Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Yinsani
Yinsani
VİP ÜYE

Ramazan 1 2025 ; Zamane Hikayeler...

Yorum

Ramazan 1 2025 ; Zamane Hikayeler...

( 1 kişi )

1

Yorum

3

Beğeni

5,0

Puan

407

Okunma

Ramazan 1 2025 ; Zamane Hikayeler...



Benim Yorumum Hangisi? İnanç Hikayeleri...

Sevgili Sitedaşlar;

Bir video ilgimi çekti, lakin bu tip videolardan ziyade ben video altlarındaki yorumlara odaklanırım, oralar daha samimi gelir bana, ben yorumları okudum sonuna kadar, bazı yerlerde sabrım tükendi yani gözüm ağrıdı, zihnim yoruldu, gayret ettim, ilgimi çeken yorumları tırnak içine aldım. Bunlar Youtube’da bir yayıncının (Prof. Mustafa Öztürk) sayfasının altındaki yorumlar.

Yorumlar alt alta gelince epey yekün tuttu, ortalama 8 sayfa..

En sevenlerinize emanet.
Y.




www.youtube.com/watch?v=SSpwVIPDyEI

Proje Çocuk-Gençlik Yetiştirme Projesinin Sonuçları: Dindar Ebeveynlerin Dinden Uzak Evlatları


“Annem, babam Ege’nin dağ köylerinde/mezralarında büyümüş, evlendikten sonra da Uşak’ın kenar/gece kondu mahallesine taşınmış. Hem küçükken hem de evlendikten sonra ekmek derdine düştükleri için pek "dindar" olamamışlar. Babam Cuma’dan Cuma’ya ve Ramazan’da camilere gider, anam da yaz kış demez tarla işlerine gider ya da evde tütün dizmek gibi işleri yapar, Ramazan’da oruç tutar, namaz kılardı. Çocukken bile çalıştıkları için ilkokul terk ikisi de ve Kur’an okumayı bilmez, namaz sürelerini de kulaktan duyma bilirlerdi. Ben de çocukluktan itibaren Uşak’ta hem okudum hem çalıştım. Elektrikçi den inşaata, simit satmaktan ayakkabı boyamaya, tarlaya... Orta okul da besmeleyi tam olarak söyleyemediğim için Hoca bana "sizin evde besmele çeken yok mu" demişti. Eve gidince iyice ezberlemistim. Çünkü benim çevremde herkes "bismillah" dedimi tamamdı. "Bismillahirrahmanirrahim" diyememiştim. Hatırlarım, yaşımız 14-15 lerdeyken sahurda yeterli ekmek yoksa, annem beni uyandırmazdı. Lisedeyken, ders çalışmak için sabah erkenden kalkar, duamı eder, bazen de içtenlikle camiye gider ibadet ederdim. Benim için din TEKti ve herkes benim kadar dindardı. Aleviymiş, Şafiymiş, Sünni- Şiiymiş... Cemaatler varmış, tarikatla4 varmış... Hiç birinden haberimiz yoktu. İyiki de yokmuş. Bir dönem sonra üniversite yıllarında Kur’an okumayı da, namaz sürelerini de öğrendim, namazlarımı içimden geldiği için kıldım. Allah’a emanet 3 çocuğum var. Hiç birinin inancına karışmıyorum. Diyanete gıcığım var. İçimden gelirse ibadet ediyor, fırsat buldukça duamı ediyorum. Bugün bu ülkede siyasal İslamcıların yaşadıkları dine inanmıyorum. Bir yaratıcı var. İster Tanrı, ister Allah, ister Rab, ya da Tengri. Bizi yaratan’a inanıyorum ve bana, yaratılış gayesine uygun yaşayabilmem için yol göstermesi için dua ediyorum. Allah herkesin gönlüne göre, hayırlısını versin.”



“Dindar bir ailenin çocuğuyum. Evlendim, şimdi çocuğum olur, bu imansız kurtlar sofrasında yavrumu kaparlar. Bu dini bu çocuğa anlatabilecek yeni bir dil geliştirmem gerek dedim. O yüzden sıfırdan başladım. Mealler, tefsirler, hadis kitapları, videolar, derken 3 aylık derin tefekkür sonucunda bende ne din ne iman kaldı. Ağır depresyona girdim, acılar çektim, tekrar inanmak istedim olmadı. Sonunda içim yana yana hakikati kabul ettim. Aradan zaman geçti, şimdi hür ve mutluyum. Dünya bir gündür o da bugündür.”

“Çocukluğum, din adına Kuran kursunda dayak yemekle geçti. Hafızlık kutsandı ve bu amaçla ailelerimiz bizi kendilerinden kopardı attı. Kursta ruh hastası hocaların elinde telef olduk. Ailelerimiz yaşadığımız acılarla hiç empati kurmadılar. Bir de ana-baba hakkı diyerek şantaj yaptılar. Allahtan 28 şubatçılar geldi de kuran kurslarını kapattılar. Rabbim 28 şubatçılardan razı olsun. Onlar sayesinde biz de cehennemden kurtulduk. Annem bir de, "Ezberlediğin Kuranı unutursan, 70.000 sene cehennemde yanacaksın" diyerek korkuturdu. Çocukluğum bu korkularla, acılarla geçti.”


“Bende bir proje çocuğum, aşırı muhafazakar eğitimci bir ailenin çocuğuyum. Ebeveynlerimin ikisi de imam-hatip mezunu kendileri belki farkında olmasa da aşırı dini ve manevi baskı ile büyüdüm, duygularım hep törpülenmeye çalışıldı. Mesleğim bile küçükken dayatılmıştı, iyi bir üniversitede eğitim alıp mühendis oldum. Kendi küçük şehrimden(Güneydoğu’da bir şehir) üniversiteye İstanbul’a gittiğimde aslında bana o küçük şehirde, ebeveynlerim tarafından sanal bir dünya kurulduğunu farkettim çok farklı düşünceler ile tanıştım ve kendi kişiliğimin bana dayatıldığını, aslında farklı bir kişiliğim olabileceği düşüncesi kapladı içimi. Farkettiğim ilk şey dinin teorisine çok hakim olmadığım halde pratiğine çok alıştırılmış olduğum ve ritüeller üzerinden dini yaşadığım oldu, direkt karşı durup dini çöpe atmadım(aslında bunu belkide yapamazdım içime işlemişti bir nevi. Kuranı açıp bütün ayetleri tek tek kendim inceledim ve din gözümde çok geri bir seviyeye giderek düştü. Küçüklüğümden beri hayatımın merkezine koyduğum şeyi kaybetmeye başlayınca psikolojim o kadar etkilendi ki bu durumdan defalarca intiharı düşündüm ve sonrasında radikal bir ateist oldum, intikamımı yaşamımı kimliğimi 180 derece değiştirerek aldım. Ailemden çok uzaklara kaçmalıydım bu yüzden Amerika’da bir burs kazanarak yüksek lisans için Amerika’ya gelmiş oldum ve artık Amerika’da bir arge mühendisi olarak çalışıyorum. Düşüncelerim eskisi gibi değil aileme de kızgın değilim, yaptığım evrim ve sosyoloji çalışmaları, dinin avam için gerekli olduğu sonucuna bile vardım, insanın acziyetini kabul ettim ve olgunlaştım. Şuan agnostik bir bireyim. Umarım herkesin özgürce biyüyebildiği, düşünebildiği bir dünya uzak bir düşünce değildir”


“Hacı bir babanın, İmam-Hatip mezunu oğluyum. Ailemden dinî baskı görmedim. İmam-Hatip’e kendi isteğimle gittim. Hattâ ailem "Orada okuma; ileride iş bulmakta zorluk yaşarsın" dediler, dinlemedim. Okulda öğretilenler dışında kendi araştırmalarımla da dinî eserler okudum (Bu arada, 3 farklı İmam-Hatip lisesinde bulundum ve hepsinde de eğitim ve ahlak rezaletti. "Hâfız" olan arkadaşlarımın bile neler yaptıklarını fazla anlatmayayım; caminin içinde mastü yapmaktan tutun, kocası başka beldeye çalışmaya gitmiş evli bir kadınla cins* ilişki yaşamaya kadar...). İmam-Hatip döneminde bir süre tarikat tecrübem de oldu. İmam-Hatip’ten mezun olduktan 2-3 yıl sonra ateist oldum. 23 yıldır ateistim. Çok memnunum. Kararsızlık içerisinde olanlara tavsiye ederim. İmanlıyken, "İmanımı kaybedersem bunalıma girerim, mutlu olamam. Hayatım mahvolur. Huzur İslam’da" diye düşünürdüm. Tam tersine huzuru İslam’da değil, dinsizlikte buldum. Bunca yıldır imansızlıktan kaynaklanan hiçbir bunalım yaşamadım. Ateist dönemimde, dindar dönemimdekinden çok daha mutlu ve huzurlu oldum. Alkol nadiren içiyorum; sosyal içiciyim. Alkolden ötürü kimseye en ufak bir zararım olmadı. Sigara hayatımda hiç içmedim. Uyuşturucu kullanmam. Sabıkam yok. Çalıştığı işlerde işini kaliteli yapan ve iş arkadaşlarıyla iyi geçinen biriyim. Sanat ve spor dallarıyla uğraşıyorum. Bazı insanlarla ara sıra anlaşmazlıklar yaşansa da, beni tanıyan çoğu insan, sorsanız, iyi karakterli, efendi, kaliteli bir insan olduğumu söyleyecektir. Müslümanlar arasında da iyi insanlar var, hepsini mahkum etmiyorum. Ama dünya müslümanlarının durumu ortada. Müslümanların çoğunluğu benim gibi bir ateist kadar iyi karakterli ve kaliteli insanlar olsalardı, dünya cennet olurdu. Çoğunluğu böyle insanlar olacak şekilde insan yetiştiren bir din, hak din olamaz. "Onlar gerçek müslüman değil" teranesine de karnımız tok. Korkmayın, her şeyi sorgulayın.”


“Keçi çobanıyım. Kimsenin hırına gürüne karışmayan elimden geldiğince adaletli, ahlaklı, dürüst birisiyim. Orucumu tutar cumadan cumaya giderdim. 10 yıl evvel televizyonun yanında duran diyanet meali Kur’anı kerim dikkatimi çekti ve ’vah ki vah! biyoloji, kimya, jeoloji, metalürji, felsefe okuyacağım diye asıl kitabı unuttum! diye içimden geçirip abdest alıp dağlarda okumaya başladım. Tabiatla örtüşen bir ayet bile bulamadım. Allah herşeyden haberdar olabilir ama gördüğüm hiçbir canlının Allah’tan zerre kadar haberinin olmadığından eminim. Şu 10 yıl içerisinde çok değiştim ve artık bırakın namazı orucu dua bile etmiyorum. Okuyup üflemenin Allah’tan meded ummanın bana verdiği zararları farkettikten sonra bütün inancımı söküp attım. İslam felsefesinin insanın ufkunu kısıtladığını düşünüyorum. Bu felsefeyi aştıktan sonra özgür bir insan oldum. Hayata bakış açım değişti ve şu felsefeyi edindikten sonra kendim ve çevrem için çok daha verimli ve faydalı işler yapmaya başladım. O felsefe şudur: "En hakiki mürşit ilimdir." Çevremdeki müslümanım diyenlerinde tamamı bir kez olsun Kur’anı açıp gerçekten mesaj nedir diye merak edip okumadığınıda biliyorum. Kulakdan dolma İslam ile müslümanlar. Geldiğim yerden geçmişime bakınca Allah’a yalvaran Emrah’a bakıyorum ve ne kadarda acizmişim. Kendi potansiyelini bilmeyen sefil bir dilenci. Beni insan yapan bütün ilim ve felsefe yoldaşlarıma selam olsun...”



“80’li yıllarda Anadoluda Atatürkçü bir ailede doğdum, sünni yoruma karşı olmakla birlikte dini konular ailede konuşma gereği duyulmazdı, hala öyle. 7 yaşımdayken ilk kez ilkokulda resmi dinle tanıştım ve anneme sorduğumda, dini konuların çoğu zaman insani olmadığını ancak toplum ve insan yönetmek için gerekliliğini göz önünde bulundurmamı ve tepki geliştirmememi, dengeyi gözetmemi istemişti. Hatta tanrıtanımaz bir akrabasının ileri yaşında dine düştüğünü örnek verip, tam tersinin de olabildiğini söylemişti. O yaştan itibaren; din dahil toplumdaki tüm yaygın inançlarla kabullerle, normallerle hesabı yavaş yavaş kapattım. Birey cemaatine katıldık :) ama insanın insanla muhabbete ihtiyacı oluyor neyse ki onu da youTube dan seçiyoruz. Bu aralar Ahmet Yaşar Ocak hocayı dinliyorum, izlenme sayıları toplumun ilgi seviyesine maalesef dedirtiyor. Ayrıca ben de çocuklarıma inanç değil, anlama ilişkisi kurmaları ve dengeyi gözetmeleri yönünde tavsiyelerim olmakta. Atatürk’ü anlamaları ise tek kırmızı çizgim.”


“Mustafa hoca konuya bence sadece girizgah yapmış. Umarım devamını getirir. Yaş 51. 80 90 larda muhafazakar çevrede akıl baliğ olmuş sıradan ortahalli bir ailede yaşadım. İlk dinle tanışma tatillerde yaz Kur’an kurslarıydı. İlçede seküler olsun, dindar olsun herkesin çocuğu oralara illaki bir ayak basardı. Sonra ver elini İHL sıraları. Yatılı okullarda binbir mahrumiyetle geleneksel din öğrenmeye. Ailelerin beklentisi belli. Hoca olsun Allah kitap bilsin yeter. Geleceğe dair ağır geçim kaygısı yoktu, açlıktan kimse ölmüyordu. Fakat tahmin edilmeyen bir şey vardı milenyum çağı çoktan kapıdaydı. Derken 80 90 larda son derece idealist hocalar elinde yarı sopayla, yarı baskıyla, yarı şefkatle hizada tutulduk. Sistem naifti din öğren, din bil, dindar yaşa... 90 ların başında bizim jenerasyon için yollar çatallaşmaya başladı. Bir grup siyasal islamın en güçlü temsilcisi Refah saflarında cihat etmeye, bir grup maklube sofralarında Nurcuların Risale-i nur külliyatını hatmetmeye, bazımız İstanbul menşeili sarık sakal tarikatlatının gönüllü sponsoru olmaya, bazımız menzile üç tekerli otobüsle tövbe etmeye, bazımız ise ülkü ocaklarında bıyık burmaya dağıldık. Tasavvufun derin dehlizlerinde kaybolan da olmadı değil vesselam. Marjinal bir grupta vardı onlarda Afganistan, Bosna gibi silahlı cihat sahalarında forma imkanı bulmak için hicret etti. Bu jenerasyonun en ortak özelliği geleneksel din öğretisinin yani ehli sünnet anlayışının hepsinde alt yapıyı oluşturmasıydı. Ezoterik din dili, düşünce dünyalarınıda şekillendirmişti. Mesela Urfadaki balıklı göldeki balıkların Çanakkale’de savaştığına inanalar oldu. Said Nursinin vahiy alır gibi kitap yazdığına iman edenler vardı. Parti liderinin manevi ruhlar tarafından yönlendirildiğine inananlar hiçde az değildi. Mehdiciler çıktı mesela ona buna gidip Mehdi diye hizmet edenler vardı. Velhasıl Anadolu nun fakir köylü çocukları 80 ve 90 larda din diyanet uğruna yetmiş iki fırkaya bölündü. Fakat bu bölünme başlarda rahmet olarak telakki edilsede sonraları siyasal islamın önce belediyelerde sonrada hükümette yer alması bu jenerasyonun içine el bombasını attı. Güç el değiştirdi. Sonra aynı güç sahiplerini değiştirdi değiştirmekle kalmadı yozlaştırdı. Bu arada çoktan internet çağı başlamıştı. Bilgi kabında durduğu gibi durmuyor, kimini sarhoş ediyor, kiminide kendine getirip ayıltıyordu. Zamanın ruhu ise boş durmuyor, kapıdan kovsan bacadan, bacadan kovsan internet kablolarından hayatımıza akmaya devam ediyordu. Konfor alanları, imkanlar büyüdü, parsa arsa genişledi ama aynı oranda dini düşünce gelişmedi. Herkes öteki oldu. Akçeli işlerde hiçbir taraf hesabı tutturamadı. Yediği hep kazandığından fazlaydı. Bu jenerasyonun suçu bence kötü örnek olmaktı kısaca. Hal böyle olunca zaten değişen dünyanın, dayatılan akımların, kapitalist ve metaryalist felsefenin de itim gücüyle gençlerimiz manevi alanı önce erteledi, sonrada ötelemeye başladı. Su akar yolunu bulur derlerdi eskiden birazda umudumuz bu atasözünün gerçekleşme ihtimaline kaldıııı. Aklımın erdiği dilimin döndüğü budur bende. Mustafa hoca bence bu konuda yetmiş saat konuşabilirdi ancak belliki tadı yok şöyle bir dokundu geçti. Evet çocuklarımız din diyanet nefret ediyor. Dünya sebeb var belki ama söylenecek herşey zülfiyare dokunuyor dostlar.”


“1980 li 90 lı yıllarda çocukluk ve ilk gençlik dönemini yaşadım. Muhafazakar çevrede ve ailede yaşadım. Tam da videoda bahsedilen dönem. Bol bol dini kitaplar okurdum. Muhafazakar basını ve yayınları kaçırmazdım. Ancak 2006 lardan sonra bir şeyler değişmeye başladı. Bir gün bir arkadaşımla dini konuları konuşurken, aniden bunların birer masal olduğunu son derece sakin ve yüzde emin bir sakinlikte konuştu. İçimde son dönemde bir şüphecilik vardı, deist ya da ateist olanlar iyi insan olması zordu, referansları yoktu diye düşünürdüm. O andan önce bazı şeylerden dolayı büyük bir hayal kırıklığım vardı. 80 li yıllarda dinci yayınların gözlerimizin içine baka baka anlattıkları palavraları asla ama asla affedemedim. Zamanla parayı cukkaladıkları okurlarını tokatlayıp Amerika ya topukladılar. Bu büyük bir kandırılmışlık hissi yarattı. Böylelerini gördüğümde doğrudan algı güvenilmezlik oluyordu. Üniversiteye gittim, ne kadar aşırı muhafazakar erkek arkadaşım varsa az bir kısmı hariç .. gidiyordu. Konuştuğum deist arkadaştan sonra bir boşluğa düştüm. Çünkü o ana dek şunu yapmazsam başıma şu gelir, şu olmazsa işlerim rast gitmez fikirleri kafamda uçuşuyordu. Bunda asıl etken aile ve muhafazakar çevrenin etkisi vardı. Karanlıktan korkardım. Küçükken yaz kursuna giden arkadaşların daha ilk derste hocanın anlattığı, saçını açan birinin cehennemde her bir sacından binlerce yılanın asıldığı, bir odunun devasa bir dağı bir saatte hikayelerini o küçük aklımızla onarılması zor izler bıraktı. ve o arkadaşla konuştuktan sonra önce bir boşluk, bocalamaya düştüm. ölümü doğal kabullenmek zordu. ama sonunda onu da başardım. ne geride karanlıktan korkularım, ne obsesif takıntılarım, ne yersiz endişelerim kaldı. onbinlerce yılan hikayelerinin ne kadar da basit ve gülünç şeyler olduğunun amacı insanları etkileyip baskı altına alma yöntemi olduğunu fark ettim. şimdi hiç olmadığım kadar mutlu ve huzur doluyum. sadece boşa geçen o yıllara, kaybolup geçip giden gençliğime bakıp üzülüyorum. ama hepsinden öte, anlatılan palavraları bize dayatan adamların utanmazlığını unutamıyorum. yok kusto denizlerin birleşmediğini görmüş de imana gelmiş, Armstrong ayda ezan sesi duymuş da, ikinci kez bunu Mısır da duyunca imana gelmiş. Daha bin tane palavra. Şimdi hiçbiri bahsetmez oldu bu palavralardan. Teknoloji gelişti ve devriniz de bize anlatacağınız masallar da bitti. Çocuklarım yazın koyu dini eğitim aldı ama pek dinle ilgileri yok. üniversite yıllarında da büyük ihtimalle din işlerle alakaları olmayacak.”

“Babam imam 38 yıl İmamlık yaptı. Bende 25 sene inancla yaşadım 15 sene namaz kıdım ama şuan elhamdülillah ateist oldum. Aklı başında bir insan zaten şu Müslümanların haline bakarak bende bunlardanım demeye utanır. 20 yıldır din iman ile yola çıkanların siyasetcilerin, cemaatlerin, tarikatların yapmadığı zulüm söylemediği yalan mı kaldı? Şuan bir çocuğum var din iman falan öğretmiyorum. Aklı başına gelince kendisi öğrensin. Din denilen şeyin cahil ve Fakir halkı hizaya getirmek için uydurulan masallar olduğu ap açık ortada. İddia ettikleri şeylerinde bilimle son derece çeliştiğide ortada.”

“36 yaşımdayım ve 3 senedir dinsizim. Babamın yanındayken cuma namazlarını kılmak zorundayım. Çünkü öğrendiğinde hem sağlığı etkilenecek hem de çok büyük ihtimalle evlatlıktan reddedecek hocam”


“Sayın hocam benim kanatimce din eğitimi diye elif cüzü öğretmekten, arapca metin okuma eğitimi öğretmekden vazgeçip, kuranı türkce olarak iyi bir şekilde anlamaya yönelirsek süper kaliteli insanlar yetişir. Yani yüce Allahın bize lütfettiği muhteşem bilgileri çok iyi bir şekilde anlarsak süper yetişmiş insanlar oluruz. Arapça metin telaffuzu dindarlık falan değil tam bir zavallılık. Rabbim ilmimizi, bilgimizi artırsın.”

“Hocam 27 yaşındayım ve kutuplaşma dayatmalarının bir kaç yıldır farkındayım ne dine ne siyasete ne insanlara güvenim kalmadı ne üzülüyor ne gülüyorum sanki yaşamıyorum bir hayal aleminde dolaşıyorum boş boş .. Nerdeyim hangi saçmalığın içindeyim bu hayatın bir manası var mı sorgulamaları içinde kayboluyorum . Umarım kaybetmeden hayatımın manasını bulur bir eşya gibi yok olup gitmem de yaşadığıma değer ...”

“Hocam, aynı kuşaktanız. Ben de İl Halk Kütüphanesinde ödev hazırladım, hocalardan dayak yiyerek büyüdük biz. Şimdi bir öğretmen fiske vursun çocuğa bakalım kendini nerede buluyor. Din dersi sözlüsünde ayakkabıları çıkarıp okul sırasının üstüne çıkıp sabah namazının sünnetini milletin içinde domalarak kıldırdılar. Ha, ben erkek olduğum halde sınıfta domalmak ağrıma gitmişti ama kızları da sözlü yaptılar, onlar da namaz kıldı sıra üstünde.Belki bunun tesiridir bilmem, namaz kılmadım bir daha. Sadece ramazanlarda oruç tutardım.Dinle alakam o kadardı. Defalarca kuranı elime aldım ama okudukça içimden bir ses "yaa bu ne" diyordu. Dinden çıkacağım diye bırakıyordum. Bizim zamanımızda birisi bana Muhammed evlatılığının karısı olan Zeynep’i boşatıp kendine karı yaptı deseydi, oturur araştırır daha o zaman bırakırdım inanmayı. Biz komşu kızına bile yan gözle bakmayı ahlaksızlık sayan bir çevrede yetiştik. Hepsiyle kardeş gibi büyüdük. Atatürk’ün neden Elmalılı Hamdi’ye bu kitabı tercüme ettirdiğini 45 yaşımda anladım. Nebe suresi 31-33 ayetleri görünce artık bende ip koptu. Şimdi internet var, çocukları proje diye büyütemezsin. O nesil bizdik. Adama diyorum ki Allah inananlara cennette memeleri yeni tomurcuklanmış kız çocukları vaat ediyor diyorum, dine küfrediyorsun, islam düşmanlığı yapıyorsun diyor. Okuyup da müslüman kalana rastlamadım. Çok değil 2 nesil sonra biz Norveç gibi oluruz.”

“hocam, çocukken okuduğum dini hikayeleri düşünüyorum da, insanı dinden soğutabilecek cinstendi. Örneğin, Yusuf Tavaslı’nın hanımlar için dini hikayeler kitabında bir adam evlendiği kadınları test etmek için onlara bir paket kahve götürüyor, kadın kahve paketinin ipini çöpe atarsa bu kadından iyi eş olmaz deyip hemen boşuyordu. Bu tür hikayeler ile farkında olmadan dinimiz kötüleniyor. Evlilikte kadın sonuna kadar sabredecek ama erkek bir ip için karısını rahatlıkla boşayabilecek. İmkanım olsa çocuklar için hazırlanan dini kitapları sıkı bir denetimden geçirirdim.”


“Merhaba hocam, ben de alevi bir ailenin dinsiz büyüyen çocuğuyum. Hep dinden uzak yaşadım ve dinlerin önemini liseye geçene kadar da hiç bilmezdim. Nihilist bir yaklaşımla dine inanmanın da reddetmenin de saçma olduğunu düşündüm. İnananı da inanmayıp reddeden ateizmi de saçmalık olarak gördüm. Ancak yaşadığım deneyimlerle birlikte son bir senedir Allah’a bir aşkla inanıyorum. İnanç deneyimden geçer, inanç da Allah aşkını doğurur. Asla ilgim olmadığı halde İslam felsefesi okumaya ve yorumlamaya başladım. Allah’ı çok seviyorum ancak sistemlerden ve inanan insanlardan hiç memnun değilim. Okumayanlar, okuduğunu kendince yorumlayıp bize dayatmaya çalışanlar, insanların inancına karışanlar... Bu gibi insanlar yüzünden artık dine saygı dahi duyulmuyor. Herkes ya fanatik ateist ya fanatik müslüman(!) Ben dini yaymaya, insanlara dini dayatmaya çalışmıyorum. Kişisel deneyimlerimi ve Allah aşkımı aktarmaya çalışıyorum. İleride çocuğuma da asla dini bir zorlama yapmayacağım. Kendi kişisel deneyimleri ile bir karara varmasını sağlayacağım. Ailem beni dinden uzaklaştırmaya çalıştı ancak ben yine de Allah’a güveniyorum. Umarım herkes bu okyanusvari inanç duygusunu yaşar ve hisseder.”


“Zamanında dinimi en radikal şekilde yaşamış her ilmi öğrenmeye gayret etmiş bir insan olarak on yıldır hiç bir inanca mensup değilim ve insan olmak anlayışı ile mutlu bir hayat yaşıyorum hiç bir çocuğuma dini dayatma yapmıyor gerekli olduğu kadar bütün dinlerin inanç sistemlerinin soru ve konularını yanıtlıyor yardımcı oluyorum onların üzerinde bundan başka bir yetkim olduğunu düşünmüyorum”


“Ailem de ben de hem Atatürke saygı duyarız hem laik hem dinimizi yaşayan insanlarız. Neden böyle iki kutup olduğuna anlam veremiyorum. Din Allah ile insan arasında, siyasi kurucularimiz ise bambaşka konular. Niye iç içe girdirip insanlar bu sekilde kalıplaşmış anlamıyorum.”


“Dine hiç gerek olmadığını düşünüyorum. 3, 4 kez Kuranı okudum içinde özel hiç bir şey yok. Mesela bir takım mucizeler var (uydurulmuş olduğu belli böyle bir şey gerçekleşmesi imkansiz), mesela ahlaklı olmak doğru olmakla ilgili setler var (Ahlaklı olmak için dine gerek yokki)...Ayrıca çok cahil buluyorum Müslüman toplumları.(Kadınım başını zorla kapatıyorlar iranda). Din denen kavram hiç tartışılmak istenmiyor, ancak insanın bütün hayatına da nüfus ediyor. Çok yakın zamanda dinler olmayacak. Doğmadan önce neredeydik hatırlayan var mı öldükten sonra da orada olacağız.”

“Davulun sesi uzaktan hoş gelir,Iran da islam cumhuriyeti gelmeden bizde islami iyi bir sey saniyorduk,geçek islam ile yüzleşince nefret etmeye başladık.bu arada ben kuran Arapça eski hafiziyim, sakin cevap olarak gerçek islam o değil argumani ile kimse gelmesin,kuran ayetleri ile yüzüne çarparım, hodrimeydan. Esenlikler”


“Hocam merhabalar, konuyu çok dar bir perspektiften ele aldığınız kanaatindeyim. Türkiye’de sekülerliğin tasfiyesi 1945 sonrasında Türkiye’nin batı emperyalist ittifakına dahil olması ile başlamış, özellikle 1980 sonrasında milliyetçilik ve siyasal islam toplumda geçer akçe kılınmıştır. Bu özellikle belirli kurumlar elinden laiklik denilerek ve tam tersi amaçlanarak yapılmıştır. Dahil olduğumuz Batı emperyalist bloğunda neoconların etkin olması ve neoliberal politikaların uygulanmak istenmesi halkta direnç yarattığı için bu direnç dini değerlerin ve milli değerlerin yüksek oranda yozlaşmasına aldırış edilmeksizin yapılmıştır. Dolayısı ile şu anda ülkedeki emek hareketi başarılı bir şekilde bastırılmış ve sermaye için şahane bir ortam yaratılmıştır. Mevcut iktidar da bu yapının haklı olarak göz beneği olmuştur. Ama bu başarının getirisi halkın ekonomik ve sosyal olarak daha da zorlanması olduğundan gençlerde umutsuzluk ve büyük bir tepki ortaya çıkmıştır. Bu tepki özellikle kendi ailelerine ve onlar tarafından empoze edilen hayat tarzına karşı bir başkaldırı olarak tezahür etmiştir kanaatindeyim. Saygılarımla”


“Her nefes alıp verişimde, her bir hücremde düşüncemde duygumda eylemimde her bir atomda doğal olarak kendi bedenimde bir İlahilik arıyorum, herkes gibi. Uzaklarda olmayan ben ve o olmayan bir olan bir ilahilik lakin bu İlahiliğin kaynağı Allah mıdır onu hiç bilmiyorum. Maneviyatla ilgili anlamakta güçlük çektiğimiz şu olsa gerek kuşatıcı olamıyoruz/m. Dinle ilgili benim itirazım hep bu yönde oluyor sınırlar çizip içerdekileri makbul dışarıdaki öteki anlayışına sürükleyen bir inanç geliştirmek istemem, hem iç ve dış nedir ki. Yani ötekilerin günahı ney, benim özelliğim ney beni kurtarılmaya layık kılan ney? Herkesi içine alan bir çatı kuramamak dinin problemidir demiyorum insan zihni her şeyi içine alıp olgunlukla sindiremiyor ki din ne yapsın. Ama gölge etmesin yeter demek gibi bari insanları birbirine yabancılaştırmasın kırdırmasın din kurumu. Ben tebliğ ederim fakat dayatmam diyen ebeveyn en çok arzulanan tavrı sergilemiyor mu zaten. Dinime inanma ama yine de seni kucaklamın bir yolunu bulurum ben. Daha ne olsun yapabilirsak bundan ötesi yok gibi. Teşekkür ederim zihnimizde dağınıkça gezen hislere tercüman oluyorsunuz. Her şey evriliyor dinde bir şeylere evrilir elbet umarım daha üst bir şey olacaktır bu.”


“Yorumların büyük çoğunluğunu okudum ve çok üzüldüm. İnsanların bu çarpık düzene, dini kullananlara, ebeveynlerinin baskısına tepki olarak dinden kaçtıklarını gördüm. Gerçekte dinle aralarına mesafe koymak, baskıdan kurtulup özgür olmak adına ateist, deist oldum şeklinde kendilerini ifade etmişler. Hatta birisi ateist oldum derken bile İslam tanrısına hamd etmiş. Ben de, ateistim deyip de arabasına binerken besmele çekeni görmüştüm. Alışkanlık değildi ordaki, korkudan kaçınma, sığınma ihtiyacı idi. Aslında çok anlaşılır bir durum. İnsanın doğası bunu arar. Özgür iradeyi de. Baskıya tepki geliştirir. Hangi düzlemde olursa olsun, insan kalabalıklarını yönetenlerin insanları seks, din ve para araçlarıyla manipule ettiklerini sosyoloji derslerimizden biliyoruz. Dinci diye tabir ettiğimiz dini kullananlar (Allah bunlara münafık diyor) dünya tarihinde hep olmuştur, olmaya da devam edecektir. İman ise bizim neye iman ettiğimiz, neye inandığımızdır. Dışarıdakilerin ne yaptığına bakarak değil, iç dünyamızda ne hissettiğimize, buna bağlı olarak ne düşündüğümüze bakarak kendimizin belirlediği bir şeydir. İman ısmarlama olamaz zaten. Dini kullanan yöneticileri ilk kez görmüyoruz, sadece dozunu artırdılar (Tekke ve zaviyeler de bu yüzden kapatılmıştı zaten). Geleneksel bakış açısından ve maksatlı insanların dine kattıkları bidatlardan ari İslam’a baktığımızda, kitabın sahibi zaten kitabında münafıklar hakkında müminleri sık sık uyarıyor. Buna rağmen münafıklara kızıp imanından olmak bana pek doğru görünmüyor. Çünkü şeytanı da, meleği de yaratan O. Mümini, münafığı, kafiri de... İnsanı yaratanın insan için kurduğu düzen bu ve bu düzende doğruyu bulmayı da kişinin sorumluluğuna vermiş Yaşatan. Kitabın bize öğrettiği en temel bilgi, Allah’ın varlığından sonra, ahlaktır. Yeryüzünde ahlak bilgisini de yine ilk peygambere verilen on emirle birlikte öğrenmeye başlıyor insanoğlu. Kendi içinden gelen ahlak anlayışı subjektiftir, tüm insanlık subjektif bir ahlak anlayışı etrafında toplanamaz. O nasıl yaşamamız gerektiğini tarif eder kitabında. Bir başka konu da, Allah hepimizi vicdanla yaratmış. Allah’ın insanla irtibat kurduğu nokta derler onun için. Duymak işimize gelmeyince aklımızla bahaneler üretip, oradan gelen emiri/bilgiyi bertaraf ederiz çoğu zaman (Halbuki o, ilksiz ve sonsuzdan gelen "olsun" veya "olur"dur). Vicdanın sesine kulak verdikçe, ona uydukça bilgi akışı çoğalan, kulak tıkadıkça sesi cılızlaşan ve sonunda da hiç duyulmayan (vicdansızlık) bir mekanizma. Felsefenin başlı başına konuları bu ve benzerleri. İki cümleyle açıklanamayacak kadar derin ve uzun. Yaşatan’ınızı baskı, korku vb etkilerden uzak, sağlıklı akıl ve mantıkla doğru kaynaklardan araştırarak ve en önemlisi içinizi dinleyerek bulmanız dileğiyle...”



“ALLAH’A DİN ÖĞRETENLER DE ÇOĞALDI. Birgün de bundan bahsedin diyeceğim ama sizin dini sunumlarınız da ,dini yorumlarınız da baya sıkıntılı be hocam. Kusura bakma. Hayırlı akşamlar diliyorum.”

“Hocam sizin hangi atesler icinden cikip bu objektif konusmayi yapabildiğinizi çok net olarak takip ettigim icin biliyorum ve saygi duyuyorum. İnsan vucudunu yansiz olarak kesfetmek ve beyin aktivitelerini gozlemlemek gun gectikce ilerliyor. 0-3, 3-6, 6-12 yaslari arasinda beyin gelisimi cok ilgin snaptik baglantilar kesiyor veya kuruyor. 12-18, 18-25 e kadar bu baglantilar kesilip bicilmeye devam ediyor. Bir insan canlisindan 25 yasin altinda ciddi bir karar vermesinin suni olarak beklenmesi tamamen istismar olacaktir. Hatta suc isleyen cocuklari hapse degil rehabilitasyona gonderme yasi 25 e kadar cikartilmalidir. 25 e kadar omasi gereken sey guvenlik, sevgi, Tanri, korunma, icguduleri dinleyebilme, gelisim, esneklik, gerektiginde bireysel gerektiginde toplumsal olma, destek alabilme, degerli hissetme gibi seyleri ogretmektir. Aksi insanligin sonunu getirir. Bilimi takip etmek ve bilime yatirim yapmak, sagci, solcu, dinci, dinsiz gibi hic bir kaotik gereksizlige ugramadan sevgi ve deger icinde yasayarak insan olmak yolunda ilerlemek benim en buyuk onceligim.”


“Ailem muhafazakar ve liseye geçene kadar beni robot gibi yetiştirdiler ders çalış diyince ders çalıştım okul birincisi oldum fen lisesi kazandım ibadet et diyince ibadet ettim her şey de bir ödül ceza sistemi vardı başarılı olursam tablet alındı telefon alındı bir sürü şey vaat edildi ama liseye geçince ailemin baskısından kurtulup kendimi bulmaya başladım dört yıl boyunca bu arayışım sürdü şu an ateist bir kapalıyım eğer açılmak istersem başıma gelecekleri tahmin bile edemiyorum üniversiteye geçince kendi ayaklarım üstünde durunca her şeyi anlatmayı düşünüyorum ama maalesef artık bir ailem olmayacak. Biz bir de aşiretiz namus davası da işin içine girerse gerçekten sonumu hiç iyi görmüyorum”



“Din konusunda arada kalan herkese Turan Dursun’u araştırmalarını öneriyorum. Yaklaşık 10-12 yıl önce İnternette henüz bu kadar kaynak yokken Turan Dursun sitesi forumları vardı. Müslüman da ateist de Hristiyan da saygı çerçevesinde tartışıyordu konuları. Sonra siteye erişim yasağı geldi ve kapandı. Tıpkı Turan Dursun’un ölümü gibi aydınlanmanın önü kesildi.”


“Ben de Atatürkçü bir babanın anneye göre daha baskın olduğu bir ailede büyüdüm. Babam çevresine göre daha çok okuyan bir insandı. Annem de geleneksel, topluma göre kendini şekillendiren biri. ATATÜRKÜN A SI yetiyor özgür bir çocukluk için şükürler olsun. Ama dinimi de öğrendim, sorgulayarak... Vicdanıma uymayan yorumları reddediyorum. Modern, medeni yorumları tercih ediyorum. Tarihsel ve Arap kültürüne özgü durumları dinin gereği gibi görmüyorum. Şöyle inanmazsan imandan çıkarım, yok kafir olurum, yok cehennemde yanarım gibi korkularım yok, yaratıcı ile merhamet ve sevgi dolu iletişim üzerine ilişkim. Ama çocukluktaki özgürlüğüm olmasa, aşırı dindar bir ailede büyümüş olsam, muhtemelen ateist olurdum. Bana dayatılan dogmatik bir yaklaşım olmadığı için din ile barışık ama dikkatli ve sorgulayıcı olarak yetiştim. Ahlak ve dürüstlüğün herşeyden önemli olduğunu bilerek. Kurumsal dini ve tarikat gibi oluşumları, biat kültürünü de hiç beğenmiyorum. Benim anladığım şekliyle güzel dinim..”


“İmam-hatip ortaokulundan mezunum.Çok sayıda başarılı arkadaşım vardı lgsde.Ama çoğunluk tercihlerini okulda değil dershanesinde yaptı.Derece yapanlar zorla ihl ye mi gönderilecek diye soran arkadaşım bile vardı.Ben abartı olduğunu düşündüm okulda yaptım tercihi.Yazıklar olsun sana bir tane bile ihl yazmamışsın,mason mu olacaksın başımıza,sen imamhatip evladısın gibi sözlerle manipüle edildim.Düşün,tekrar gel vs.Ailemin yanında bana bunlar söylendi.Ailem dindar ailem bile anladı bunların saçmalıklarını.Sonuç olarak,iyi bir fen lisesinde eğitimine devam ettim ve hiç pişman değilim.Fakat yüksek dereceler yapıp bu manipülelere inanıp imamhatip lisesine giden o kadar arkadaşım oldu ki...”


“Yorumların bir kısmını okudum. İnsanlar Kuranın son 50 sayfasının mealini bile okusalar kalplerinde oluşacak imandan mahrum bırakmışlar kendilerini. Benim de bir arkadaşım deist olmuştu. Baştan sona hiç meal okudun mu dedim, arada bi yerlerinden okumuştum dedi. Daha bilmeye zahmet etmediğin bir kitabı inkar etmek gerçekçi değil. İnanmamaya teşne olmak bu. Ola ki inanmak isteyen varsa ben sondan başlayarak meal okumasını öneririm. Daha ortaya gelmeden kalbindeki imanın ne kadar kuvvetlendiğini kendisi görecek”


“Sn Öztürk, kullandığınız ve kullanılagelen dindar, dinci, laik (laiklik yanlısı), laikçi, panteist, panenteist, deist, ateist, ontoloji, agnosizm (agnostik anlayış), münafık, müşrik, mürai gibi kavramları sizin ne anlamda kullandığınızı açıklamanız sanırım anlaşılmanız açısından katkısı olacaktır. Selamlar”

“hocam çok güzel söylüyorsunuz da bu zihnindeki ebeveynlere laf anlatmak duvara anlatmaktan daha zor. 22 yaşında hala anne babamın baskısıyla yapıyorum bazı şeyleri. ben direttikçe onlar diretiyor, ben istemedikçe onlar baskılıyor. istemediğimin yeterli olmadığını düşünüyorlar. istememek bir sebep olamaz, allaha yöneldikçe bu vesveseler gider diye dayatıyorlar sürekli. 50 yaşındaki insanların fikirlerini değiştirmek bir günde olmuyor maalesef. çok zor ve çok uzun bir sürece sokuyor bu durum insanı. onlara kendimi kabul ettiremedikçe bunu yapamam düşüncesi de çocukluğumdan beri ailemin beni onlara zorunlu kılmasından geliyor. proje olmasak da ağaç yaşken eğiliyor. fikirler değişse de alışkanlıklar kalıyor”

“Hocam bu çocukları kendileri nasıl istiyorlarsa öyle yetiştirdiler ve kimsenin rızasını da aramadılar. Yine de bu çocukların dinden uzaklaşmasının sorumlusu olarak başkalarını görüyorlar, kendilerini dinden koparmak isteyenler varmış gibi komplo hikayeleri yazıyorlar, yaptıklarında en ufak hata göremiyorlar. Klasik kuşak çatışmasının üstüne dünya realitesinin ve ülkemizdeki realitenin çatışması da eklendi, mahrumiyetler eklendi, haksızlıklar eklendi ve bir inat uğruna bu çocukların kendileri için verimli, uyumlu ve doğru bir değer sistemi oluşturması engellendi. Bu çocuklar dinden uzaklaşmayı da geçtim tamamen apatik bir nesil oldular. Onları suçlamıyorum. Hakları çok yendi. Onların büyükleri saygıdeğer olamadılar, öz evlatlarını tüketerek ve sömürerek var olan bir anlayış sergilediler, kendi çocuklarına çok acımasız yaşam şartları bıraktılar, halbuki sosyal devlet onlara iyi kötü sahip çıkmıştı. Yeni nesilleri düşünen olmadı ve onlar da kimseyi düşünmeyecek doğal olarak. Burada geri tepmenin boyutlarını henüz görmediğimizi düşünüyorum, bu çocuklara yapılanlar ileride çok daha histerik sonuçlar ve görünümler yaratacaktır korkarım ki. Çok üzgünüm gençler, siz çürümenin içine doğdunuz, ben küçüklüğümde umudun, birlik duygusunun, normal bir kamu yaşamının olduğu bir zamanı ucundan da olsa görebildim, makul olan her şeyin bitirilişine şahit olmak ne kadar acı verici anlatamam, ondan sonra çaresizce aşama aşama yozlaşmamızı ve tükenişimizi izledim, elimden çırpınmaktan başka bir şey gelmedi. Biz Y kuşağı da sizin gibi ana babalarımız tarafından harcandık. Kimseye bir şey anlatamadık. Bizi anlamayan nesiller karşısında biz de azınlık kaldık. Keşke bir şey yapabilseydik. Sizin için.”

“Mevcut yönetimin dindarlık baskılar veı projesinin deizme ve ateizme yönlendirmesi çok sınırlı. Deizm ve ateizm artışının temelinde bilgiye kolay ulaşım yani internetin olduğu düşüncesindeyim. Matbaanın hristiyanlığa yaptığını internet islama yapıyor. Yüz yıl sonra islam butik hale gelmiş olur.”


“hocam ne olursun artık evelmeyi gevelemeyi bırak da açıkça bunun neden böyle olduğunu söyle! De ki İslam’ın ne kadar içi boş, Kur’an-ı Kerim’in ne kadar insan yapısı olduğunun bilgiye kolay ulaşılmasıyla birlikte açık seçik ortaya çıkmış olması de. Dolandırıp durma artık. Yazıktır bu insanlara.”

“2005 yılında Allah’a dua etmiştim...Allah’ım bu din çok mantıklı ama ben melek göremem o halde Şeytan’ı göreyim kalbim mutmain olsun diye...1hafta sonra şeytan musallatına uğradım ve odamın diğer köşesinde apaçık gördüm onu...Psikotik bozukluk oluşturdular..Şunu anladım ...Melekler ve şaytanlar kesinlikle var ve öldükten sonra diriltilme kesin.Kuran ayetleri kesinden öte gerçek.Kuranı kabul etmeyenler ve Allah’ın varlığına inanmayanlar ve şüphe içinde olanlar bu konuda çok iyi düşünsünler kestirip atmasınlar...Sonuçta inanmak bilgiyle olur.Şu anda nasıl mıyım...Namazımı kılıyorum.Eğlenmeye çalışıyorum ve şeytan’a da bayaa bi uyuyorum..Allah afftemezse büyük ihtimal mahşer günü bu şerefsizle beraber bağlanıp cehenneme atılacağımdan korkuyorum..Çünkü kurtulmaya gücüm yetmiyor..Çok da dindar bir insan değilim..Sonuç :Şeytan arşında sürekli olarak askerlerine insanları saptırmaları için emirler verip duruyor ve bunlar asla müslüman olmuyorlar.. Hak batıl savaşı binlerce yıl önce nasılsa şimdi de öyle..Sadece araya teknoloji girdi...İnsanın dürtüleri günaha olan düşkünlüğü geçmedi..Zaten bakacak olursan o zamanki günahlarla şimdiki günahlar da aynı...Ve içinde yaşadığımız hayat bir matrix...Asıl hayat ölümle başlayacak.Ve Kurandaki ahiret tavsirleri kesinlikle gerçekleşecek.Hurafesiz ve şeksiz şüphesiz inanan insanlar bu nimetin değerini bilsinler.Dünyadaki en önemli husus budur...Bundan daha önemli bir konu yok...”



“Tüm tarikat ve cemaatler, insana "Senin için ne yapabiliriz? " diyerek yaklaşır. O insanı kendi bünyesine alıp istediği kıvama getirdikten sonra da "Bizim için ne yapabilirsin?" diye sorar.”

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Ramazan 1 2025 ; zamane hikayeler... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ramazan 1 2025 ; zamane hikayeler... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ramazan 1 2025 ; Zamane Hikayeler... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
neneh.
neneh., @neneh-
2.3.2025 00:55:48
5 puan verdi
Atalarımız ne demiş; "şikayet olmasın hikayet olsun.Bunlarda öyle hikayet etmişler .En son tarikatlerle ilgili olanı dikkatimi çekti.Gerçekten de öyle.Kıvam tutturabildiğine..Zamanınızı insanlık için harcıyorsunuz hakkınızı nasıl öder insanlar bilmiyorum.En azından yazılanları okusalar..Üstada saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL