- 541 Okunma
- 4 Yorum
- 8 Beğeni
NİSAN MİHRİBAN BEBEK VE KAYBOLMUŞ İNSANLIK...
Hayallerimin tekelindeyim adeta ve yarım yamalak gülüşler nispet yapıyorlar gamzelerime dolan yaşlara.
Hükmünü sürüyor adeta kış şu serin Nisan akşamında gök kubbeye uzanıyorum ve zafer işareti yapıyorum güleç mehtaba.
Aşkın ihya ettiği bir yürek özlemi içimdeki ama safça ve gereksiz bir aşkın değil gerçekten sevecek seven insanların varlığı öyle ki sevmem bile batıyor insanlara bu yüzden geri dönüşü olan bir sevgi filan beslemiyorum sadece seviyorum kimine göre kuru kuru bana göre ise bolca yaş yüklü.
Şirazesi kalmış düzenin artık düzenek addedilen nasıl bir boş vermişlikse.
Mübarek üç aylara girdiğimiz ilk günden beri de bekliyorum hani: sihirli bir değneğin dokunduğu milyarlarca insan ya da en azından dünyanın büyük bölümün ve kanayan coğrafyaların yüzünün güldüğü.
İnsanlık için diliyorum ne dilersem.
İnsan olmanın recmi mi yoksa resmi mi?
Sevecen bir üslup bile zihinleri zorlarken ve Ramazanın ilk gününü coşkuyla kucakladığım zaten kendim için istiyorsam namerdim.
Gözüm televizyona takılıyor sesi kısık televizyonun ve ekranda bir fotoğraf:
Ufacık bir bebeği kucağına almış bir sağlık görevlisi.
Konudan bihaberim azıcık açıyorum sesini televizyonun ve işte Ramazanın ilk günü insanlık adına alıyorum dersimi elbet asıl dersini alan o ufacık bebek.
Hayli güzel dipdiri bir o kadar sağlıklı ve…
Gerisini getiremiyorum sözcüklerimin çünkü bu bebek boş bir araziye terk edilmiş olarak bulunuyor devriye gezen polis sayesinde.
Çocuklarımız…
Gençlerimiz…
Dediğimiz ve öz anne öz baba evladını bir ormanlık araziye bırakıp da hangi vicdanla yaşıyorsa artık.
Bir yanda çocuklarına dünyayı alanlar.
Bir yanda çocuklarına her maddi anlamı sağlayıp onları sevgiden yoksun bırakan anne babalar.
Haydi bunlara tamam da ufacık bir bebeği boş araziye terk etmek nasıl bir zihniyet ve dört gözle beklediğimiz Ramazanın ilk günü vuku bulan bir hadise bu.
O güzel bebeğe anne şefkati ile sarılan sağlık görevlisi de henüz çiçeği burnunda bir anne ve an itibari ile sütünü emzirip süt annesi oluyor bu güzeller güzeli ve terk edilmiş bebeğin.
Akıbetini anlatıyor spiker. Elbet Çocuk Esirgeme Kurumuna emanet ediliyor bu kimsesiz bebek ve adını da onlar koyuyor:
Nisan Mihriban Bebek.
Sağlık teknisyeni olarak çalışan genç annenin adı Mihriban ve aylardan da nisan olduğu için bebek böylece isimlendiriliyor.
Mihriban Hemşirenin bebeği de henüz bir yaşında ve bir koşu gidip evinde ne var ne yok alıp getiriyor Nisan Mihriban bebeğe adeta onu öz evladı gibi benimsiyor ve tüm insanların gözü önünde söz veriyor:
‘’Artık ben onun manevi ve de süt annesiyim. Hep de onun yanında olacağım. O artık benim de çocuğum.’’
Derken haber bülteni sonlanıyor ve uzun soluklu reklamlar alıyor sırayı…
Hani, herkesin mutlu ve sevgi dolu olduğu reklamlar.
Herkes nasıl da sağlıklı ve huzurlu ve güleç.
Tüm çocuklar tıklım tıklım tabaklarında yemekler yerken sofralarda yok yok.
Herkes birbirini nasıl da kucaklıyor.
Derken diziler resmigeçit yapmaya başlıyor…
Konaklarda köşklerde yaşayan zengin ve geniş ve mutlu aileler. Hiç birinin derdi tasası yok ne de olsa ekmek elden su gölden bir hayatları var.
Aşkın en büyüğünü yaşayan çiftler.
Çocuklarına sevdalı ebeveynler.
Herkes nasıl da huzurlu ve rahat.
Derken haber kanalında yeni bir alt yazı görüyorum. Bakalım bu gün nerede kadın cinayeti işlendi ve bakalım hangi mutlu yuva darmadağın oldu?
İlişkiler…
İnsan ilişkileri.
Hakkaniyet.
Ah, bir de bitimsiz sevgiler.
İnsanlar ekmek derdinde iken yeniden reklamlar beliriyor ekranda:
‘’Pırlanta her kadının hakkıdır.’’
Sevgi de her insanın hakkıdır ve de asalet ve huzur ve mutluluk hatta para pul hatta yaşamak…
Yaşamak da her kadının hakkıdır.
Yaşamak her insanın hakkıdır.
Üstelik bu hayatı bize bahşeden tek bir Güç varken kim kendinde hak görebilmekteki bir diğerinin hayatını almaya ve birbirinin huzurunu çalmaya kim cüret edebilir ki?
Eden ediyor.
Hayatlar çalınıyor.
Çocuklar sahipsiz kalabilmekte kimi aile ise çocuğunu kaybedebilmekte.
Kaybolan bir çocuk anonsu yapan ekran ya da polis ve günler sonra cesedine ulaşılan…
Birileri kan ağlarken…
Yuvalar ve insanlar çatırdarken.
Tüketim çılgınlığı bir yandan evine ekmek dahi götüremeyen onca insan varken…
Sevgiyi telaffuz ettiğim bir ömrü boşa harcamışken ve gönül verdiğim hangi iş olursa olsun bir şekilde hayallerim ve yaşama sevincim çalınmışken…
Merak etmeyin: ben sadece kendim için ağlamıyorum. Yiten insanlık adına ağlamışım çok mu?
Hayırlı Ramazanlar.
YORUMLAR
Sn. Hanım kartdeşim
Yıl 1997 haziran sonları yaşam sevinci aşılalay
'yaşa benili' sihirli sesiyle güzelim bir yaz günü
Muğla Ölüdeniz yolunda elinde deniz çantası olan
Durdu arabamıza bakıyor ' el kaldırsam mı kaldırmasam mı' ikileminde
ve yorgun olduğu her halinden belli olan bir bayan
' Dur !' dedim sürücüme . Durduk. ' bin' dedim. Hala çekimserdi, haklıydı.
Kimliğimi gösterdim. Mesleğe olan güven duygusuyla bindi.
Deniz safhasından sonra ilçeğe döndük . Bir komiser arkaşla tanıştık
Bir dostumun yakın arkadaşı çıktı. Şansımız yaver gidiyordu.
Bırakmadı misafiri olduk.
Bayan ünüversiteli bir öğrenciymiş. guruplarmış. Araları açılmış ayrılmış
Bir pansiyonda yer ayırtmış. İzin istedi. Israrla yemeğe kaldı.
Bizim sohbetimiz koyulaşınca ' Geç oldu ' dedi teşekkürler ederek kalktı.
Yanımdaki götüreğim dedi. kızcağız gerekmez dedi güvenmiyordu.
Doğrusu hal ve hareketleri hoş değildi.
Komiser arkadaşa ' kızcağızı kendime bir emanet kendimi bir çalı onu çalıya sığınmış bir kuş görüyorum. yanlarına güvenilr birini görevlendir yerine bıraksınlar ' ricasında bulundum.
Kızcağıza da esm numaramı verdim kalktım elini sıkarak uğurldım
Görev yerime döndükten 15- 20 gün sonra aradı kendini tanıttı
' Artık, hele genç bir kadın olarak güvelen kimse kalmamıştır sanıyordum
ama hala var olduğunu gösterdiniz ' dedi dünyalar benim oldu
Şimdi ben de hem yazınıza konu edinmenizden hem o hemşire Mihriban Hanımların var olduğuna olan inancmla, payıma düşen kadarıyla, insanlık adına
teşekkür ediyor sevgi ve saygılarımı iletiyoum.
Bebeğini kurda kuşa yem olacak ortama terk eden yüreği yana yana ağlaya sızlaya bırakmak zorunda kalmış olan anneğe de
Mevlana Hz.lerinin sevgi felsefesile seslenmek isterim
'ne olursan ol kim olursan ol gel yine gel
insanlık sevgi kapısı umutsuzluk kapısı değil'
m u s t a f a
04. 04. 2022
ankara
Birileri kan ağlarken…
Yuvalar ve insanlar çatırdarken.
Tüketim çılgınlığı bir yandan evine ekmek dahi götüremeyen onca insan varken…
Sevgiyi telaffuz ettiğim bir ömrü boşa harcamışken ve gönül verdiğim hangi iş olursa olsun bir şekilde hayallerim ve yaşama sevincim çalınmışken…
Merak etmeyin: ben sadece kendim için ağlamıyorum. Yiten insanlık adına ağlamışım çok mu?
İnsanlık öldü denilen bu tür olaylarda hep Oğuz Atay'ın "Tehlikeli Oyunlar" kitabında yazdıkları aklıma gelir :
"Nihayet insanlık öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, ’yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, ’insanlık öldü mü?’ ya da ‘insanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakta yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir."
Gerçekten de yazarın 1973'te yazdığı neredeyse 50 yıl olmuş insanlık çoktan ölmüş denilen durumdayız.
Duyarlı yüreğinize ve kaleminize sağlık diliyorum.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Esenlikler dileğiyle.
Gülüm Çamlısoy
Öldü hocam insanlık öldü.
Annelik iç güdüsü bile masumiyetini kaybetti.
Çıkarcı ve iki yüzlü insanlarla örülü çevremiz.
Biz kime inanacağız kime dost diyeceğiz?
Aile denen kutsal mefhum az evvel yine işlenen bir kadın cinayeti.
Allah hayır etsin sonumuzu.
Her halükarda umut ediyoruz diliyoruz hayat ve insanlar yoluna girecek diye.
Güç mü kaldı?
O, bize tek güç veren.
Bu bağlamda Allah korkusu olmayan insanlar bunu bile suç unsuru sayarken kısaca doğruları görmek yiten insanlığa göz yaşı dökmek.
Allah razı olsun hocam.
Çok teşekkür ederim.
Bu haberi duyduğumda dün uzun süre ağladım.
Ölen insanlığın ardından.
Sonsuz selam ve saygılarımla değerli hocam.
İyi ki üç beş satır karalıyorum yoksa ne mümkün direncini saklı kılmak?
Gülüm Çamlısoy
Selam ve dua ile
Gülüm Çamlısoy
Selam ve dua ile
Ben mi aşırı hassasım yoksa?
Çünkü bu ve benzeri haberlere rastladığımda kendimi unutuyorum.
Üç aylık dünya güzeli bir bebeğin boş bir araziye terk edildiği ki Ramazan diye umutla yolunu g/özlediğim mübarek ay.
İyi insanların varlığına duyduğum inancı da saklı tuttuğum ama...
Değerlerin ve iyiliğin ve insanlığın da yerlerde süründüğü.
Herkesin bir pek çok derdi var bir o kadar çözemediğimiz de.
Görünürde insan herkes mutlu ve iyi addediliyor.
Sahi, ''iyi olmak'' ne ara bu kadar rağbet gördü ve çoğaldı?
Yine de yine de iyiden doğrudan sevgiden kendimizden de ödün vermediğimiz asla vermeyeceğimiz günlerin özlemi ile...
Sevgimle