13
Yorum
29
Beğeni
0,0
Puan
569
Okunma
Karanlık ve sessiz bir geceydi. Ay, bulutların arasından gizemli bir şekilde parlıyordu ve uzun gölgeler yaratıyordu. Eski bir ev, tepelerin üzerinde yalnız başına duruyordu. Duvarları, geçmişin hikayelerini fısıldayan taştan yapılmıştı. Evin içinde, yaşlı bir kadın, yatağında yatıyordu. Gözleri kapalıydı ama ruhu uyanıktı.
Yıllarca, bu evin duvarları içinde yaşamış ve yaşamın gizemlerini öğrenmişti. Ruhun inceliklerini, dünyanın görünmeyen güçlerini görmüştü. Şimdi, ölümün eşiğinde, bir zamanlar ona fısıldayan sırları hatırlamaya çalışıyordu.
Bir zamanlar, genç ve güzel bir kadınmış. Aşk, hayatının merkezindeymiş. Ama aşk, acıya dönüşmüş. Sevgilisini kaybetmiş ve kalbi paramparça olmuş. Yıllar geçtikçe, acısı daha da derinleşmiş.
Bir gün, evinin yakınındaki ormanda yürürken, yaşlı bir kadınla karşılaşmış. Kadın, yaşlı ve bilge görünüyormuş. Genç kadının acısını görmüş ve ona yardım etmeyi teklif etmiş.
"Ruhun inceliklerini öğrenmelisin," demiş yaşlı kadın. "Dünyanın görünmeyen güçlerini anlamalısın."
Genç kadın, yaşlı kadının sözlerine şaşırmış. Ama ruhu, yaşlı kadının bilgeliğine inanmış. Yaşlı kadın, genç kadına ruhun inceliklerini öğretmiş. Ona, dünyanın görünmeyen güçlerini, insan ruhunun gizemlerini göstermiş.
Genç kadın, yaşlı kadının öğretilerini öğrenmiş. Ruhunun derinliklerine inmiş ve kendi acısının ötesine bakmayı öğrenmiş. Zamanla, acısı azalmış ve kalbi iyileşmiş.
Şimdi, yaşlı kadın, yatağında yatıyor ve geçmişini hatırlıyor. Yaşlı kadının ruhu, hala uyanık ve dünyanın görünmeyen güçlerini hissediyor.
Bir zamanlar, genç ve güzel bir kadınmış. Ama şimdi, yaşlı ve bilge bir kadındı. Hayatın inceliklerini öğrenmiş ve ruhunun derinliklerine inmiş.
Ve ölümün eşiğinde, ruhu huzurluydu.
Bu gece, evin duvarları, yaşlı kadının hikayesini fısıldıyordu.
Gözlerini açtığında, kendini uçsuz bucaksız bir lavanta tarlasında buldu. Güneş, lavanta çiçeklerinin mor tonlarını altın rengi bir ışıkla boyuyordu. Havada tatlı bir lavanta kokusu vardı ve rüzgar, çiçeklerin arasından hafifçe esiyordu.
Yürüyerek tarlanın içine doğru ilerledi. Her adımda, ayakları yumuşak ve hoş kokulu toprakta batıyordu. Güneş, yüzüne sıcak bir şekilde vuruyordu. Derin bir nefes aldı ve lavanta kokusunu ciğerlerine çekti.
Bir süre yürüdükten sonra, tarlanın ortasında, küçük bir kulübe gördü. Kulübe, taştan yapılmıştı ve çatısı, eski, çatlak çinilerle kaplıydı. Kapısı açık duruyordu ve içeriden, hafif bir müzik sesi geliyordu.
Kulübeye doğru ilerledi ve kapısından içeri girdi. İçerisi, loş bir ışıkla aydınlatılmıştı. Duvarlarda, eski, çerçeveli resimler asılıydı. Ortada, küçük bir masa ve birkaç sandalye vardı. Masanın üzerinde, bir çaydanlık ve birkaç fincan duruyordu.
Kulübenin içinde, yaşlı bir kadın oturuyordu. Kadın, beyaz saçlı ve gözleri maviydi. Gülümseyerek ona bakıyordu.
"Hoş geldin," dedi kadın. "Senin için çay hazırladım."
Kadın, ona bir fincan çay uzattı. Çay, lavanta kokuyordu ve çok lezzetliydi.
"Bu ne güzel bir yer," dedi kadın. "Burası, ruhun huzur bulduğu bir yer."
Kadın, gülümsedi ve çayını yudumladı.
"Evet," dedi. "Burası, ruhun huzur bulduğu bir yer."
Kadın, bir süre sessizce çayını yudumladı. Sonra, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
"Burada, ruhun kendini özgür hissedebilir," dedi. "Burada, geçmişin acılarını unutup, geleceğe umutla bakabilirsin."
Kadın, gözlerini açtı ve ona baktı.
"Burada, sen gerçekten kendin olabilirsin," dedi.
Kadın, gülümsedi ve çayını bitirdi. Sonra, ayağa kalktı ve kulübeden çıktı.
Tarla, hala aynı güzellikteydi. Güneş, lavanta çiçeklerinin mor tonlarını altın rengi bir ışıkla boyuyordu. Havada tatlı bir lavanta kokusu vardı ve rüzgar, çiçeklerin arasından hafifçe esiyordu.
Kadın, tarlanın içinde yürüdü. Her adımda, ayakları yumuşak ve hoş kokulu toprakta batıyordu. Güneş, yüzüne sıcak bir şekilde vuruyordu. Derin bir nefes aldı ve lavanta kokusunu ciğerlerine çekti.
Bir süre yürüdükten sonra, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
"Burası, ruhun huzur bulduğu bir yer," dedi. "Burada, sen gerçekten kendin olabilirsin."
zamanın içinden geç hep aynı anda bekleme..
~