- 204 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
BİN YILLIK TARİHİMİZ ve 101 inci yıl kutlamaları
Bir tarafta BİN YILLIK TARİHİMİZ olan mazimiz
Diğer taraftan 101 yıllık mazisi olan atimiz
BİN YILLIK ŞANLI TARİHİMİZİN silindiği günü bayram olarak kutlayan tek milletten olmamayı yeğlerim her daim
Aynı hal üzere başka bir milletin olduğunu hiç sanmıyorum dünyada
,
BİN YILLIK ŞANLI TARİHİMİZİN silindiği günün 101 inci seneidevriyesini kutlayanlar
Kutlu olsun diyeyim yine de 101 nci seneidevriyeniz
Şanlı tarihi ile MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNİN alt kimlikli lisan bilen LAZ ırkındanım onurla ve gururla
Duadan ziyade beddua olan ’’’Allah (C.C.) gönlünüze göre nasip etsin’’’ inşaAllah
Amin amin amin
YORUMLAR
Haklısın Mehmet hocam. Kendi tarihini silen bir millet dünyanın neresinde var. Alt-üst kimlik bizim derdimiz olmamalı. T.C. Devleti hepimize yeter de artar bile. Yeter ki sahip çıkalım; gam ve kederde bir olalım. Selam ve dua ile
Mehmet İmran Sevinç
Hoş geldiniz Halit Durucan kardeşim
Elhamdülillah alt-üst kimlik derdim yok
MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNDENİM onurla gururla
Devletimiz için canımda dahil her şeyim feda olsun
Devlet olmadan, devletimiz olmadan bizler birer hiçiz
Elbette hatalar ve yanlışlar olmuştur tarihimizde ama yine de tarihimize, devletimize, vatanımıza ve tüm değerlerimize sahip çıkmalıyız
Teşekkür eder sevgi ve selamlarımı sunarım
Merhaba Kıymetli Hocam
Tarihle, tarihimizle kurduğumuz ya da kuramadığımız bağlamda sorunlar yok değil elbette
Farklı yönlerde kendini gösteren ifrat tefrit hallerimiz var kanımca, ihtiyat itidal gibi mefhumların değerine inanırım
Kadim tarihimiz binlerce yıl, Müslüman Türk tarihimiz bin yıl, Türkiye Cumhuriyeti şimdilik yüzyıl, hepsi biziz, hepsi bizden, kanımızdan canımızdan derim kendi hesabıma, oğlan bizim kız bizim, mazi bizim ati bizim
Evet Cumhuriyetin ilk döneminde bir Cumhuriyet Osmanlı zıddiyeti, çatışması yaşanmakta
Çünkü Osmanlı nesli hayatta idi o vakit, Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı herkesin ha deyince benimseyeceği durum değildi, bir eski yeni karşıtlığı şaşılası değil bence
Tarihi dönemleri ölçerken sadece olay döküm vakanüvis kılar bizi ancak, arka plan olgulara da eğilmeli, devirlerin iç ve dış dinamikleri, süreç, evveliyat tasavvuru olmalı hani, gece yattık sabah kalktık uf oldu misali olmaz muhasebe
Söz gelimi bin dokuz yüz yirmilerde, otuzlarda dünya ne merkezde? Dünya savaşları, totaliter rejimler hakim, sanat edebiyat düşünce aleminde ateist dinsiz cereyanlar egemen, bir bunalım çağı açıkçası, yeryüzünün hemen hiçbir köşesinde din, mistisizm hakim figür teşkil etmiyor, uluslararası sulara açılıyoruz böylesi bir dönemde, tayfunlarla tsunamilerle örülü karanlık denizlerde, ortasında kalarak kasırgayla birlikte hareket etme güdüsü hakim
Hani derim ki Atatürk bir doktrin adamı değil, pragmatik bir kişilik, konjonktürel çizgide hareket etmekte, reel politik çerçevede politikalar üretmekte
Bir örnek vereyim müsaadenizle; Ayasofya'nın müze yapılması mesela, nedeni nedir bunun? Hristiyan alemini memnun etmek mi? Hayır. Bir uygarlık projesi mi, medeniyetler aleminde bir gönül köprüsü inşa etmek mi? Değil elbette. Ne peki? Ortodoks Rusya ve Yunanistan'ı Montrö sürecinde yanımıza almak hedeflenmekte, almadık mı? Elbette aldık, boğazlar sorununun çözüm sürecinde bizi destekler bu iki ülke, nihayet Montrö sözleşmesinin imzalanmasını müteakip Atatürk Ayasofya'yı tapuya Camii Kebir statüsünde kaydettirecektir, elbette resmiyette müze olarak hizmet etmekle birlikte
Demem şu ki tarihimizle bağları koparttığımız yanılgılı ve yanıltıcı bir tanımlamadır bana göre, devre göre biçimlenen met cezir halleri yaşanır, dediğim gibi Osmanlı'nın son devirlerinden gelen süreçlerle ve dünyanın içinde bulunduğu vaziyetle de birlikte okumak icap eder
Nihayet yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla.
levent taner tarafından 30.10.2024 11:37:58 zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet İmran Sevinç
Sahifeme hoş geldiniz
Yorumunuza geç cevap vermemin bazı nedenleri var affınızla
Uzun ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim
Yorumunuzda bahsettiğiniz konuları üçe ayıralım
İlki biz Türklerin İSLAM öncesi tarihi
İkincisi Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki İSLAM ile müşerref olduğumuz tarih
Üçüncüsü de 101 yıllık ATİMİZ dediğim tarih (aslında 101 yıllık mazimizdir ama 1000 yıllık mazimiz sonrası olarak ayrı tuttuğum için ATİMİZ diye yazdım)
Size katılmadığım konu şu
Cumhuriyeti KAMAL PAŞA ve İTTİHAK TERAKKİ devamı olanlar kurmadı
Aynı Osmanlı dönemindeki müslümanlar kurdu
Taaaa 1925 yılına kadar
Sonrası KAMAL PAŞA ve İTTİHAK TERAKKİ devamı işin şeklini şemalini değiştirmeğe başladılar
Devrimler
El insaf devrimler değil resmen MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNE KIYIMLAR oldu bence
Neyse
Bendeki intibalar böyle
Sizdeki ve başka arkadaşlardaki intibalar farklı farklı
Küçük bir anektodum olacak
1986 Nisan ayında 189 uncu dönem Yedek Subay öğrenci idim Narlıdere'de
Devrim tarihi dersimizde Binbaşı bir konuyu anlatırken bir arkadaşımız öyle değil komutanım deyince bu kitabın yazarından iyi mi biliyorsun dedi
O arkadaş 'o kitabın yazarı benim' dedi ve sonrasında derslerin tadı tuzu farklı boyutlarla ders+sohbet babına dönüştü
Binbaşı çok değerli bir insan idi her ne kadar devrimlerden yana olsa da
Ve bir gün Sakarya savaşı anlatılırken o kitabın yazarı olan arkadaş Binbaşıya şu soruyu sordu
O cephe de olanlara bu savaşı kazanırsak bu devrimleri yapacağım deseydi ne olurdu dedi
Binbaşının yüzü asıldı suratı ekşidi birkaç kez cam ve kapı arasında gidip geldikten sonra HİÇ KİMSE KALMAZDI dedi
Hülasa 101 yıllık atimiz dediğim bu tarihimiz asla ve kat'a MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNİN tarihi olamaz ama maalesef yaşandı ve yaşanmakta
Yorumunuz için tekrar teşekkür eder, gönül dünyanıza mütenasip bir ömür dilerim
En kalbi sevgi ve selamlarımla Levent Taner kardeşim
levent taner
Narlıdere demişsiniz dikkatimi çekti, İstihkamda idiniz herhalde, bende 90-91 döneminde fakat sekiz ay kısa dönem olarak oradaydım, hey gidi o günler derim bazen, doğal yapısı güzel olmakla birlikte askerlik bağlamında en azından benim açımdan meşakkatli idi, üç şeyi ayrı ve yüksek tutarım açıkçası, asker arkadaşlıkları, sabah sporu ve karavana, o binlerce kişiye kazanlarda pişen yemeğin lezzeti bünyenin ihtiyacına bağlıydı zannımca, akşamları denize hakim bir noktada bir demlik çay alıp güneşin batışına karşı demlendiğim ana kantin de cabası
Öte yandan sayın hocam önemli hususların altını çizdiğinizi görüyorum ki yabana atılmaz elbette
Benim olgulara, devrin iç ve dış dinamiklerine vurgu yapmam sorgulama ve tenkit kapısını salt aralamaz, ardına kadar açar da, şu manayı verir inceden ve usulca, tartışmalı hususlar elbette ancak bu kriterlere bağlıydı demektir
Diyorsunuz ki bin dokuz yüz yirmi beşe kadar yapılanları Kemal paşa değil Müslüman ahali yaptı, halbuki ne saltanatın kaldırılmasını ne de bin dokuz yüz yirmi üçte kurulan ikinci meclisin İslami, Osmanlıcı yapılarca sıcak karşılandığını ekseriyetle gördüm diyemem
Rahmetli yazar Kadir Mısıroğlu, mesela birinci meclisten ikinci meclis gibi sekreterya meclisi değildi şeklinde söz ederdi anımsadığım kadarıyla
Halbuki bu tip değerlendirmeler bir hususu kaçırır bence, ikinci mecliste de birinci meclis kökenli simalar az değil ve bu meclisi listeleyen ana figür Mustafa Kemal olmakta
Su kadar ki birinci meclis bir harp meclisidir, askeri konular dışında görüş ayrılığı beklenmez burada, dış tehlike esas çünkü, siyasi ideolojik ayrılıklar öne çıkmamalı ve çıkmaz da, bu anlamda askerde binbaşınıza sual eyleyen subay tipli yaklaşımlar bana problemli görünür gerçekte, bilakis binbaşının ilk anda sıkıntısı, neden sonra yanıt vermesi gerçekçidir bence
Hani diyorsunuz ya, Mustafa Kemal Milli Mücadelede geleceğe ait siyasi düşüncelerini açsa sıcak karşılanmazdı, etrafı boşalırdı, elbette böyle olurdu da, geleceğe dönük mevzuların zamanı mı harp ortamı, Balkan harbini İttihatçıların siyasi ihtilafları, sen benleri yüzünden yitirmedik mi, İstanbul'u dahi Bulgar'a kaptırmaktan zor kurtulduk, Edirne'yi bile küllüm yitirmiyor muyduk neredeyse?
Öyle ki Mustafa Kemal hep kısım kısım görüş bildirir, harpler döneminde, Cumhuriyetin ilk yıllarında, otuzlarda farklı yaklaşımlar, doktriner değil pragmatiktir kanaatimce
Demem şu ki birinci meclisin harp meclisi olmasıyla ikinci meclisin Milli Mücadele sonuçlanıp barış koşullarına bağlı şekillendiği düşünülürse ikisinin yapısal farklılığında bir olumsuzluk yok bence, dediğim gibi ikinci mecliste dahi birincinin mensuplarından azımsanmayacak isim var, artı ikinci meclis Mustafa Kemal'e karşı muhalif duruş gösterilen bir meclistir de, barışa, sivil döneme geçişte oldukça beğenirim ben ikinci meclisi, keşke Takrir-i sükun ve İstiklal Mahkemelerine bu denli paçayı kaptırmasaydık da sonra gelen meclisler de ikinci meclis çerçevesine sahip olsa idi
Sözüme mim koyun lütfen! Takrir-i sükun Doğu isyanı ve inkılap koşullarında anlaşılabilir de, İstiklal Mahkemeleri Cumhuriyet dönemi konuları içerisinde apayrı bir boyut taşır bence, elbette Milli Mücadele döneminde kurulan şaşılası değil, asker kaçakları, İstiklal harbine cephe alanlar gibi hususlara dayalı Divan-ı harptir o
Halbuki Cumhuriyet dönemindeki uygulamalar bambaşka bir dünyaya, siyasi, ideolojik ögelere kapı açar, elbette Şeyh Sait isyanının devlet düzenini tehdit eder profili dikkat çeker, İslami yapıların bugünün gözüyle Şeyh Sait'e mücahit vurgusuyla sahip çıkmaları hata, Bediüzzaman Said Nursi neden karşı çıkmakta Şeyh Sait'e, veliler, padişahlar, şehitlerin yattığı bu topraklar üzerinde Müslümanı Müslümana kırdırmaktan yana değildir Said Nursi
Kaldı ki, bin dokuz yüz yirmi beşte Şeyh Sait'in İslam adına bayrak açacağı ne var? Anayasada "devletin dini İslam'dır" ibaresi yürürlükte, harf inkılabı henüz yapılmış değil, Ezan aslından okunuyor, Medeni Kanun tatbikata konmuş değil, eee hangi Şeriat ayaklanması, Musul'u bizim gündemimizden düşürmek için bir iç meseleye düşürmüyor mu İngiliz bizi?
Bu anlamda idamlar şaşılası olmasa gerek, ancak on binlerce insanın kısa mahkemelerle idamı İstiklal Mahkemelerini her zaman tartışmalı kılabilir de, açıkçası başlığın insan ve hukuk olduğu bir siyasal alandır mahkemeler, dünya görüşü üzerinden idam edilenler olmadı mı, yaşın yanı sıra kuru, kurunun yanı sıra yaşta yanmadı mı sorularını eksik bırakmayacaktır hiçbir vakit, kuşkusuz İttihatçıların iç hesaplaşması parantezi dahi iktidarın ve ihtilalin doğasına uygundur.
Hiç şüphesiz girift ve kitaplara sığmaz konular
Laf lafı açar misali dallanıp budaklanmaya müsait
Sürçü lisan etti isem af ola
Saygılarımla benim hocam.
Mehmet İmran Sevinç
Yeniden hoş geldiniz Levent TANER kardeşim
Evet İSTİHKÂM sınıfında eğitim aldım
Kura da Çanakkale / Gelibolu istihkâm taburunda asteğmen olarak askerlik vazifemi ifa ettim
Yukarıdaki bina yeni yapılmıştı hem konum olarak çok güzeldi hem de bina yeni idi
En çok su sorunu varmış ama o yıl çözülmüş su sorunu
Hafta sonu Karşıyak'da oturan öz teyzeme evci çıkıyordum
Benim için tatil oldu zaten sporcu idim ama en güzel tatilim Gelibolu'da geçti
Askerliğim harika geçti yani :)
Velhasılı kelam askerlik hatıraları bie bambaşka oluyor :)
Osmanlıcı meclis kavramı bambaşka
Meclisi kuranlara bakarsak MÜSLÜMAN OSMANLI olduklarını görürüz
Ne acıdır ki o fotoğraflarda olan insanların çoğu birraç yıl sonra XYZ sebeplerden dolayı idam sehpalarında sallandırıldılar
Ana figür Mustafa Kemal değildi
Mustafa Kemal önde tutulmuştu
Yani Mustafa Kemal'ın kendisinden ziyade etrafındakilerin teveccühü idi
Özellikle de Kâzim Karabekir Paşa gibiler
Mustafa Kemal YAKIN TARİHİMİZİN EN BÜYÜK YANILTANI
Kullanması gerekeni kullanıp işi bitince de gerekeni de yaptı
İstanbul Edirne uzun uzun yazılacak konular
Âhhhh
333 millet vekili ve gelip oy kullanan 155 millet vekili
Neyse
Herkes istediği kısmı alıp allar pullar
Bende ki intiba
Cumhuriyetin kuruluşunda gücü eline geçiren EŞKİYA İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ VE UZANTILARI
Yapmaları gerekeni MUHTEŞEM CANİLİKLERLE YAPTILAR
Sahi neden Nüfus Cüzdanında Mustafa Kemal ATATÜRK yok neden neden
Neden KAMAL ATATÜRK var neden neden
Ve de sevgili KAMALİSTLER neden hiçbiri çocuklarına KAMAL ismini vermediler neden neden
Neyse sağlık olsun
Herkes vazifesini yaptı yapıyor yapacak daaaaaa
Kalın sağlıcakla
levent taner
Söylediklerinizde tepeden tırnağa haklı da olabilirsiniz, yanılan ben de olabilirim, yanılmamak Allah'a mahsus sonuçta
Şu kadar ki spekülasyona açık konular bir yandan da, çok su kaldırır bu konu deriz ya bazen, bu onlardan
Nesiller boyu gördüğümüz İnkılap tarihi derslerinin dahi negatif etkisi var üzerimizde, düşünsenize genel tarihten ayrı bir üst tarih nosyonu verilir kuşaklara, 1908-38 arasıyla sınırlı bir tarih disiplini, 2. Meşrutiyet, imparatorluğun hızlı çöküşü, Milli Mücadele, İnkılaplar, Mustafa Kemal'in vefatı yallah, bu ister istemez birbirine zıt iki kesim meydana getirir, biri Atatürkçülük adı altında tarih algısı son yüzyıla hapsolmuş, dünya ile bağı kopuk kapalı devre bir kafa yapısı, bazen Gardırop Atatürkçülüğü tabir edilir ki çok uyar bence, bu yapılanma ister istemez etki tepki parantezinde zıddını da doğuracaktır, İslamcı Osmanlıcı reaksiyon ise haliyle bu tarih formasyonundan işkillenir ve komplo teorisine yaslanır, halbuki ikisi de vizyondan yoksun derim, tarihin yasaları vardır çünkü, tıpkı doğa ve evren misali tarihinde yaradılışa bağlı kanunları vardır, oysa bu İnkılap tarihi formatlamasından kaynaklanan kapalı devre ve kısa devre yapılarda tarihin kanunları perspektifi bulunmamakta ya da zayıf kalmakta
Öte yandan sevgili hocam, Kamal elbette gerçek ama açılımı spekülasyona açık, Atatürk bana göre Mustafa'dan vazgeçtiği gibi hiçbir zaman Kemal'den vazgeçmez, e neden nüfus cüzdanı çıkartır peki? Dil inkılabının ilk evresi tasfiyecilik malum, eski kelimeler ayıklanmakta fakat birde bakılıyor dil kuş diline dönmekte, bu seferde Güneş Dil Teorisini vasıta kılarak özleşmeci anlayıştan dönülecektir, bin dokuz yüz otuz yedi otuz sekizde yeniden eski kelimelere dönülür hani, şu kadar ki İnönü döneminde Atatürk'ün terk ettiği bu tasfiyeci anlayışa geri dönülür yeniden, Kamal'da tasfiyecilik evresinde kullandığı isim Atatürk'ün, aynı çizgide bin dokuz yüz otuz yedi otuz sekizde yazışmalarda Kemal'e bir dönüş vardır, tamam öldüğünde nüfusta Kamal olarak kalır, hastalık sürecinde cüzdana eğilmez belki bilemiyorum, ancak son iki yılında tatbikatta Kemal'e dönüyor tekrar
Birde hocam benim kişisel düzlemde edindiğim farklı bir izlenim var, Kamal kale, sur manalarında, Atatürk bu Kamal döneminde iç siyasette bazı kişilikleri tasfiye eder, Recep Peker ve İnönü'yü kızağa alır, Mason locasını kapattırır, vs. Hasımlarına karşı bir operasyon, Kamal bunun kod adı gibi, mesela bir sohbette bütün Kemaller eşektir, ben ismimi Kamal kıldım, Kemaller başlarının çaresine baksın demekte, şimdi Ankara bürokrasisi ve siyaset dünyasına bu söyleyiş haydaaaa! Paşada tozuttu şeklinde dalga dalga yayılmaz mı? Böyle bir intiba uyandırıyor belki, işlem tamamlandıktan sonra yazışmalarda Kemal'e devam
Nihayet hocam takdir sizin elbette
Sevgiyle kalın hoşça kalın.
Kafanı boşuna karıştırma usta, mesela sen doğum gününü babanın dedenin veya daha büyük büyük dedenin doğum gününden itibaren mi kutluyorsun. Tabiki kendi doğum gününü takip eden yıllarda kendi doğum gününü kutluyorsun sen babanı dedeni daha büyük büyük dedelerini inkar etmiş mi? oluyorsun. Elbette öyle değil çünkü mazi inkar edilmez edilmiyor da şayet biraz okumuş olsaydınız bugün Kara Kuvvetleri komutanlığının tarihçesinde; Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı esas alınmıştır. Maziyi yok saymak başka genç Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş yıldönümünü kutlamak başkaaaaa.......... Anlatabildim mi?
Gönül Pınarı tarafından 29.10.2024 20:50:40 zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet İmran Sevinç
Hııımmm
Kafamı boşuna karıştırdığımı sezebilen ???? Gönül Pınar H.C.ÖRS (Cemali)ı yazar arkadaşım
'''BİN YILLIK TARİHİMİZ olan mazimiz'''
ile
'''101 yıllık mazisi olan atimiz'''
cümlelerimin içeriklerini ANLAYAMAMIŞSANIZ
Geçiniz geçiniz Gönül Pınarı rumuzlu H.C.ÖRS (Cemali) yazar arkadaşım
Her şey
Her şey
Gönlünüzce olsun efendim
Dip not
101 yıldan fazla mazisi olan kuruluşlarımız var Kara Kuvvetleri ve birçok kuruluşlarımız gibi