güneş, denizin üzerinde altın bir disk gibi parlıyordu. rüzgar, saçlarını okşayarak hafifçe yüzüme
vuruyordu. elimde, sıcak kumda iz bırakarak yürüdüğümde, gözlerim ufukta kaybolan
maviyle buluşuyordu. bu, benim için en özel yerdi. burada, kendimi kaybedebiliyordum, düşüncelerim özgürce uçabiliyordu.
ancak bu sefer, içimde garip bir huzursuzluk vardı. sanki bir şeylerin değişeceğini hissediyordum. gözlerim, kumsala yakın bir noktada, kumun üzerinde parlayan bir şeye takıldı. yaklaştığımda, bir deniz kabuğu olduğunu fark ettim. ama bu sıradan bir deniz kabuğu değildi. üzerinde, parlak, gümüş bir desen vardı.
kabuğu elime aldığımda, içime garip bir enerji yayıldı. bir anda, kendimi büyük bir dalganın içinde buldum. su, beni yutmaya çalışıyordu. çığlık attım, ama sesim boğuk bir şekilde yankılandı. sonra, her şey karardı.
gözlerimi açtığımda, bulunduğum yerin bir orman olduğunu fark ettim.
güneş ışınları, ağaçların yapraklarından süzülerek yerlere düşüyordu. hava nemliydi, toprak kokuşmuş bir koku yayıyordu. etrafıma baktığımda, büyük bir ağaç gövdesinin yanında oturduğumu gördüm. yanımda, sıra sıra dizilmiş küçük taşlar vardı.
bir an, ne olduğunu anlayamadım. sonra, bir ses duydum. ağaçların arasından gelen, nazik bir fısıltı. "hoş geldin, Eli."
korkmuştum, ama aynı
zamanda meraklıydım. "kimsin sen?" diye sordum.
"benim adım ağaç ruhu," dedi ses. "senin buraya gelmen gerekliydi."
bu an, hayatımın tamamen değiştiği an oldu. Eli, artık sadece bir kız değildi. o, bir gizem, bir büyünün parçasıydı. ve ben, bu büyünün içinde kaybolmaya hazırdım. dedi ağaç
~