- 412 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
ÜZÜLME SENİ ALLAH KORUYACAKTIR...
Yuvarlacık yüzünde, sivri ufacık bir çene, tam orta yerinde sevimli bir çukur, yanaklarda çiller ve sarı saçlar. Kaşları ve kirpikleri bile sarımtırak.
Çok sevimli yüzüyle hemen herkesin sevdiği afacan bir kız çocuğu, Zeynep. İyi huylu, akıllı, uslu bir elma şekeri. Yanakları al al olurdu utanınca...
Annesi yok, var da yok. Bütün mahallenin çocuğu...
Aslında cici annesi var. Babası ve annesi ayrıldığında henüz beş yaşlarında olan Zeynep, yedi yaşından gün almıştı o günlerde...
Annesi terk edip gittiğinde, ilk günler annesinin öldüğünü söylemişlerdi akrabaları.
Daha sonra öğrendi annesinin onu bırakıp gittiğini.
İnternet ortamında tanıştığı bir adamın peşine düşüp; kocasını, çocuğunu ve yuvasını terk edip gitmişti. Maddi sıkıntılar yüzünden kocasıyla sürekli tartışmalar yapan, alışveriş takıntısı olan, elinden telefonu düşmeyen bir kadındı Zeynep’in gerçek annesi...Kaç sefer çocuğunu hırpaladığına da tanık olmuşlardı.
İkinci evliliğini iyi şartlara sahip olan bir şahısla yapmıştı. Hiç arkasına bakmamıştı bir daha. Ne arayıp ne de sormuş evladını. Bırakıp gittiğinde beş yaşında olan çocuğuna hiç acımamıştı...
Velayetini istemediği gibi hiç bir görüşme gününde de yavrusunu görmeye gelmemişti.
Tüm mahalle de şahit olmuştu; bu garip ama gerçek, hiç bir anneye yakışmayan davranışa...
Cici anne...
Diğer bir adı üvey anne Selma, çok merhemetli bir insan çıkmıştı. Bu terkedilmiş kız çocuğunu; kendi öz annesinden bile görmediği, sevgi ve şefkatle sarıp sarmalamıştı.
Bu kadın ilk eşini trafik kazasında kaybetmişti. Önceki kocasından altı yaşlarında bir kızı vardı.
Bu iki çocuğu, adaletle ve birini diğerinden ayırmadan büyütmeye çalışıyordu.
Takdirleri toplayan bu cici anneye tüm komşular dualar ediyordu.
Bu zamanda böylesine adil ve merhametle yoğrulmuş, iyi bir kalbe sahip olan bir insanla karşılaşmaları hepsini hem sevindirmiş hem de şaşırtmıştı.
Zeynep adına çok ama pek çok rahatlamışlardı. Eğer ki başına zalim ve merhametsiz bir üvey anne gelseydi, tüm komşular büyük bir üzüntüye gark olacaklar, geceleri muhakkak ki uykuları kaçacaktı. Babası çok iyi bir insandı. Hem anne hem baba olmaya çalışsa da bir anne himayesine ihtiyacı vardı küçük kızın...
Zeynep’i tüm mahalle çok seviyorlardı, mahallenin maskotuydu bu çilli sevimli elma şekeri...
Selma Hanım bir sohbet esnasında, ’Çocuklara karşı nasıl bu kadar merhametli adil ve titizlikle muamele edebiliyorsun. Senin gibi üvey anne ilk defa görüyoruz.’ demeleri üzerine çok ağlamıştı.
"Allah’tan hem korkuyorum, hem de utanıyorum. Nefsime uyacak olsaydım bu evliliği hiç yapmamam lazımdı."
Her işimizde biz inanlara ışık tutması gereken ayetle sözlerine devam etmişti.
"Ey iman edenler adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)
"Ve ben her gece başımı yastığa koyduğumda uykularım kaçıyor. Bazen öfkeme yenik düşüyorum. Her ikisini de azarlıyorum. Zeynep’i kendi kızımdan bir iğne ucu kadar bile olsa ayırmamaya gayret ediyorum. Ama bazen çok fazla yıpratıyorlar beni. Çok zorlandığım zamanlar oluyor.
Namazlarımda hep tevbe ediyorum. Bilmeden ve istemeden yaptığım hatalar için...
Ne olur bana dua edin. Büyük bir emanet aldım. Bu sınavı hakkıyla kazanmam için sizlerin yardımınıza ihtiyacım var. Herhangi bir yanlışım olursa hiç çekinmeden beni uyarın. Bu çocuğa hep birlikte sahip çıkalım. Annesinin yaptığı gibi terk etmeyelim.
Zeynep bizim gözbebeğimizdi. Kendi annesi terk edip gitmişti ama yerine onu koruyup gözetecek, sarıp sarmalayacak, imanın güzelliği ile ahlakını taçlandırmış, çok merhametli bir melek göndermişti adeta...
Akli ve nefsi olarak değerlendirip hoş gördüğümüz şeylerde şer, hoşumuza gitmeyen şeylerde ise hayır olabilirdi. Ve biz tüm komşular bunu yaşayarak anlamıştık işte.
Elma Şekeri seni Rabbimiz koruyor çok şükür;
Mahzun olma
Üzülme
Muhakkak ki Allah bizimle beraber.
lâ tahzen innallâhe meanâ...
...
YORUMLAR
Asude Hanımdan yine duygusal bir hikaye...
Ne demiş komşularına üvey anne:
"Allah’tan hem korkuyorum, hem de utanıyorum. Nefsime uyacak olsaydım bu evliliği hiç yapmamam lazımdı."
Allah dostluğu kolay kazanılmaz bilirim; sadece namaz kılmak , oruç tutmakla ve İslamın kalan diğer şartlarını yerine getirmekle olmaz. Şahadet kelimesini getirmekle sadece Müslümanlığı kabul ettiğini ilan etmiş olur kişi.
Herkesin bildiği gibi Din İlahi Kanundur, bu kanunlara uymak her Müslümanın görevidir. İslam Dinin gereğini çok güzel öğrenmeli, İslam Peygamberinin sünnetlerini, kişiliğini yıllarca araştırıp soruşturarak nasıl yaşanılması gerektiğini öğrenen insanlar asla büyük hatalar yapmamaları gerekir.
İster şah olsun - ister paşa, ister Cumhurbaşkanı olsun - ister bizim köyün kuzu çobanı, İster belediye reisi olsun - ister sokak temizleyicisi, ister dini görevlilerden biri olsun - ister sokakta sıradan yaşayan bir vatandaş, ister namazdan başı kalkamamış olsun - ister her gün ayık gezmeyen biri, ister öğretmen olsun - ister öğrenici fark etmez.
Her kim ki bir yönetim esnasında yetimin hakkını yiyorsa, ülkesinde hırsızların, soytarılıkların, adam kayırmacılığın, yalan dolanların faizin çoğaldığı, kredilerle vatandaşın borç altına alındığı, tecavüzlerin kol gezdiği, dini değerlerin basitleştirildiği, emeklisi küçük bir meblağa talim ederken zevku sefalar içinde günlerini geçirenleri, paylaşımların yapılmadığı o kişi öz babam da olsa gözümde hiçbir değeri yoktur.
Allah'ın dostluğunu da kazanmak; ancak insan olarak yaratılmışlığın farkına varmakla olur. Allah dostu merhamet sabini olabilmeli, kötülüklerden, yalanlar ve dolanlardan, çalıp çırpmalardan uzak durmasını bilmelidir. Ve her ortamda Allah'ın korkusunu yüreğinde taşımasını ve utanmasını bilmelidir. Her şeyden önce kendisiyle sonra da tüm insanlarla dürüst olmak şartıyla güzel ahlak şerbetini içmesini bilmelidir. Yani Adam gibi adam olup kulların değil sadece Allah'ın huzurunda eğilmesini bilmelidir.
Ne mutlu Allah'tan kokan ve utanan ÜVEY ANNEYE....
Sağol Asude Hanım....
Güzel bir hikaya,duygusal bağlandık yine,öz annesi kocaya kaçmış neyse ki adamın şansı varmış ki iyi bir kadınla evlenmiş.
Yolda çocuğunu döven kadının elinden çocuğu nu almıştım da karakolluk olmuştum.
Oğlum 4 yaşında felandı, alışveriş yaptık eve dönüyoruz,önümüzde giden kadın çocuğa önce bağırdı,sonra sarsmaya başladı en sonunda tokatlamaya başlayınca bana geldiler,aldım elinden çocuğu,çocuk boynuma sarıldı korkudan, annesinin şiddetinden.cocuklar ikilendi biri elimde biri kucağımda bir yere oturduk,çocuk beş yaşında felandı, kadın bana da saldırdı, küfürler etti felan derken birisi nezaketen polisi aramış geldiler karakola gittik.Kadin diyor ki benim çocuğumu kaçırdı.benim oğlan çok bilmiş bir çocuktu ,olanı biteni anlatmış.Zabıt tutuldu,biz çıktık,kadının kocası geldi adam davacı olmadı bir de teşekkür etti bize.
Yani herkes anne olamıyor ama annelik duygusu olan da herkese anne olabiliyor.
Bir insan ufacık bir çocuğu nasıl döver benim mantığım almıyor,öfke kontrolü olmayan insanlar çocuk sahibi olmasınlar bence.
Zeynep inşallah hep mutlu olur.Tebrikler, sevgilerimle.
Üvey anne çoğu zaman dert olur erkek ya da kız çocuğu, hangi cinsten olursa olsun çocuklar... Çok nadirdir üvey annenin üvey evlatlara iyi davranması... İyi çıkmış demek ki bu anne... Anne sevgisinde yoksun büyümek çocuklar için çok büyük bir acı ve çok büyük bir yoksulluktur... Kimselerin başına vermesin Rabbım...