3
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1289
Okunma

Ne kadar güçlü görünse de,
Minicik bir yüreğiyle
Bir serçe misali ürkekti.
bir selalık ömrü,
bir kelebek masalı kadardı canı…
Bazen hayaller kuruyordu bir kuş olsam, uçup gitsem başka kentlere, acılarım oralarda diner mi diye?
Sonra annesinin bir sözü geliyordu aklına
Sen nereye gidersen git, ‘’ kader senden önce gider oturur baş köşeye’’ işte o an yıkılıyordu kurduğu tüm hayalleri ve kırılıyor du uçmadan kanatları...
Gülen yüzünün arkasında yıkılmış bir dağ,
onu ayakta tutan iskeleti aslında bir enkazdı!
Sütunları ise sadece çocuklarıydı, dört ayak üstünde kalmasını sağlayan... dört yapraklı goncaları.
Gündüz üzerinde ışıl ışıl renkli, gül çiçekli bir elbisesi vardı. siyahı olmayan bir gökkuşağı gibi ışığını saçan.
siyahını kendine saklardı. tüm renklerin eteklerinde dans ettiği, ve adını çocuksu mutluluk koyduğu bir elbise! Gün ışıklarıyla başlardı etekleri efil, efil mutluluk saçmaya ta, ki gece oluncaya dek.. Gece olunca tüm tılsımını yitirip siyaha bürünüyordu…
Ahşapları hüzün kokulu evinin içinde bukle, bukle olan saçlarını salıp,şefkat kokusuyla bastırıyordu ev içindeki hüzünleri..
Yüzünde güneşi andıran gülen bir maskesi gamzelenmiş
Gamzesinde çocuğunu uyutuyordu yeri gelmiş.
Ve soğuk çehreleri ısıtıyordu gülüşüyle
Aslında kadın üşüyordu ve içten içe içine ağlıyordu, tükeniyordu kimse anlamazdı.
Gece olunca siyah elbisesini giyiniyordu "gökkuşağının olmayan Siyahından çaldığı"
Sırtı bin bıçak yarası ve sevdiklerinin dikiş tutmayan acı yırtıkları,ve bin bıçak yaması, iğne iğne kirpikleri ile diktiği
Bir ah etse bin yama dökülecekti avuçlarına gözyaşlarından, ve içinin yangın külleri savrulacaktı
Matemli duvarlara eş oluyordu yalnızlığı
Yastığı sevgilisi!
Yorganı melek olan annesiydi; annesinin ruhunu çekerdi üzerine usul usul...
Sarılırdı acılarını susturmak için kadın!
Sığınıyordu dua, dua Rabbine
Kimseye eyvallah’ı yoktu Rabbinden başka.
Zaten kimseside yoktu Rabbinden başka
Dilinde bir teslimiyyet duası; sıkıntımı keder ve hüznümü sadece Allah’a arz ediyorum!
Gözlerinde ki ışık aslında içindeki yanan ateşin dahada çoşmasıyla yansıyan ışığıydı.
Kimse anlamazdı.
Anlaşılır olmaya da çalışmazdı, çok denemiş kimse de anlamamıştı.
Beni bana bırakın demiş ve susmuştu
Kıyamet suskunluğu diyordu kendince kadın...
Kadın anlaşılır olmadığında susmuş
ve içine hapsetmişti yani "sessiz hücresine" kendini tüm anlaşılmayan kadınlar gibi...
Zaten bir kadını anlamak isteseydiniz, yüzündeki gülümsemenin sebebinden anlayabilirdiniz…
Zaten bir kadını anlamak isteseydiniz, gözlerindeki ışıktan anlayabilirdiniz
"Demem o ki"
Bir kadını anlamak isteseydiniz, saçlarının renginden ve bugünkü şeklinden anlayabilirdiniz
Aslında diyorum aslında kadın!
Kadın kimseye değil önce saçlarına sonra kendine dargındı!
Kadın kimseye değil önce bakışlarına sonra kendine kırgındı
Kadın kimseye değil önce aynalara sonra hayata küsmüştü!
Çünkü; kadın yalnızlaştırılmıştı...
Sessiz hücre~