- 173 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Akıl Tutulması-Çamura Saplanmış Bir Toplumun Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Şimdi burada, akıl tutulması yaşayan bir toplum varmış. Bu toplumun halkı, sanki günlük hayatlarının bir parçası olan çamurun içinde boğulmuşken, yöneticileri çıkıp keloğlan masalları anlatıyormuş. Nasıl mı? Gelin birlikte bakalım.
Bir gün, liderimiz Ömer Keloğlan, sahneye çıkmış ve topluluğa hitap etmeye başlamış. "Sevgili vatandaşlar!" demiş, "Artık her şey çok güzel olacak! Hava güneşli, çiçekler açacak, kuşlar cıvıldayacak. Sizlere şöyle bir masal anlatayım." Masalın içinde altın yumurtlayan tavuklar, uçan halılar, ve tabii ki çamura saplanmış insanların başına gelen mucizeler varmış.
Halk, bu masalları o kadar can kulağıyla dinliyormuş ki, adeta büyülenmişler. O an, akıllarındaki çamur bir kenara itilmiş, sadece masalların büyüsüne kapılmışlar. "Evet, bu çok güzel!" diye bağırıyorlarmış. Masalın etkisiyle, çamurun pis kokusunu bile hissetmiyorlar, tam tersi, "Bu çamur da ne güzel, hayatın tadı burada!" diye düşünmeye başlamışlar.
Ancak, bu masalların ardındaki gerçekleri görebilen birkaç akıllı insan varmış. Onlar, sahne önünde keloğlanı dinlerken, arkada bir köşede birbirlerine bakıp göz rolü yapıyorlarmış. "Birader," demiş biri, "bu adam bizi çamurla besliyor ama biz hâlâ açız. Biraz tuz ekleyip yemeği daha lezzetli hale getirelim derken, adam alttan alta bize masal okuyor!"
Düşünenler, Ömer Keloğlan’ın her zaman aynı masalları anlattığını fark etmiş. "Bu adamın anlattığı masallara biraz tuhaf bakış açısıyla bakalım," demiş diğer biri. "Yani, biz çamurdayız ama o uçan halıdan bahsediyor. Halının altı temiz, biz temizlenmeyi bekliyoruz."
Halk, masallara o kadar kaptırmış ki, her biri kendi hayatında da birer keloğlan olmanın peşine düşmüş. Birisi çıkıp, “Büyük bir çamur çukurunun üstünde ben de altın yumurtalar buldum!” demeye başlamış. Diğerleri hemen ona katılmış. "Evet, evet! Bende de bir çamurda bir aslan var, onunla ben de eğleniyorum!"
Ama işin ironisi, bu masalların gerçeklerle hiçbir ilgisi yokmuş. Çamurdan çıkmayı hayal edenler, çamurun içinde dans etmeyi tercih etmiş. Herkes masallarını anlattıkça, toplum daha da derin çamurlara batıyormuş. Ironik bir şekilde, en büyük sorunları masalla çözmeye çalışıyorlarmış.
Günler geçtikçe, çamurda dans eden bu toplum, yöneticilerinin her anlattığı masalda kaybolmuş. Her masalda kendilerini bulmuşlar, ama gerçek hayatta çamurda sıkışıp kalmışlar. Bir gün, bir cesur yürek çıkıp, “Yeter artık, masallar bitti! Biz çamurdayız!” demiş. Fakat bu cümle, kalabalık içinde bir yankı bulmamış. Herkes yine masal dinlemeye devam etmiş.
Sonuçta, masalların güzelliği, insanların gözünde çamuru unutturmuş. Herkes, “Neden çamurdan çıkalım ki? Hem hayat bu, ne güzel!” demiş. Oysa ki gerçek hayatta, çamur sadece pislik ve kir değil, aynı zamanda akıl tutulması ve irade kaybının da simgesidir.
Bir gün, sabah güneş doğarken, halk uyanmış ve çamurun gerçekten de altına gömüldüğünü fark etmiş. Ömer Keloğlan bir kez daha sahneye çıkmış. "Yeni masalım var, bu kez çamuru altın yapmayı anlatacağım!" demiş. Ama bu sefer halk, "Yeter! Çamurdan bıktık, artık masal istemiyoruz!" diye haykırmış.
Halk, uyanmaya başlamış, gerçek hayatı masallardan ayırmayı öğrenmiş. Akıl tutulmasından kurtulmak için çamurun pisliğini temizlemeye karar vermişler. Sonunda, kendi hikayelerini yazmaya başlamışlar. Her biri, masal dinlemekten vazgeçip, kendi hayallerini gerçekleştirmek için mücadele etmeye başlamış.
İşte, çamura saplanmış bir toplumun ironik hikayesi burada sona eriyor. Her şey keloğlan masalları ile başlamışken, halk masallardan uyanarak gerçekleri görmeye başlamış. Masallar bir yandan eğlenceli olabilir, ama hayatın çamurunda kaybolmamak için kendi gerçek hikayemizi yazmak zorundayız. Şimdi, masallar bitti; haydi, çamurun üstünden zıplayarak geçelim ve hayatı yeniden kuralım!
Bahadır Hataylı/07.07.2024/Namazgah/İST