlarından kopup gelen ırmak gibi
sularla beslenen; bitek bir ova… Bir Çukur Ova…
Benim Çukur Ovam; çiftliğim…
çalışan marabalarım; kahyalarım; yarıcılarım, işçilerim…
çalışanlarım; üretenlerim…
Her hafta sonu hatta her mesai sonrası gelir gezer,
denetler dinler dinlenir giderim…
Bostan zamanı bostanlarımdan; meyve zamanı meyvelerimden…
ikram eder marabalarım…
Hele bir de çayları, tütünleri varsa… gel keyfim gel olur bana…
tam bir keyfo ağa olurum…
İşte bakın yaşlı bir kadın bahçesinde ineğini otlatıyor…
ona ot; kendine meyve toplayıp sepetliyor…
Az ilerde orta yaşlı biri, pörsümüş, kurumuş
yaşlı elma ve erik ağaçlarını kesiyor…
Beni görünce durdu… selam verdim, selem aldım…
buyur etti beni… çayı da hazırmış…
Bir sohbet, bir sohbet.. ne tarih koyduk, ne coğrafya..
ne tarım, ne tarımla ilgili sorunlar…İlla da politika…
Neyse, efendim, uzatıp başınızı ağrıtmayayım…
Bizim maraba hanımına sesleniyor:
“Kız!... Şu elmadan, şu sonbahar eriğinden topla, ağama”
eliyle de gösteriyor, meyve ağaçlarını…
“arabaya “diyecekti ki; “araba var mıydı sahi, ağam…
yoksa yani, estafurla, arabanızla gelmediyseniz…
yarın getirir bırakırım… siz zahmet buyurmayın…
Yaa!... Nasılmış marabalarım benim; nasılmış
Hisarardı Köyü insanı(mız)!..
VE NASILMIŞ İNSANI;İNSANLIĞI ANADOLU’MUN ;ANADOLUMUZUN!..
Eylül 2004
Yalvaç
Not defterinden kısmen
düzeltilerek