- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
MELEK ( dedem Hırlak İsmail )
Dışarıda ayazın nam sürdüğü vakitler imiş. Hanımı ocakta tereyağını eritiyor. Hırlak İsmail ise yarı uykulu parmaklarının arasına yerleştirdiği zarif beyaz bir kağıt parçası ile tütünü sarıyor.
Ve onların ettiği, her hareketi yün yorganı başlarının üzerine geçiren iki çocuk da takipteymiş.
Mis gibi tereyağı, nar gibi kızarmış ekmeğin(kömbe) üzerine dökülünce, Hırlak İsmail birden yün yorganın altında kıprayıp duran çocuklarına gözü ilişir. Kadına bir iki seslenir ."hanım şu Hatice ile Nuri uyandır. Onlarda bir lokma yesinler" dediyse kadın duymazdan gelip yağ ve ayran döktüğü ekmeği alıp alıp yemeye başlar.
Bu vurdumduymazlık Hırlak İsmail o kadar sinirlendirmiş ki ateş karıştırmaya yarayan demir parçasını alıp eşinin kafasına bir iki kere vurur. Bu vurma darbeleri sonrası Kadın sofranın kenarına usulca yığılıp kalır. fakat Hırlak İsmail böyle mübarek gecede iki yetimin aç kalmasına göz yumana kadına inanmama öfkesi daha bir artmış " hadi oran numaracı seni, şu yetimler bir lokma yemek yemeden. Senin o tutuğun oruç kabul olur mu? " der.
Tutukları oruç Alevi inancının güzel bir ritüeli olan Hızır orucudur. Halkın deyimi ile bir ayağı Şubatta iki ayağı Mart ayındadır. halk göre adak orucu olup sadece üç gün tutulur. Sonrası lokma pişirip kurbanlar kesilirmiş...
Hırlak İsmail çocuklarını yün yatağın altında tek tek alıp sofraya getirir karınlarını doyurur. ve hiç aklına gelmez demirle başına vurduğu kadını yerden kaldırmayı
Saatler sonra, bitişik odada yatan ağabeyi, küçük seslere uyanıp Ev damına ( mutfağa) gelir ki
Hırlak İsmail çocuklarının birini sağ dizine diğerini sol dizine oturmuş dudağında en sevdiği sarı kız türküsünü söylüyormuş.
Hırlak İsmail’in kardeşinin adı küçük, olduğuna bakmayın. Kendisi akranlarından çok irice bir adammış.
ağabeyi küçük, hırlak İsmail’e kadının neden öyle yerden;değişik yattığını sormasına sorar da. Sesinin kısıklığında,konuştuğunu pek anlayamaz. Sonra eğilip yerden kadını kaldırama hamlesinde .kadının oracıkta öldüğünü fark eder.
O arada hırlak İsmail yine keyfini bozmuyor. Kardeşini ise bir telaş alır "Yahu sen ne yaptın. Kadını öldürmüşsün biz gülağa gile ne diyeceğiz" der.
Hırlak İsmail bir yandan çok korkan küçük adında ki kardeşine de cesaret veriyor. "hiçbir şeyçikler olmaz onlarda. Bizim halamızı öldürüp sonra boynuna çarpana( keji) takıp astılar. Eğer onlar bir şey derlerse bizde hesabını ona göre sorarız" der.
kadını yerden alıp çocukların az önce yatığı yatağa uzatırlar kadının anlına bağladığı yazma ile çenesini bağlarlar.
Gün ışıyınca komşu akrabalara kadının öldüğü söylenir. o gün Cenaze erkânı yapılır. Hırlak İsmail çocukları Hatice ve Nuri ile baş başa kala kalır.
Ve bir iki gün akraba kadınlar gelir. çocukları ve üst başını yıkar . bu da fazla sürmez herkesin kendine göre bir yaşam şekli vardı.
Hırlak İsmail’in kardeşi olan küçüğün de abeş çayı üzerinde buluna bir değirmeni var idi; çocuklarını alıp günün çoğunun orada geçirirmiş.
Belli bir zaman sonra, Çevre ve Aşağı köylerin buğdaylarını una çevirmek için gelen adamların içinde .Bizim Aziz dayı da varmış. insani bir duygu işte onun bu haline acımış. Demiş ki "sana bacım Zeytun’u vereceğim karşılığında toplu gözede ki tarlanı başlık olarak senden alırım "
Hırlak İsmail ne yapsın elinin altında ilk eşinden kalmış iki yetim var. Onların bakımı, evin aşı , ocağını harlayacak bir kadın gerekirdi. Direk Aziz dayının ettiği teklifi kabul eder.
Hırlak İsmail ile Zeytun hatunla evlenir. ne güzeldir ki beraberlikleri önce ki eşlerine göre daha ılımlı gidiyormuş. Zaten tek tarlasını Zeytun almak için başlık parasına sayıp Aziz dayıya vermişti.
Çalışkan adamın hali başka olur derler ya! Köylülerin yardıma sıkıştıkların da gündelik işlerine gidermiş. Zaten küçük adında ki kardeşinin değirmeni onlara yetirince un, bulgur ihtiyacını görüyormuş
"Koçgiri İsyanı, Şubat 1921’de Sivas’ın doğusunda bulunan ve Koçgiri bölgesinde başlayan bir Kürt ayaklanmasıdır."
köçgiri isyanı tarih de yerini aldığı sene kızı melek tam yedi yaşındaymış. koçgiri isyanın ayak sesleri onların köyüne kadar gelmiş. Halk sadece canın korumanın peşinde. Ev ocaklarını bırakan daha büyük toplulukların yaşadığı köyler olan çevirmehan ,becekliye sığınmaya başlamışlar.
Kürt isyanını kendilerine fırsat bilen Zara ’nın kaplan, Osmaniye köylerinde ki aç insanlar da. Kürt köylerine saldırıya geçmişler. Kürtlerden geri kalan hayvanları, yağları unlarını yani aldıklarını alıp diğerlerini sokak ortasına dökmüşler.
Kendilerine karşı duran her kim varsa, öldüresiye kadar dövüp hakaret etmişler.
Hırlak İsmail ’in küçük adında ki kardeşini de maalesef değirmen taşlarının arasına sıkıştırıp çevresinde buldukları taşları üzerine yığıp oradan ayrılmışlar
Artık o vakit kim akıl edip değirmene gidiyorsa.gittiklerinde kafasını, ayaklarının dibine indiren köpeğini bulmuşlar. ve küçüğün taşların arasında. ezilen bedeninde sızın kan yerde pıhtılaşmış ve acı acı inliyormuş
Değirmen taşların arasından perişan olan bedenini alıp eve getirmişler. Bazı şifacı köylüler küçüğün bedenin ağrısı dinsin diye kestikleri bir hayvanın postuna sarmışlar. Fakat birkaç gün sonra oda ölüyor. isyanı fırsata çeviren sünu köylerinin; Kürt köylerine verdikleri zararının hadi hesabı yokmuş.
O gün Kaplan ve Osmaniye köyünün fırsatçı adamlar hırlak ismail’in küçük kızı meleğin de, içinde bulduğu ve birkaç köylüyü yolunu da;kesiyorlar.
hiç bir suçu günahı olmayan mahzunları tek sıra halinde dizip üstlerin de ne olup olmadığına bakıyorlar. Meleğin sırtında ki çuvalda ne varmış biliyor musun? Halı dokunmasına yarayan bir makas Zeytun annesinin ördüğü iki üç çift yün çoraplar; bir de tırnak çakısı varmış .
Adamlar O tırnak çıkısını hayatında ilk defa gördüklerinden dolayı neye yaradığına çözememişler ki almamışlar.
Ne yazık ki! Çorapların güzelliğini gören adamlar elinde almamız mı? Tabi ki Almışlar.Melek bu olayı bize her anlattığında "biz sahipsiz bir halktık birilerini çıkarı için öldük ve Osmaniye, kaplan köyünden her kim gelirse. Bir lokma ekmeğinizi onlara vermeyin. Onlar o çağın yezitleri idi;"derdi. "Lingemi Hereji Durite Dilemin Cemteye – Ayaklarım Senden Uzağa Gitsede Kalbim Hep Seninle"
Zeytun Meleği doğurduktan. dokuz seneden sonra tekrar hamile kalır. Lakin bu hamillik de ters giden bir şeyler olur. Kısaca Köylük yer, ilçeye doktora gitme şansları yokmuş. tek çare köyün şifacı ebelerini, getirmek de buluyorlar.
Zeytunun bebeğini sağlık bir şekilde doğurması için elinden geleni yapmışlar. Fakat bebek anne karında anneden önce ölünce birkaç saat sonra Zeytun aşırı kanamadan hayata gözlerini yumar..
bu son yaşananlar sonrası hırlak ismail’in evinin ismi yetimlerin evi( male siviyan) olarak anılır.
yıllar su gibi akıp giderken. kendilerine yapacakları iyilik küçük yaşta Hatice yi söğütlü köyünde birine vermeleri olmuş
Meleği de Çaypınar( karaibo) köyünde uzaktan akrabası olan Güle halanın tek oğlu Hüseyin’e vermişler.
Hüseyin yiğit hoş bir delikanlı imiş genelde Çaypına(karaibo’nun) ağası ile İmranlı, Zara köyleri gezermiş. Ağanın atına sahip çıkar. ve muhabbet masalarında türküler söylermiş.
Gel zaman git zaman derken.Hüseyin askerliğini yapıp köye dönünce, sağ ayağında bir ağrı başlar. Tıp bilgisinin dışına çıkan köylüleri ona derler ki. "git dere kenarında canlı bir kurbağayı yakala ve getir ağrıyan ayağının üzerine koy ..eğer kurbağa sabaha kadar öterse iyileşirsin. fakat ötmez ise iyileşmezsin"
Hüseyin de ayağında ki acıya daha fazla dayanmaz çıkar. Sivas doktora gider. Doktorunun adı Sırrı ve ona koyduğu teşhis kısaca ayağının kesileceğiymiş.
Son çare ayağı kesilince, iki koltuk değneği ve uzaklar gitmek için bir eşek almış.
yine Köy odalarında türkü söyler. kendisine verilen, yiyecekleri alıp köye dönermiş. "Bir kum tanesiyim ama çölün derdini taşıyorum. " derdi.
Melek, her kadın gibi bebekleri olsun ister. Fakat kimi anne karnında; kimide hastalık dan ölüyor. Ve koca karıların yaptıkları bir tedavi sonrası Şahsenem,Dursun, Azimet hayata tutuna bilmişler
Meleğin kaynanası Güle ise yiğit bir kadın ve ev ocağa dört elle sarılmış. Çünkü genç yaşta eşi Kars Sarıkamış da gidip şehit olduğu söylenir. Yani asker gidip bir daha eve dönemeyince bir acı dağı da o olmuş...
genelde o yörede sonbahar olunca başka köylerde bulunan akraba akran ziyareti yapılırmış Hırlak İsmail de kızı Meleği görmek için Çaypınar(karaibo) köyüne gelince çok hastalanıp yatağa düşer. Bir hafta sonra vefat eder.O günün şartların da o köyde. kefenlenip toprağa sırlanır.
Melek, babası hırlak İsmail’in ölümü sonra sık sık aynı rüyayı görür "kızım benim yerim burada dar. gel beni al "der.
Melek bu gibi durumlarda köyün ağası ve bilge adamlarına durumu anlatır.Ağalar ve bilge adamlar Meleğe, "mezarının bir kenarını kaz içine para koy. Çünkü baban bu köyden değil yattığı toprağı satın al "derler. Melek de aynı söyleyeni yapar ve bir daha aynı rüyayı görmediğini her fırsatta söylerdi. Sonuç olarak bu mezara para koyma işi köyümüzde halen yapılır.
Bu aile bir türlü çekirdek aile olmayı becerememiş bir aileydi. Zaraya alış veriş yapmaya giden komşunun getirdiği bir haberle , melek darmaduman olur.. Tek kardeşi gözünün nuru Nuri yakalandığı bulaşıcı bir hastalık sonucu hakkın rahmetine kavuşmuş.
Dört tane yetimi ortalık da ser sefillermiş.
Melek "iki gözü iki çeşme ağlıyor kocası Hüseyin’in topal bacağına bakıp sonra gözlerini boşluğa salmasına eşi Hüseyin pek dayanmamış
Uzatılan eli boş bırakmayan rabbim türkü söyleyip karşılığında verilen un, bulgur, yağ onlarda. yeter fikri sonrası " gidip alalım o yetimler" demiş.
Karı kocan köye gidince söğütlü köyünde evli çocukları da olmayan Hatice bacısı "güllüyü bana verin o kızdır yabancı yerlerde başına bir iş gelirse biz ne ederiz "der.
Melek bacısını kaygılı sözleri sonrası güllüyü ona bırakıp Gazi, Azimet ,Kemal isminde üç yeğeni Çaypınar( karaibo) getirmek için yola düşerler…
Zaraya yakın bir çeşmede su bir şeyler yemek için dururlar ki çocukların elleri saçlarının çıkmıyor arasında . yani tatlı tatlı kaşınıyorlar.
melek "bu bitli kafaları ile yetimleri köye götüremem" der. kızıl ırmağın kenarında oturur çocuklarının başında ki bitleri temizlerken çarşıda kumaş,iğne , iplik alması için eşi hüseyini gönderir.
Asıl bundan sonra Melek "dert dağı "lakabını alır. kaynanası Güle,kendi çocukları kardeşi Nuri’in üç erkek çocuğu ile dinlediği günleri arıyormuş. "Çira ji koran re, def ji keran re bêfêde ye. - Çıranın köre, davulun sağıra yararı yoktur."
Meleğin kardeş yetimleri öyle aksi çocuklarmış ki .Onun bunun bahçelerine zarar vermenin dışında. köyün çocukları ile her güne bir kavga olayı damga vururmuş
Ve komşunun biri gazi tarafından çocuğunun çok hırpalandığı öğrenince direk soluğu meleğin kapısında alır " hanım hanım bıktık usandık bu piç yiğenlerinden" demesi
En küçük kardeş Kemali çok kızdırmış ve, omzuna eski ceketini atar. "hala ben bu köyü hiç sevmedim ve kalmak istemiyorum. izin ver gurbet gidip çalışacağım " Melek Kemal’e diyecek bir söz bulamayınca "sen bilin git"demiş
Ve aylar yıllar birbirini kovalamış Kemal den. bir iz yok diğer iki kardeşi ise geçim edecekleri kızlar bulup evlendirmişler.
İstanbul’a çalışmak için giden bir komşuları köye dönünce meleğe yeğeni kemali bir adamın yanın da at bakıcılığını yaptığını söyler.
Melek onun at bakıcılığı yaptığını duyunca ağlıyor sızlıyor o Zavvalı tek bacağı olan Hüseyin’e yalvar yakarır " git yetimim al bana getir "der
Kemalin bulunmasına ağabeyi Gazi ve Eşi Hüseyin çıkıp gitmişler .
Önce yanında durduğu adamla konuşup halası Meleğin hasta olduğuna ikna edip Kemali eve getirirler.
Yalnızlığa çok alışmış olan Kemal ne abeş deki ,köyünde; nede bizim çay pınar(karaibo) köyünde rahat eder.
Yine geldiği gibi bir sabah halası Melekle helâllaşıp geldiği gibi gider.
Bir iki yıl sonra çalıştığı çivi fabrikasında üzerine çivi kutularının düşüp öldüğü haberi ile cenazesi bir gelir.kemal hiç haz etmediği kendi köyü uzun göze yaylasında toprağa verilir.
Artık Meleğin dilinde genç yaşta ölen Kemalin ağdı vardı.Halk arasında diyorlar ya! "acı acıyı getirir " askerliğini bitirip gelen oğlu Dursun" ben gider çalışıp kendime bir çift öküz alırım" ve Adana da bir tünel çalışmasına gidince üç ay çalışır;yada çalışmaz toprak göçün altında kaldığı haberi gelir.Onun da gerisinde iki yetim ve eşi kezban kalır .
Meleğin o çığlıkları artık Beydağında yankılanırken. yedi ay sonra yürek eşi topal Hüseyin!i kayıp eder.
Melek Sonrası dertlerle çıldırayısı bir kadına dönüşür.bir sene sonra kendisi de sarılık hastalığına yakalınınca tedavisi yapılmaya çalışıldıysa sonuç alamazlar. O da dertli yüreğine dert alıp hayata gözlerini yumar.
Geriye oğlu Dursun dan iki erkek çocuğu ve oğlu Azimet kalır.. Bu sefer de Meleğin kızı Şahsenemin evim yetim evi…oLur
"Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua gönülden kopar."
Anneanem Melek Işık anısına saygılarımla
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.