Sosyal medya, başlangıçta insanların anılarını paylaşabileceği, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir alan olarak ortaya çıktı. Ancak
zamanla bu işlev dönüştü. Artık bir fotoğraf ya da kısa bir düşünce paylaşmak, yalnızca kişisel bir anı bırakmak anlamına gelmiyor. Paylaşılan her şey, hiç tanınmayan kişiler tarafından inceleniyor, yorumlanıyor ve bazen acımasız bir yargı sürecine dönüşüyor.
Eskiden fotoğraflar albümlerde saklanır, yalnızca birkaç yakın kişiyle paylaşılırdı. Şimdi ise her paylaşım, binlerce insanın erişimine açık bir şekilde dijital
dünyaya bırakılıyor. Bir anı, bir anda yargılama nesnesine dönüşebiliyor. Kiminle oturduğunuz, ne giydiğiniz, nerede olduğunuz sadece bir g
özlem konusu olmaktan çıkıp bir tartışma malzemesi haline geliyor. Ünlü bir sanatçının ya da sıradan bir kullanıcının paylaşımı, saniyeler içinde binlerce yorumla birlikte büyük bir toplumsal tartışmaya dönüşebiliyor.
Yanlış anlaşılmaya müsait her kelime, bağlamından koparılıp farklı anlamlara çekilebiliyor. Bir deneyimini anlatan bir kişi, anında karşıt görüşlerin saldırısına uğrayabiliyor. "Sen bu konuda konuşamazsın" cümlesi, artık sosyal medyanın en sık rastlanan tepkilerinden biri haline geldi. Örneğin, kişisel bir deneyimini paylaşan birinin, bir b
aşkası tarafından yeterli bilgiye sahip olmamakla suçlanması yaygın bir durum haline geldi. Bu durum, farklı bakış açılarının zenginleştirici etkisini kaybettiriyor ve insanların kendi deneyimlerini paylaşmaktan çekinmesine yol açıyor.
Eskiden fikirler çatışır, insanlar tartışır ve çoğu
zaman uzlaşma noktası bulunurdu. Şimdi ise tartışmalar daha hızlı, ama daha yüzeysel ilerliyor. Herkesin konuşma hakkı var gibi görünse de, bu hak bazıları için baskıyla kısıtlanıyor. Dijital linç kültürü, insanların özgürce paylaşım yapmasını zorlaştırıyor. Ancak, sosyal medya aynı
zamanda farkındalık yaratma ve dezavantajlı gruplara ses olma konusunda da gücünü gösterebiliyor. Toplumsal olaylara duyarlılığı artıran kampanyalar, sosyal medya aracılığıyla büyük bir kitleye ulaşabiliyor. Bu noktada, sosyal medyanın sadece olumsuz yanlarından bahsetmek yerine, nasıl dönüştürebileceğine dair bir tartışma da yapmak gerekiyor.
Sosyal medyanın amacı, anıları biriktirmek ve insanlar arasında bağlantı kurmak olmalıydı. Ancak günümüzde birçok kişi, paylaşımlarının nasıl karşılanacağını düşünerek hareket etmek zorunda kalıyor. Kötü niyetli eleştirilerin gölgesinde, anılar anlamını yitiriyor. Ancak sosyal medya, bireylerin kendi platformlarını oluşturarak farklı bir iletişim kültürü yaratmasını da sağlayabilir. Daha bilinçli bir sosyal medya kullanımıyla, anıların yeniden değer kazandığı bir alan yaratmak mümkün olabilir.
Bu noktada temel soru şu: Sosyal medya, bireylerin kendilerini ifade etme alanı mı olmaya devam edecek, yoksa bir denetim ve kontrol aracına mı dönüşecek? Kullanıcılar, bu dijital
dünya içinde kendilerine gerçekten ne kadar alan açabiliyor? Bundan sonra paylaşılan her şey, bir anı mı olacak yoksa bir yargı konusu mu?