- 509 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
SEN HEP GÜL DİYE
Yaşamın kıyısında olmak ölümü beklemek mi diye düşünüyordu? Bu sözü de televizyonda duymuş kendi durumuna yakıştırmıştı.O ölümü beklemiyordu ama geçmişi hakkında zihninde en ufak bir kırıntı yoktu.Bu da onu bir yaşamı olanların dışında ayrı bir duvarın üstünde gözü kararsa ölüme düşecek gibi hissettiriyordu.Tek bildiği bir trafik kazası sonucu beyin sarsıntısıyla hafızasını kaybettiğiydi.Sanki hayatı bu trafik kazasıyla başlamış ve kimsesi yoktu.Tek tanıdıkları da onu trafik kazasından kurtaran aile ve doktorlar,hemşirelerdi..Ona kol kanat germişler yaşamlarına almışlardı ama onun önceki yaşamında onlar yoktu ve kimler vardı,kimleri seviyordu,kimleri sevmiyordu hiçbir şey bilmiyordu.Her şeyden önce o acaba kimdi nasıl alışkanlıkları vardı ve neler yaşamıştı .Ona çağırılan ismi neydi acaba?Hepsini merak ediyordu. Ve acaba onu merak edenler neredeydi?
Kafasında sorularla yanında onu kazada bulmuş olan ailenin evinin önünde masada oturuyordu.Aynur evin önündeki masaya kahvaltı hazırlıyordu.Hava güzeldi ve evin önünde çardak ve de yeşillik içinde bahçeleri vardı.İki katlı hımış tipli evlerinde kocası ve iki kızı bir oğluyla yaşıyordu.Evleri köye yedi yüz metre uzakta bağlı bahçeli büyük bir arazi üzerine konmuştu.
Bundan iki ay önce evlerinin alt tarafındaki yolda bir kaza oldu.Kamyonla otomobil çarpışmıştı.Kazada otomobilde bir kadın vardı ve ağır yaralıydı.Kamyon şoförü kazayı hafif yaralı atlatmıştı.Ambulans çağırdılar.Jandarma geldi.Kadının kimliği yoktu.Arabası takla atmıştı etrafta arama yapıldı ne çantası ne de nüfus kağıdı çıktı ortaya. Ruhsat ve plaka da bulunamadı aramalarda.Parmak izini alamadılar elleri hasar almıştı.Araba da yanmıştı.Sonra da jandarma kendine gelmesini bekledi.Kadın yoğun bakımda kaldı,kimsesi vardı muhakkak ama bulamıyorlardı.Aynur kadına acıdığına hastaneye devamlı gelip gitti.Yoğun bakımdan çıkınca da hastanede bekledi.Kadının hafızasını kaybettiği için Aynur sevaptır yakınları önünde sonunda çıkar diye hastane çıkışı evine aldı.Kadın da zaten ondan başkasına güvenmiyordu,alışmıştı Aynur’a
Hastanede bu sessiz ve kimsesiz kadına “sana bir isim verelim ne diye sesleneceğiz ,ne istersin adını ne koyalım” dedi?Kadın sessizce baktı.Zaten hep sessizce dinliyor düşünceli düşünceli cevapsız bırakıyordu soruları.Çok nadiren konuşuyordu.O da teşekkür etmek için ya da bazen sorulan sorulara cevap vermek için.O kadar. Yine başını büktü “bilmem “dedi. Aynur “o zaman sana Gülümser adını koyalım mı” dedi?”hem kocamın çocukluğunda kaybettiği kardeşinin adı hem de hep gül mutlu ol diye” dedi.Gülümser başını sallamakla yetindi.
Aynur’un kocası Gürsel kendi halinde iyi niyetli sessiz bir kişiydi.Annesi kız kardeşi ve o çok küçükken ölmüş ve babaları tekrar evlenmişti.Üvey anne evlendikten sonra iki çocuğa bakmak istemedi.Babasının aklına girdi ve kız kardeşini yetiştirme yurduna verdirdi.Kız kardeşi Gülümser yedi yaşındaydı ve abi kardeş ağlayarak zorla ayrılmışlardı.O gün bugündür Gürsel kız kardeşi için üzülürdü ve büyüyünce de onu aramış ancak bulamamıştı.Aynur’la severek evlenmişler mutlu bir yuvaları vardı.Aynur’da esmer güzeli,uzun boylu simsiyah gözlü konuşkan,neşeli bir kadındı.Sürekli konuşur gülerdi.Bu Gülümser ’i keyifsizlikten uzaklaştırıyor ve onu dinlemek iyi geliyordu.Yoksa ki bir boşluğun içinde sorularla zihnini yiyordu adeta.k Aynur’un neşeli halleri kafasının dağılmasına neden oluyordu.Çok konuşmasa da bu aileyi sevmişti.Ve bu dünyada güvendiği tanıdığı kişiler onlardı.Onlara minnet borçluydu.
Aynur kahvaltıyı hazırlarken yine neşeliydi .Gülümser ismini verdiği bu kadına alışmıştı.Ve içten içe acıyordu.Aynur “kahvaltıya ne yapayım ne istersin “ dedi? Kadın sessizce boynunu büktü.Aynı zaman da da “ben kahvaltıda ne yerdim acaba neyi severdim” diye düşünüyordu.
Kahvaltıyı hazırlaması bitince masanın etrafında toplandılar.Üç çocuk,karı koca ve Gülümser dedikleri o kadın.Gülümser adını verdikleri kadın hem kendini yük hissettiği hem de canı hiçbir şey istemediği için her zamanki gibi az yedi .Aynur devamlı önüne dolduruyor ve yemesini istiyordu.Çok misafirperverdi ve bu kadına çok acıyordu.O da kendisini kaybetse Gürsel’i çocuklarını hatırlamasa onlara ulaşamasa ne yapardı.Düşünmesi bile zordu.Bu garibim ne yapsın diye düşünüyordu.Onun da çocukları vardır belki diyerek üzülüyor ama fark ettirmiyordu. Neşeli konuşmasına devam ediyor ve kafasından kötü düşünceleri atmaya çalışıyordu.
O gün onlar kahvaltı yaparlarken evin önünde jandarma arabası durdu.Köylülerden birisi köye iki kilometre ileride plaka bulduğunu ve bu plakanın kaza yapan bu otomobile ait olabileceğini söylediler.Gülümser dedikleri kadın ilk defa heyecanlandı.”Nasıl gerçek mi” dedi?Jandarma Komutanı ayrıca polis merkezinden gelen kayıp ilanın da bu kadına çok benzeyen fotoğraf olduğunu söyledi.Fotoğrafı çıkardı baktılar evet o kadındı.Komutan bu kayıp ilanını veren kişilere ulaşacaklarını kadını biraz daha yanlarında misafir etmelerini rica etti.Onlar zaten alışmışlardı bu sessiz geçmişi olmayan tek varlığı kendileri olan bu kadına.Seve seve kabul ettiler. Kadının içini umut kaplamıştı belki de kim olduğunu öğrenecekti.
İki gün sonra akşam üzeri bir araba ve jandarma arabası durdu evin önünde.Bir erkek ve bir kadın indiler arabadan.Erkek genç,uzun boylu, sarışın biriydi.Kadın ise yaşlı,tombul ,kısa boyluydu.Jandarma Komutanı bu kişilerin kaza geçiren kadının yakınları olduğunu söyledi.Kadın o sırada içeride çocuklar oynarken onlara bakıyordu.Çocukları da çok sevmişti yanlarında vakit geçirmeyi sessizce onları izlemeyi seviyordu.Kadını çağırdılar.Kadın geldi ama öylece gelenlere baktı hiçbir şey demiyordu.Gelen kadın kollarını açtı “ah yavrum sen nerelerdeydin “diye ağlamaya başladı.Kadını kucakladı. Gelen adam da “İpek aşkım seni çok merak ettik “dedi ve kucakladı kadını. Kadın ruh gibi kalakaldı. Hiçbir şey hissetmiyordu.Zihni sisli bir perde olmuş geçmişini görmesini engelliyordu.Tanımıyordu bu gelenleri.İpek demişlerdi demek İpek’ti adı.
Komutan hafızasını kaybettiğini daha önce söylemişti.Onlar da durumu anlattılar.İpek İstanbul’dan Bodrum’a gitmek için çıkmıştı.Ailesi de oradaydı. Kocası iki kızları ve kayınvalidesiyle beraber önden gitmişti İpek ‘de işinden izin alıp yazlıklarına gelecekti. Adam kocası,kadın annesiydi.İki kızları vardı.Hepsi perişan olmuşlardı.İpek yönetici asistanıydı. Arkadan gelme sebebi işinden izin alamamasıydı.İşinden o gün izin almış ve yola çıkmıştı.Gelmeyince ve haber alamayınca telaşlanmışlar ve kayıp ilanı vermişlerdi.
İpek’in annesi ağlıyor bir taraftan da kızının ellerini,yüzünü seviyordu.Kocası ise üzgünce karısına bakıyor ve anlatıyordu.Sonra İpek’i alıp gitmek istediler ancak İpek telaşlandı.Hem sevinmeli mi yoksa korkmalı mıydı bilemedi?Ama onlar onun yakınıydı ve onlarla gitmek zorundaydı.Kocası Komutana daha önce evlilik cüzdanlarını,nüfus kayıt örneklerini ve fotoğraflarını göstermişti.Komutan İpek’e döndü ve “bunlar sizin yakınınız onlarla gitmelisiniz” dedi.İpek Aynur’a bakıyordu.Aynur “ay benim ablam ben seni görmeye gelirim sende gelirsin bak yakınlarını buldun “diyerek onu yüreklendirmeye çalıştı.Ama içi de burkuldu ağlamaya başladı.İpek ağlamıyor ama çok üzgün bakıyordu.Çünkü düşünceleri,zihni kör bir kuyuda sallanır gibi boşluk içindeydi.Sonunda vedalaştılar.İpek’in kocası karısı için yaptıkları her şey için teşekkür etti ve adreslerini telefonunu verdi.Mutlaka İstanbul’a ya da Bodrum’a beklediklerini söyledi.Arabaya bindiler.Uzaklaşırken Aynur ve İpek’in,çocukların gözleri birbirindeydi.Ve araba uzaklaştı.
İpek hayatın sarmalında kayıp insan olarak tanımadığı ailesiyle giderken hüzünlüydü en çok da korkuyordu.Gittiği yer onun eviydi,hayatıydı.Ama orada da kendini bulamayacak ve yine boşluk hissiyle savaşacaktı.En zor gelen ise hiç kendini bu yanındaki insanları tanıyamamaktı.Ya çocukları.Nasıl da özlemişlerdir onu.Ama o onları hatırlamıyordu bile.Böyle karmaşık düşünceler içerisinde arabada annesinin yanında sessiz oturuyordu.Annesi ellerinden tutmuş ağlamaklıydı bir taraftan da kızını seviyordu.Yol bitti Bodrum’da evlerinin önüne geldiklerinde İpek donmuş bir kütle vaziyetinde oturuyordu.Aklından çocukları acaba nasıldılar,kime benziyorlardı diye geçiyordu.Ve onları görünce ne hissedecek her şeyden önemlisi nasıl davranacaktı.Aynur’la çocukları aklına geldi.Nasılda seviyordu çocuklarını.Peki o ne yapacaktı.Arabadan indiler ve onları bir kadınla bir erkek karşıladı.Kocası olan erkeği göstererek” kardeşin bu da hanımı” dedi.İkisi de kucakladılar candan bir özlemle.Özlemişlerdi onu ama o kim olduklarından bile habersizdi.
Kardeşi “çocuklar komşuda dedi.Ve o sırada iki kız çocuğu koşarak İpek’in yanına geldiler.İpek anlamıştı kızlarıydı.Ama tanıyamadı onları da.Kızlar sarıldılar.Biri sekiz diğeri on iki yaşındaydı.Annelerinin durumunu dayıları ve babası anlatmıştı.Onlar da ne yapacaklarını bilemeden sarılınca İpek kucakladı onları ama onlar kucakladı diye.Hiçbir şey hissetmedi.Birer yabancıydılar adeta.
Bu karşılaşmanın ardından ona hatırlaması için doktorun tavsiye ettiği her şeyi denediler.Fotoğraflara baktılar geçmişi ile ilgili anılar anlattılar ve fazla sıkmadan konuştular onunla.O da onlara alışmıştı.Ama kabus gibi rüyalardan başka aradan iki hafta geçince fotoğraf yansımaları gözünde canlanmaya başladı.Hatırlar gibiydi ama ne hatırladığını bilmiyordu.Mesela bir tas çorba gözünün önüne geliyor ve soruyordu ben en çok hangi çorbayı severdim diye.
Zamanla hafızasındaki boşluk dolmaya başladı.Bir gün Bodrum’daki iki katlı bahçelerinin yemek yedikleri masasında ailecek otururken yerde bir böcek gördü.Aklına silik bir resim ilişti.Annesinin gençliği ve babası (babasının ve annesinin gençliğini resimlerden biliyordu)bir de resimlerde gördüğü küçüklüğü yanlarında ısındıkları bir kuzine vardı.Kırmızı bir külotlu çorap giymişti ve içine bu böcekten girmişti.Babası böceği çıkardı.”bahçede kururken girmiştir içine” dedi annesi.Hatırladı.Okuldan gelirken ıslanmıştı ve üzerini değiştirmişlerdi.Annesine anlattı ve bir çok soru sordu.Artık onlara daha çok alışmıştı.Hafızası da yerine geldikçe çocuklarıyla anılarını da anımsadıkça mutlu olmaya başladı.
Zaman geçtikçe kazadan sonra ona kol kanat geren aileyi görmek istedi.Kocası Sinan ve İpek beraber onları almaya gittiler.Aynur onları görünce çok sevindi.”ay ablam hatırlıyorsun artık değil mi” diye neşeyle sorunca İpek duygulandı ve sarıldı.Onlar muhabbet ederken Kocası onları da alıp Bodrum’a götürmek istediklerini daha çok vakit geçirirlerse İpek ‘in de mutlu olacağını söyledi.Başta istemediler ama o kadar İpek’i misafir ettiklerini kendilerinin de onları misafir etmek istediklerini söylediler.Sonunda kabul edince hazırlanıp beraber arabaya binip Bodrum’a yol aldılar.Yola çıkınca iki kilometre ileride İpek bir şey daha hatırladı.Burada arabasının önüne ve arkasına domuzlar çıkmış ve arabaya vurmuşlardı o da çok korkmuş heyecanlanmıştı.Demek ki plakasını da orada onun için düşürmüştü.Anlattı onlara konuşarak gittiler.
Ve eve vardıklarında onları İpek’in annesi,kardeşi ve kardeşinin hanımı bir de çocuklar karşıladı.
Tanışmanın ardından İpek’in iki kızıyla Aynur’un üç çocuğu iyi anlaştılar birlikte oynamaya başladılar.Büyükler ise yemekleri hazırlayıp beraberce yemek yedikten sonra çay içerken konuşuyorlardı.Gürsel hep her ortamda kız kardeşinden bahsederdi.O onun içinde bir yaraydı ve hep paylaşmak isterdi.Kız kardeşinin yurda verildiğini anlattıktan sonra araştırdığını sadece İstanbul’da olduğunu ve öğretmen olduğunu öğrendiğini söyledi.O nu da eski yurdunda çalışan bir görevli demişti.Başka bir ize rastlamamıştı.İpek’in kardeşinin hanımı “adınız Gürsel’di demi,anne babanızın adı ne, tam olarak hangi köydü” diye heyecanlı ve art arda sorunca herkes bir şaşırdı.Adı Gülümser’ di ve diğer sorduğu soruların cevabı da tutuyordu.İçeriden çantasından hep yanında taşıdığı resmi de getirdi.Evet Gürsel’in kardeşiydi.Küçük bir şokun ardından birbirlerine sarıldılar.Ve hep özledikleri anıları tekrar konuştular,herkes mutlu oldu.İpek’inde hafızası zamanla yerine geldi.Çok sevip güvendiği bu aileyle akraba olmak onu çok mutlu etti.
Tesadüfler zamanı sever.Zamanla tüm duaların da uğraşların da sonu huzurdur.Kader iki kardeşi bu şekilde tekrar kavuşturdu.İpek ‘de hafızasına kavuşunca büyük bir aile olmanın huzuru içinde yaşadılar.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU